Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Alkışı Duydum İhaneti Gördüm
Herkes kendine bir düzen kurmuştu. Kurulu düzen dini bir söylem ve eylemle sürdürülüyordu. Çarklar dönüyor ve bu çarklar bazı küçük insanların küçük hesaplarına çalışıyordu.

facebook-paylas
Tarih: 23-08-2017 22:01
HAYRİ BOSTAN: Alkışı Duydum İhaneti Gördüm

Sekiz Kasım bindokuzyüzseksenikide İstanbul’un Sarıyer İlçesine bağlı İstinye’de başladığım öğretmenlik görevimin en güzel yıllarını orada yaşadım. Maaşımız ev kiramızı ancak karşılıyordu, çok sıkıntılar yaşadık; ama dostlukların da, arkadaşlıkların da, öğretmen öğrenci ilişkilerinin de en güzel anılarını orada yaşadım.

Ülke 12 Eylül’den yeni çıkmıştı, henüz demokrasiye dönülememişti, imam hatip liselerine özgü sıkıntılar en ileri boyutta yaşanıyordu. Ama okulumuzda güzel bir dayanışma vardı, karşılıklı sevgi saygı vardı. İşimizi özveriyle elimizden geldiğince güzel yapmaya çalışıyorduk.

 

Mahalle sohbetlerine davet ediliyorduk. Camilerde programlar yapıyorduk. Konferanslara, panellere, kitap fuarlarına koşuyorduk. Kitap okuyorduk. Arkadaşlarla çeşitli mekânlarda bir araya gelerek ortak ve düzenli sohbetler yapıyorduk. Mezunlar günleri, mezuniyet geceleri yapıyorduk. Adalara, Boğaziçi’ne, Çanakkale’ye geziler düzenliyorduk. Üst üste yıllarca kara yoluyla umre gezileri düzenledik.

İdare, öğretmen ve öğrencilerle dayanışma içerisinde birbirinden güzel yıllıklar çıkardık. İşimizi öylesine benimsemiş, kendimizi öylesine kaptırmıştık ki, sanki biz olmasak bu okulda işler yürümez, aksamalar olur gibi geliyordu bize. Okulda etkinlik yapmada son derece geniş hoşgörü vardı. Yeter ki birileri bir şeyler yapsın. Yazarları konuk etmek, kitap imza günleri, sergiler düzenlemek…

Bir keresinde mezunlar için yemekli bir gece düzenlemek istemiştik ama gerek okul koruma derneği, gerekse idare buna olumlu yaklaşmamıştı. O zaman da orada yaşayan zengin bir hacı babaya rica etmiştim ve son sınıf öğrencilerimizle birlikte bizi evinde ağırlamıştı.

1984’te çıkardığımız yıllıkla ilgili idare ile ufak bir tatsızlık yaşamıştık. O zamanlar yıllık çıkarmak şimdiki gibi kolay değildi. Haftalarca o işin peşlinde koşturuyorduk. Faturalı ve faturasız harcamalarımızı yazmıştık ve sonunda okul müdürü faturasız harcamaları kabul etmemişti ve maaşımdan taksitle keserek tahsil etmeye başlamıştı. Koruma derneği başkanına durumu anlatmıştım ve o da bana yeterince bir gelir makbuzu kesmişti. O makbuzu okul müdürüne vererek halas olmuştum. Onca emeğin karşılığı bu olmuştu.

Bu ve buna benzer ufak tefek tatsızlıklar yaşamış olmakla birlikte genelde çok güzel yıllarımız olmuştu.

Sarıyer İmam Hatip Lisesi’nde geçen yıllarımı yazsam bir kitap hacmini geçer sanırım.

 

İZMİT’E TAYİN

1996’da İzmit’e tayin istemiştim. Yuvacık Barajı ve su arıtma tesisleri nedeniyle babamın arazileri istimlâk oluyordu. O sıkıntılı günlerde ailemin yanında olmam gerektiğine inandım ve tayin istedim.

Aynı yıl Anadolu İmam Hatip Liseleri öğretmenliği sınavlarına da girmiş ve kazanmıştım. Nasılsa tayin istemiştim ve Anadolu İmam Hatip Lisesi tercihimi de İzmit Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne yapmıştım. Önce normal tayinim çıktı. İlişiğimi kesmesem Anadolu İmam Hatip Lisesi tayinim de gelecekti; ama o zaman Sarıyer’de göreve yeni başlayan yeni okul müdürü yaz tatiline girer girmez ilişiğimi kesmek istedi ve Anadolu İmam Hatip Lisesi tayinim gelmeden normal tayinle İzmit İmam Hatip Lisesi’ne atanmış oldum.

İlk haksızlığa o zaman uğradım. İzmit İmam Hatip Lisesi’nin o zamanki müdürü benim Anadolu İmam Hatip Lisesi öğretmenliği hakkımı nasıl gasp ettiyse, benim yerime sınava girmemiş olan başka bir öğretmeni görevlendirdi. Ben dışarıdan gelmiştim ve onlar o okulda eskiydiler. O zamanın Din Öğretimi Genel Müdürü’ün adamı olduğunu sonradan öğrendiğim okul müdür öyle istediği için bu haksızlık bir şekilde yapılıvermişti. Ben de üzerinde hiç durmadım. Çünkü bence hiçbir farkı yoktu. İkisi de imam hatip lisesi ve iki tarafta da aynı kökenli öğrenciler vardı. Bu durum tam beş yıl sürdü. Beşinci yılın sonlarına doğru, önceleri İzmit İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapan ve 17 Ağustos Depremi sonrası tayinini Ankara’ya yaptıran bir arkadaşımızın uyarısıyla hakkım mururu zamana uğramadan yerine getirilmiş oldu ve İzmit Anadolu İmam Hatip Lisesi öğretmeni olarak atamam yeniden yapılmış oldu.

İzmit İmam Hatip Lisesi müdürünün tayini Ümraniye İmam Hatip Lisesi’ne çıktığında yaptığı veda konuşmasında bir arkadaşımızın bütün öğretmenlerin duyacağı şekilde “size hakkımı helal etmiyorum” deyişini oldukça ağır bulmuştum. Ne olursa olsun aynı branşın öğretmenleri herkesin içinde uluorta bu şekilde konuşmamalıydı diye düşündüm. Hiç alışık olmadığım bir davranıştı bu durum. Ama daha sonraki yıllar gerek kendime, gerekse başkalarına yapılanları üst üste koydukça, olayları yavaş yavaş hissettikçe o arkadaşın ne kadar haklı olduğunu anladım.

Özellikle İmam hatip lisesi ve yüksek İslam Enstitüsü eğitim ve öğretimi almış ve İslamı bir eğitimci olarak temsil etme durumundaki bu kesim insanlarının bencillikleri, husumetleri, içten pazarlıkçılıkları, ince ve ufak hesapları, hoşlanmadıkları kişilere karşı alttan alta düzenbazlıkları, ihanetleri kelimenin tam anlamıyla mide bulandırıcıydı.

 

İŞİN ÖZÜ

Daha sonra ayrıntılarıyla anlatmaya çalışacağım bu durum özet olarak şuydu: Herkes kendine bir düzen kurmuştu. Kurulu düzen dini bir söylem ve eylemle sürdürülüyordu. Çarklar dönüyor ve bu çarklar bazı küçük insanların küçük hesaplarına çalışıyordu.

Bu hesaplara burun sokan, ses yükselten, eleştiri yönelten, soru soran kişi anında aforoz ediliyor ve dışlanıyordu. Bununla da yetinilmiyor, onlara karşı sürdürülen bu gizli, içten, alttan savaşta öğrenciler de çok rahat kullanılıyordu.

Cemiyet ve cemaat içersinde adam sayılan bu koca koca insanlar ya öğrenciler arasından fiziği düzgün birkaç öğrenci seçip işlerinin birçoğunu onlara yaptırıyorlardı. Ya her sınıftan belli sayıda öğrenciyi görevlendirerek istihbarat sağlıyorlardı.

Bu kişilerle bu tür ilişkiler içerisinde olan “çocuklar” bunu birer statü olarak algılıyor ve kullanıyorlardı. Ders dinlemiyorlar, öğretmeni saymıyorlar, uyarılara aldırmıyorlardı. Öğrencilerin kişilikleri, eğitim öğretimin düzeyi, ciddiyet ve disiplin kimsenin umurunda değildi. Varsa yoksa bu ağababaların kurulu düzenleri (statükoları) vardı. Kimi kendi siyasi görüşü, kimi tarikatı, kimi cemaati doğrultusunda faaliyetler yapıyordu ve alttan alta da çoklazrının kendi aralarında bir rekabet vardı.

Benim bunları fark etmem hayli zaman aldı. Çünkü doğrusu böyle entrikalara, düzenbazlıklara hiç de alışık değildim. Birileri bu okulları dışarıdan aşındırmaya ve yok etmeye çalışıyordu, birileri de içeriden sömürü düzeni haline getirmişlerdi.






YORUMLAR
3 Yorum

Hayri Bostan
24-08-2017 11:29:00

İhsan Konak adlı öğrencimiz, başına başörtü takarak baskıcı kıyafet uygulamasını protesto etmiş ve disiplin kuruluna sevk edilerek ceza almıştı.O dönemlerde buna benzer çok trajıkomik olaylar yaşanmıştı.

Hayri Bostan
24-08-2017 11:27:00

28 Şubat döneminde kız öğrencilerimiz baş açık, beyaz bluz, kırmızı etekleriyle ve tek tip olarak görülüyor. Şimdi ise kapalılar kapalı da, açıklar o kadar salmışlar ki, daracık streçlerle, transparan bluzlarla, yaka bağır açık kıyafetlerle geliyorlar. Onları buna zorlayan yok; ama öyle geliyorlar. Onlara bir şey diyen yok; ama kapalı gelenlerin yok başörtüsünün rengi, yok pardösüsü gibi nedenlerle kapıda ayrılanları görüyoruz. Öyle bozuk davranışlılar var ki imam hatipli demek için bin tane şahit gerek.

Sıdıka Bicer Karakoyun
24-08-2017 02:49:00

Hocam siz anlattığınız zaman şaşkınlığı yaşıyorum.Sarıyer Imam hatipden ögrenciniz olarak bizim o zamanlar anladığımız sadece bazı hocaların öğrenci ayrımı yapmasıydı.Bildiğimiz yada farkettiğimiz en buyuk düzenbazlık bizim için buydu. Anlattıklarınızı okullarımıza eğitim sistemimize yakıştıramıyorum.Ama ne acı ki yaşanmış bunlar cok üzücü :(.Anlatın hocam her telden anlatın, yazın hocam bilelim...Kaleminize, hafızanıza, yüreğinize kuvvet hocam. Saygılar...)

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI