Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Hatıra kitapları üzerine
Feridun Kandemir’in, “Fahreddin Paşa, Medine Müdafaası, Hilmi Yücebaş’ın ‘Neyzen Tevfik’i, Prof. Dr. Necla Pekolcay’ın “Geçtim Dünya Üzerinden” adlı hatıralarını Hüseyin Yorulmaz’ın ‘Celal Hoca’sı, Mustafa Özdamar’ın ‘Hacı Üveyiszade’si takip etti. Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’u, Prof. Dr. Ahmet Lütfi Kazancı’nın ‘Kendimi Anlatayım Dedim’i izledi.

facebook-paylas
Tarih: 27-01-2019 16:47
HAYRİ BOSTAN: Hatıra kitapları üzerine

“Gençler hayalleriyle, yaşlılarsa hatıralarıyla yaşarmış” derler. Bizim de yaşımız elliyi aşınca ve altmışlara merdiven dayayınca hatıra kitapları çok ilgimizi çekmeye başladı.
Feridun Kandemir’in, “Fahreddin Paşa, Medine Müdafaası, Hilmi Yücebaş’ın ‘Neyzen Tevfik’i, Prof. Dr. Necla Pekolcay’ın “Geçtim Dünya Üzerinden” adlı hatıralarını Hüseyin Yorulmaz’ın ‘Celal Hoca’sı, Mustafa Özdamar’ın ‘Hacı Üveyiszade’si takip etti. Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’u, Prof. Dr. Ahmet Lütfi Kazancı’nın ‘Kendimi Anlatayım Dedim’i izledi.
26 Aralık 2018 tarihinde Dr. Tayyar Altıkulaç Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesine konuk oldu. Orada dinlediklerim Sayın Altıkulaç’ın hayatına ilgimi artırdı. “Zorlukları Aşarak” adlı hatıraları meğer çoktan yayımlanmış, üçüncü baskısını yapmıştı. Fazla vakit geçirmeden Kocaeli Müftülüğüne gittim ve üç ciltlik kitabı satın aldım. Arkadaşım, KOÜ İlahiyat Fakültesi dekan yardımcısı Dr. Metin Pay’dan emanet alabilirdim; ama ben okuduğum kitapta önemli gördüğüm yerlerin altını çizmek, kenarlarına notlar almak gibi zevklerime bu emanet alma fikri uygun düşmüyordu.
Kitabı okumaya başlayınca elimden bırakamaz oldum. Sayın Altıkulaç’ın anlattıkları, ailemizin Trabzon’dan İzmit’e göç etmesinden önceki yıllara, hatta benim doğduğum, ilkokulu okuduğum yıllara kadar uzanıyordu. Onun için de okuduklarım bazen farkında olduğum, bazen hiç farkında olmadığım olayları anlatıyordu.
Ne zaman elime güzel bir kitap alsam onunla ilgili bazı paylaşımlarda bulunurum. Benim bu paylaşımlarıma çok ilginç tepkiler alıyordum. Gerek Hayrettin Karaman, gerekse Tayyar Altıkulaç, hatıralarında anlattıkları serüvenlerinin tamamına yakınını Türkiye’de yaşamışlardı. Dolayısıyla sevenleri ve takdir edenleri olduğu gibi hiç sevmeyenleri, yargılayanları, kötüleyenleri de çoktu. Ama ben hatıraları okudukça bunun nedenlerini daha iyi anlıyordum. Mesela rahmetli Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarını da okudum ve paylaşımlarda bulunmuştum. Rahmetli Ali Ulvi Kurucu da çok ilginç, çok zor hatıralardan sonra Medine’ye yerleşmiş ve Türkiye’den uzakta yaşamıştı. Hayatımızla bir şekilde irtibatlı olan insanlar ne kadar yakınımızdaysa onlara yönelik eleştiriler de o derece acımasız olabiliyor.
İstanbul-Sarıyer’de görev yaptığım yıllarda kardeşlerimle, arkadaşlarımla ilişkilerim çok daha iyiydi. İzmit’e tayin olduktan ve ailem ve çevremle yakınlaşınca o eski güzellikler günden güne zayıfladı. Bunun nedenleri benim birçok zaaflarım da olabilir belki; ama en büyük nedenin yakın olmam olduğunu her zaman düşünmüşümdür.
Sayın Dr. Tayyar Altıkulaç’ın hatıralarını okurken çoğu zaman sanki Sayın Hayrettin Karaman’ın hatıralarını okuyormuşum gibi hissettiğimi itiraf etmeliyim. Bunun nedeni onların kadim dost olmaları, aynı mücadelelerin içinde olmaları, çok çalışmaları, çok hizmetler üretmeleri olmalıdır.
Bu eserleri özetlemek gibi bir işe girmeyi kesinlikle istemem. Özellikle yetmişli yılların başından günümüze kadar bu kişilerin ülkemizde ne zorlukları aştıklarını, ne tür engellerle karşılaştıkları, nelerle mücadele ettiklerini görmek insanın kanını donduruyor.
Çok zor olmakla birlikte özet olarak söylemek gerekirse ben şunu gördüm: Dini, mukaddesatı, milli değerleri kullanarak insanları kandırmak ve bunu maddi manevi ranta çevirmek her devirde dürüst olmaktan, kalıcı hizmetler yapmaktan çok daha kolay olmuştur. Bu durum o zamanlar böyleydi ve hala böyle devam etmektedir. Çünkü kandıranlar her türlü kutsalı hoyratça kullanabilmekte, yalanı, sahtekârlığı, ikiyüzlülüğü çok rahat kullanabilmekteler. “İyi ki mahkeme-i kübra var” demekten başka insanı rahatlatacak söz bulamıyorum. Mukaddesatı, davayı, milli ve manevi değerleri bazen maddi çıkarlara, bazen siyasi çıkarlara alet edenler az değil maalesef.
Bugün her yere imam hatip ortaokulu, imam hatip lisesi açma yarışında olanların bu okulların başından geçen serüvenleri çok iyi bilmeleri gerekiyor. Bunun da yolu o zorlukları yaşayanların hatıralarını okumak ve okutmaktır.
Bulunduğum bazı ortamlarda bu hatıralardan söz etmeden duramıyorum. Hayatında bir kitap okumak, bir bilgiyi doğru anlamak, olayların gerçek yüzlerini doğru öğrenmek gibi bir kaygısı, tasası, derdi olmayanlar çok küçük şeylere takılarak bu koskoca mücadeleleri iki cümleyle karalayıp atabiliyorlar. Ne okumaya, ne dinlemeye tahammülleri yok. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş bu insanlarla konuşmak, bir arada bulunmak insanı yoruyor. Buralardan kaçınca da yalnız kalıyor insan. Yalnızlık Allah’a mahsustur. Bir zamanlar bir vecize gibi söylediğim bir söz vardı: “Hayattaki en değerli kazanımlarımız dostlarımız ve dostluklarımızdır.” İnsanın frekansının tuttuğu kafa dengi bir iki arkadaşı olması gerekir. En büyük yoksulluk böyle dostlardan mahrum olmaktır. Belki de dost bulmakta, arkadaş edinmekte, dostlukları sürdürmekte ben hayli başarısızım. Ama yalakalık, ikiyüzlülük, yalancılık yapmadan dost çevresi edinmek bana göre çok zor. Emekli olduktan sonra bu tür yalnızlık duyguları yasadığım anlar çok oluyor. Ama gerek Sayın Hayrettin Karaman’ın, gerek Sayın Tayyar Altıkulaç’ın ve benzerlerinin başlarına gelenleri okudukça “biz de ne görmüş, ne yaşamışız ki” demekten kendimi alamıyorum.
“Yasadıklarımızdan Geriye Kalan” başlığıyla ben de hatıralar yazdım. Bunların kitaplaşması için çalışmalar yapıyordum. Ama Hacı Üveyiszade’nin, Celaleddin Öktem’in, Hayrettin Karaman’ın, Tayyar Altıkulaç’ın, Fahreddin Paşa’nın yasadıklarını okudukça kendi hatıralarım birçok yönleriyle onlara benzemesine karşın ben onlara “hatıra” demekten hayâ eder oldum. Yanlış anlaşılmasın, yaşadığımız yoksulluklar, imkânsızlıklar açısından benzerlikler var. Elbette biz de boş durmamış, hayatımızı boşa geçirmemişiz. Ama bu insanlar ülkemiz için, Yüce Dinimiz için, insanlarımız için çok güzel hizmetlere imza atmışlar, çok daha çetin mücadeleler vermişler. Allah emeklerini zayi etmesin. Ecirlerini bol bol versin.
Bunca zorluklarla mücadele eden, çok güzel hizmetlere önayak olan bu güzel insanların taksiratlarını da maalesef birtakım sözde dindarlar her fırsatta onların dedikodularını yaparak, iftiralar atarak, karalama yaparak yüklenmiş bulunuyorlar. Ne kadar garip değil mi? İnanıyorum ki zahmet edip, sabır gösterip bu eserleri baştan sona sağduyu ile okuyanlar benimle aynı kanaati paylaşacaklardır.
Sayın Tayyar Altıkulaç her fırsatta herkese hakkını hela ettiğini belirtiyor. Ama hukukçuların çok iyi bildiği bir kural vardır. Bazı haksızlıklar ve suçlar kişisel olmaktan çıkar, kamu davasına dönüşür. O zaman davacının davasından vazgeçmesi onları mahkeme olmaktan kurtarmaz. Bu hukuki gerçek “Mahkeme-i Kübra”da da böyleyse birçok tanıdığım dostlarımın işleri çok zordur. Şunu rahatlıkla söylemek isterim ki bu eseri sabırla ve tarafsız bir bakışla baştan sona okuyanlar bana yerden göğe kadar hak vereceklerdir.
Bu hatıralardan anladığım bir gerçeği de ifade etmek isterim. Başarılı hizmet yalnız olmaz. Az da olsa işbirliği ve dayanışma yapacak, Allah rızasını gözeten samimi arkadaşlara ihtiyaç vardır. Sanırım gerek Dr. Tayyar Altıkulaç, gerek Prof. Dr. Hayrettin Karaman, gerekse Prof. Dr. Bekir Topaloğlu bu konuda şanslıydılar. Onların yıllar süren bir dostluklarını, dayanışmalarını ve bu dayanışmalarla çok güzel hizmetler yaptıklarını görüyoruz. Allah herkese böyle hasbi niyetli, bilinçli, donanımlı, ferasetli yol arkadaşları nasip eylesin. Allah bu dini içimizdeki beyinsizlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin!



 






YORUMLAR
4 Yorum

Hayri Bostan
04-02-2019 10:05:00

"Baharı yaz uğruna tükettik, aşkı naz uğruna; derken ömrü tükettik bir hiç uğruna." Sezai Karakoç

mehmet gül
31-01-2019 11:07:00

elinize yüreğinize sağlık, insanlar bilgi ve tecrübelerini düşününce, yeterince olduklarını , her şeyi bildiklerini zannediyorlar. doğal olarak eksik bilgi ile yola çıkılınca hatalar da geliyor. siin yazınızdaki değindiğiniz noktalar, geçmişte bir şeyler başarmış ve toplua önderlik etmiş insanların hatıralarını okuyunca onların yaşadıkları, tecrübeleri, hangi durumlarda ne gibi çözüm ürettiklerini öğrenince, insan nelere dikkat etmesi gerektiğini ve ne gibi durumlarda nasıl hareket edilirse daha doğru yapılmış olur bunu anlıyor. ben sizin kadar güzel çümleler kurup anlatamadım ama herhalde yeterince anlatmış oldum. yazılarınızın devamını dört gözle bekliyorum.

Hayri Bostan
29-01-2019 09:46:00

Eline saglik. Yazi guzel olmus. Fakat kitabin ismi "zorluklari asarak" degil, "zorluklari asarken" olacak.rnYard. Doç. Dr. Metin Pay, KOÜ İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı

Hayri Bostan
29-01-2019 09:42:00
Aslında bu sıralar pek kitap okumaya maalesef vaktim olmuyor; ama senin bu yazından sonra çok merak ettim, yazıda ismi geçen kitapları ben de alıp, şartları zorlayarak, vakit bulup okumak istiyorum. Eminim ki alınacak çok dersler çıkacaktır. Serdar Özgür

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI