Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Kendi kendinin doktoru olmak
Yaşadıklarımdan şunu öğrenmiş olmalıyım: Hiç kimsenin derdini, hayatını, geleceğini, kariyerini, istikbalini gereğinden çok dert etmemek gerekir. Sorumluluklarımızın nerede başladığını ve nerede bittiğini; yani sınırlarını iyi kestirmemiz gerekiyor.

facebook-paylas
Tarih: 31-01-2020 21:21
HAYRİ BOSTAN: Kendi kendinin doktoru olmak

Hayli zamandır elim yazı yazmaya varmıyor. Yazdıklarımı da beğenmiyorum. Bunca güzel yazıların yazıldığı, kitapların yayımlandığı dünyada benim zırvalarım olsa ne olur olmasa ne olur. En güzeli okuyucu olmak, okuyucu olmayı sürdürmek. Ben de onu yapmaya çalışıyorum; ama geçirdiğim ameliyat nedeniyle ya sürekli yatmam ya da ayakta yürümem gerekiyor. Oturmam yasak. Zaten uzun süre oturunca bu yasağın nedenlerini de anlayabiliyorum. Ziyarete gelen konuklarımla, arkadaşlarımla yeterince oturuyorum. Yatınca da uykum geliyor. Gündüzleri uyuyunca geceleri uyku tutmuyor. Uyku düzensizliği de yaşıyorum bu aralar.

Hastaların iyileşmesi için morallerinin iyi olması söyleniyor. Peki bu nasıl olacak? “Moralini bozma”, “moralini güzel tut” gibi tavsiyeler işe yarar mı? Bence yaramaz. Aksine insanın moralinin daha da bozulmasına yol açabilir. Bence bir hastanın moralinin düzgün olmasının en etkin yolu onu arayıp sormak, ziyaret etmektir.

Rahatsızlığım öncesinden kalma bazı arkadaşlarımla, dostlarımla, akrabalarımla aramızda bazı serinlikler vardı. Bunlardan bazıları, sanki aramızda hiçbir tatsızlık yokmuş gibi beni aramaları ve geçmiş olsun demeleri beni çok mutlu etti. Şüphesiz bu çok güzel bir şey. Hastalık, ölüm gibi olaylarda dargınlıkları, kırgınlıkları bir tarafa bırakıp öyle davranmak şüphesiz çok yüce bir meziyet. Bu meziyete sahip dostlarım olduğu için çok mutluyum.


Bir de bu tür duygusallıkları aşamamış bazı yakınlarımız kendilerini belli ettiler. Mesela ne aradılar, ne sordular, ne ziyaret ettiler. Bu kadar basit düşünceli insanları sırtımda taşıdığım için de üzüldüm. Hayır, sırtımda taşıdığıma değil, bu kadar basit kişilikli olmalarına üzüldüm. Keşke daha alicenap davranabilselerdi! Beni arayıp sormayarak, ziyaret etmeyerek canımı yaktıklarını düşünüyorlar. Hiç umurumda değil elbette. Herkes kendine yakışanı yapar. Kendilerine benden iyilikten başka bir şey dokunmamış bu erdem fukaraları için Allah’a dua ediyorum.

Bazı arkadaşlarımın da, bir yakınlarının ya da kendilerinin bir rahatsızlığı, hastalığı ya da düğünü ve benzeri bir olayına herhangi bir mazeretle katılamamışsam, ziyaret edememişsem onlar da bunun rövanşını alır gibi hastalığıma duyarsız kaldılar. Sağ olsunlar. Bu da bana bir rahatlık veriyor. Yani bir borcu ödemiş ve yükünden kurtulmuş olmanın rahatlığı.


Bazı tanıdığım ve değer verdiğim zevat da kendilerini sanırım oldukça önemli şahsiyetler olarak gördüklerinden olsa gerek, duyarsız kaldılar. Onları anlıyorum. Önemli adam olmak kolay değil elbette. Bu önemli adam olmaklığı, önemsiz gördükleri birisini ziyaret ederek tehlikeye atmaları doğru olmazdı herhalde.
Benim bu duygu ve düşüncelerim, uzun zaman yatağa mahkûm olmaklığımdan, uyku düzensizliğimden de meydana gelmiş olabilir.

Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevinde yazdığını bildiğim: “Başın öne eğilmesin/Aldırma gönül aldırma/Ağladığın duyulmasın/Aldırma gönül, aldırma…” dizeleri beni çok duygulandırır ve rahatlatır.

İnsanın “ben nerede hata yaptım” sorusunu sorarak kendini hesaba çekmesi de gerekiyor. Hemen şunu belirteyim ki çok iş yapanların çok da hataları olmuş olabilir. Gerektiğinde taşın altına elimizi koyduk, risk aldık, zorluklara katlandık, çok sıkıntılı günler yaşadık. 17 Ağustos Marmara Depremini iliklerimize kadar yaşadık. Yaşadıklarımızın neredeyse her biri bir travma idi. Ama bunu ne kendimiz, ne de karşımızdakiler fark edebildi. Diyorlar ki: “İki şeyi unut. Bir, yaptığın iyiliği. Bir de gördüğün kötülüğü.” Ne kadar güzel bir söz; ama hepsi o kadar. Yani hiç kimse ne yaptığı iyiliği unutabilir, ne de gördüğü kötülüğü unutabilir. Yaşadıklarım bana bunu öğretti. Hiç kimsenin bilmediği kuyruklarda, mahkeme kapılarında saatlerce bekleyişlerimi nasıl unuturum… Bütün bunları, “Yaşadıklarımızdan geriye kalan” başlığı altında yazdım. Hepsi kitap boyutunda yaşanmışlıklar.


Yaşadıklarımdan şunu öğrenmiş olmalıyım: Hiç kimsenin derdini, hayatını, geleceğini, kariyerini, istikbalini gereğinden çok dert etmemek gerekir. Sorumluluklarımızın nerede başladığını ve nerede bittiğini; yani sınırlarını iyi kestirmemiz gerekiyor. TRT1’de yayımlanan “Benim Adım Melek” dizisinde sanırım yapımcıların böyle bir kaygıları var. Yani bu konuda eğitim verme kaygıları. Oğlunu ya da kızını çok seviyorsun. Okumasını, iyi bir insan olmasını istiyorsun. Ama hangi okulu okuyacağına, kiminle evleneceğine ya da evlenmeyeceğine, nerede yaşayacağına karışmaya kalkışınca işler çığırından çıkar.

28 Şubat sürecinde yaşanan sıkıntılar üzerine yazan yazarlardan biri de Gülay Göktürk’tü. O bir yazısında şöyle demişti: “Beyler. Hata etmek de demokratik bir haktır. Size ne…” Bu söz çok hoşuma gitmiştir. Çocuklarımız, öğrencilerimiz, sevdiklerimiz bazı şeyleri yanlış yapabilir, hata edebilirler. Onlar yanlışları yaparak, sonuçlarını yaşayarak öğrenecekler. Biz zaman zaman öğrencilerimizin, çocuklarımızın, yeğenlerimizin yetişmesinde zaman zaman yersiz endişelere kapıldık. Hâlbuki yapmamız gereken onlara bol bol dua etmekti. Artık son yıllarımda çocuklarıma, torunlarıma, dostlarıma bol bol dua ediyorum. Doğrusu da bu sanırım. Öğrencilik yıllarında haylazlık yaptığı için uyardığım bir yeğenim kocaman adam olmuş, hala bana serin duruyor. Bunda da sanırım haklılar. Birilerinin iyiliği için onlarla kötü olmak doğru değil. Bunu anladık anlamasına da bu yaştan sonra ne işe yarayacak.
Zor bir ameliyat geçirdim. Kanserli parçalar ameliyatla alındı. Dün Ankara’da beni ameliyat eden doktorumun isteği üzerine kan ve idrar tahlili yaptırdım. Bugün sonuçları alacağım ve göndereceğim. Bu beni o kadar gerdi ki gece rüyamda korkunç kâbuslar gördüm. Ameliyatımla ilgili bir kâbustu gördüğüm. İnşallah sonuç kötü çıkmaz.

Yaşadıklarımızın az çok etkisinde kalıyoruz. Bunun aksi de düşünülemez. Ama bu etkide kalmalar çoğalınca dönüşü olmayan çıkmazlara giriyor insan. Ruh sağlığımız bozuluyor. Hâlbuki mutlu olmak için ne kadar çok sebebimiz var. Mesela gerek Ankara’da ameliyat ve sonrası süreçte, gerekse İzmit’e, evimize döndükten sonra ziyaretimize gelen onca değerli dostlarımız, sevenlerimiz olduğu halde oturup da hangi nedenle olursa olsun gelmeyen, ilgisiz kalan birkaç kişiyi mi dert etmeliyim? Kesinlikle hayır. Benim sözüm, güya ilgisiz kalarak, ziyaretime gelmeyerek, aramayıp sormayarak canımı acıtmak isteyenleredir. Aslında çok mutlu oluyorum onların bu tutumlarına. Çünkü onların hesabınca da olsa ben onlara borçluyum ve borçlarımdan kurtulmuş, rahatlamış oluyorum.

İçimize atıyoruz; ama içimizden atamıyoruz. Onun için içimizden atamayacağımız şeyleri içimize atmamaya çalışmalıyız.

Bugün günlerden Cuma. Ocak 2020’nin son günü. Hava güzel. Dışarıda pırıl pırıl bir hava var. Sanki baharı müjdeliyor. Cuma namazı için ezan okununca abdest alıp, özürlü kapsamında Cuma namazına gideceğim. Namazdan sonra da tahlil sonuçlarını almaya gideceğim. İnşallah iyi bir sonuç çıkar. Allah sevdiği kuluna, eşeği kaybettirir, sonra da buldurup sevindirirmiş. Yüce Rabbimizin bizlere verdiği sonsuz nimetlere şükürler olsun. Bütün hastalara şifalar, dertlilere devalar, borçlulara edalar dilerim.



Hayri BOSTAN
31.01.2020

 

 






YORUMLAR
4 Yorum

Osman uçar
01-02-2020 00:47:00

Hocam çok güzel yazmışsınız .Ellerinize yüreğinze sağlık.Bu serzenişlerde bizler de varmıyız .İnşallah yokuzdur.Gerçi yine iskembeyi dolduranlar bi masada buluşmuşlardi.Keşke (sanki yedim) yapsalardıda İmamoğlun dan farklari olduklarıni gösterselerdi.rnAkşam yemegi bulaşiklarıni yikadım. Babami ve annemi yatirdım .Şimdi bende yatıyorum.İyi geceler hocam.

Fatma Uludag Karademir
01-02-2020 00:21:00

Hocam, sizin yaşadıklarınızın bir benzerini yaşamış biri olarak; bu yazınız benim de duygularıma tercüman olmuş. En kısa zamanda eski sağlığınıza kavuşursunuz inşallah

Sıdıka Biçer Karakoyun
01-02-2020 00:10:00

İçimize atıyoruz ama içimizden atamıyoruz...kısaca özeti bu ruh halimizin...Birilerinin iyiligi icin onlarla kotu olmak.Sık yaptığım bir hata.Sonuç mu?Ben kötüyum...Yazdıklarınıza tamamen katılıyorum.Eleştireceğim bir durum yok.Annemin hastalıği ve kaybı surecinde bu benzerlerini bende yaşadim.Siz dökebiliyorsunuz edebi satırlarla ne mutlu ne güzel ifade edebilmek..Allahım size saglıklı huzurlu sevdiklerinizle hayırlı bir ömür nasip etsin.Hala sizden öğrenecek çok şeyimiz var.Kaleminize kuvvet ve Saygilar hocam

TUNCAY ALAN
31-01-2020 23:12:00

Maşallah efendim . YazIyı görür görmez okudum. Yazmak büyük bir zenginlikmiş . siz bu zenginliğe sahipsiniz. Sonuçların hayırlı çıkacağı bu yazıdan belli. Allaha emanet olunuz.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI