Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Milli Eğitim ve Din Eğitiminde Sorunlarımız Üzerine
Özellikle son yıllarda imam hatip liselerinde gözlemlediğim bir durum vardı. Okumak için şehre gelen fakir fukara çocuklarına bazı cemaat yurtları kapılarını açıyor. Hayır, açmıyorlar, yaptıkları reklamlarla, çalışmalarla bu çocukları çekiyorlar ve oralarda hiçbir kaydı kuydu olmayan merdiven altı tabir edeceğimiz koşullarda beyinlerini yıkıyorlar. Bu şekilde belli yerlere şartlanmış olarak okula gelen çocuklar okuldaki hocaları ve dersleri umursamıyorlar.

facebook-paylas
Tarih: 23-07-2018 17:17
HAYRİ BOSTAN: Milli Eğitim ve Din Eğitiminde Sorunlarımız Üzerine

İmam hatip lisesi, yüksek İslam enstitüsü eğitiminden sonra imam hatip liselerinde 35 yıl öğretmenlik yapmış ve emekli olmuş bir kişi olarak anlamakta zorlandığım bir durum var: Devletin ve milletin imkânlarıyla açılmış bu okullara bunca öğrenci geliyor, okuyup mezun oluyorlar, imamlık, hatiplik, öğretmenlik, müftülük, vaizlik görevi alıyorlar. Ama nasıl oluyor da toplumda bu kesim mensupları değil de, şu tarikat, bu cemaat daha etkin olabiliyor. Yurtlarına, kurslarına topladıkları çocukları kendilerine kayıtsız şartsız bağlı, aklını ve iradesini ipotek altına veren insanlar yetiştirmekte daha etkili olabiliyorlar.

Bunun elbette birçok sebebi vardır; ama en önemli sebebi iyi kötü temel bir din eğitimi ve öğretimi almış insanlarla süpliminal martavallarla belli bir ekole bağlanan, iradeleri sıfırlanan insanlar bir olmuyor. Birkaç gün önce bir arkadaşım bir paylaşım yaptı sosyal medyada. Din tahripçileri olarak Adnan Oktar, Haydar Baş, İskender Evrenosoğlu, Hüseyin Hilmi Işık gibilerle birlikte Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ı, Prof. Dr. Mehmet Okuyan’ı, Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ü, Prof. Dr. Caner Taslaman’ı, Mustafa İslamoğlu’nu, Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ı aynı kareye toplamıştı. Hepsi bir yana hocaların hocası Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ı din tahripçisi olarak lanse eden kafayı anlamak mümkün müdür? Bunların yanında Cübbeli Ahmet, İhsan Şenocak, Nurettin Yıldız, Mahmut Ustaosmanoğlu yoktu. Demek ki onlar akredite hocalardı ona göre.

Bu çarpık zihniyetin temeli bence “Mühendis Müslümanlığına” dayanıyor.

Bunu bir örnekle açıklamam gerekirse, en az altı yıl temel tıp öğrenimi görmüş, üzerine TUS sınavlarına hazırlanmış, kazanmış ve uzman doktor olmuş bir insanla çarşıya pazara, köşe başlarına açtığı aktar dükkânlarında her derde deva olduğunu söyledikleri kurutulmuş otlar, baharatlar satan ve bunların her derde deva olduğunu söyleyenlerin durumuna benziyorlar. İnsanların çoğu esaslı bir tıp öğrenimi görmüş doktorları anlamak yerine bu alternatif tıp iddialı kimselerin söylediklerini daha inandırıcı bulmaları ve onlardan medet ummalarına benziyor.

Kur’an-ı Kerim’de: قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ ﴿٩-Deki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.(Zümer9)

Özellikle son yıllarda imam hatip liselerinde gözlemlediğim bir durum vardı. Okumak için şehre gelen fakir fukara çocuklarına bazı cemaat yurtları kapılarını açıyor. Hayır, açmıyorlar, yaptıkları reklamlarla, çalışmalarla bu çocukları çekiyorlar ve oralarda hiçbir kaydı kuydu olmayan merdiven alt tabir edeceğimiz koşullarda beyinlerini yıkıyorlar. Bu şekilde belli yerlere şartlanmış olarak okula gelen çocuklar okuldaki hocaları ve dersleri umursamıyorlar.

Özellikle dışarıdan bitirme derslerine gelenlerin durumu daha da içler acısı. Çünkü hem bir şey bilmiyorlar, hem de öğrenmeye tamamen kapalılar. Öğretmenlerin çoğu da bu derslere zaten alacakları ek ücret için girdiklerinden kimseyle kötü olmamaya, geçer not verip göndermeye bakıyorlar.
Özellikle açık lise derslerinde çözüm çok basittir. Öğretmenler dersleri okutmalı ve o derslerin sınavları merkezi bir sitemle yapılmalıdır. Merkezi sistem sınavlarında başarılı olabilmek için öğrenciler çalışacaklardır. Öğretmenler de, öğrencileri çok başarısız olursa gelecek dönemlerde ders alamayacağından öğretmeye çalışacaktır. Eğer bu söylediklerim yapılmazsa bu kalitesizlik, bu hamakat aritmetik olarak hızla artacak ve zaten canımıza tak eden diz boyu cehalet daha da artacaktır. Çünkü oralardan hiçbir şey öğrenmeden sınıf geçenler görev alacaklar ve gene merdiven altı koşullarda kendileri gibi cahil cühela üretmeye devam edeceklerdir. Bu kısır döngü ile yetişen öğrenciler başka bilgisiz insanlar yetiştirecekler ve bu cahiller asıl okumuş, ilim-irfan için göz nuru harcamış ilim ve irfan insanlarına çamur atmayı, karalamayı dini bir görev bileceklerdir. Zamanı geldiğinde de bunların oylarını torba oy olarak birileri bir yerlere pazarlayacaktır. 15 Temmuz bizlere bu durumun ne kadar ağır faturalara mal olduğunu gösterdi. Ama bana öyle geliyor ki hiç ders alınmadı, hiç ibret alınmadı. Bugün Türkiye’de fetö olmaya namzet yığınla oluşum vardır.

Bunu önlemenin yolu elbette eğitim öğretimin devlet denetiminde olmasıyla mümkündür.

Fetö ve benzeri oluşumlara aslında devlet ve devleti temsil eden kişiler çanak tutmaktadırlar. Çünkü kimse rahatının bozulmasını istemiyor. Devlet memuru zihniyetiyle gelene ağam gidene paşam adamlar mevki ve makamlara getiriliyorlar.

Okullarda ders verimliliğinin artırılması için merkezi sınav sistemi orada da en güzel çözümdür. Birçok öğretmen sınav yaparken A ve B grubu bile yapmıyor. Adeta kopya ve sahteciliğe çanak tutuyorlar. İstiyorlar ki bir şekilde geçer not alsın geçsinler. Gene de istenen başarı gösterilemezse bu sefer de performans notlarını hormonlayarak geçiriyorlar. Sınavlar merkezi sistemle ciddi olarak yapılırsa bu öğretmenleri de, öğrencileri de hizaya getirecektir. Eğer bir şeyler yapılmazsa çok daha böyle cahil cühelanın ağzında gerçek ilim ve irfan insanları sakız olmaya, ayaklar baş, başlar ayak olmaya devam edecektir.

İzmir Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Lisesi Müdürü Ayhan Kökmen iki öğrencisi tarafından tüfekle vurularak öldürüldü. Bu vahim olayla ilgili görevlendirilen müfettişin görüşlerini herkes okumuş olmalıdır. Her isteği yerine getirilen, hiçbir emek sarf etmeden, başarı göstermeden hep ödüllendirilen çocukların ileride neler yapabileceklerine örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hırsızlıkların, kapkaççılıkların, cinsel saldırıların, tecavüz ve öldürmelerin altında da bence bu yatmaktadır. Devlet tablet dağıtıyor; ama bir başarıyı ödüllendirmek için değil, herkese eşit. Belediyeler bisiklet dağıtıyor ama gene bir başarıyı ödüllendirmek için değil herkese veriyor. Anne babalar en pahalı cep telefonlarını, bilgisayarları alıyor, cebine harçlığını koyuyor ve başından savıyor. Sabahları evlerde kahvaltı hazırlanmıyor. Anne babalar ya da veliler okula sadece çocukları bir olay yaptıklarında, cep telefonlarını yersiz kullandıkları için el konulunca geliyorlar. Okul idaresi ve öğretmenlerle, çocuklarının daha iyi yetişmesi için işbirliği amacıyla gelenlerin sayısı yok denecek kadar azdır.

Bütün bunlar ve benzeri olumsuzluklar açık yüreklilikle değerlendirildiğinde insanlarımız neden çevreyi çok rahat kirlettikleri, trafik kurallarını hiçe saydıkları, emniyet kemeri kullanmadıkları, kurallara uyanları adeta ayıpladıklarını anlamak hiç de zor olmayacaktır. Beyni ve insani özellikleri gelişmemiş bireyler her zaman ilk fırsatta mahmuzlarını kullanmaya, kavga etmeye, şiddete kullanmaya, öldürmeye, baskılamaya, tehdit etmeye yatkın olacaklardır.

Sene sonlarında okullarda seminer uygulamaları yapılıyor ve bunun için öğretmene ve idarecilere ücret de ödeniyor. Yahu bir Allah’ın kulu gidip de bir denetlemez mi ki neler yapıyorlar oralarda diye. Hantal devlet yapısı insanları sorumsuzluğa, kuralları hiçe saymaya, sallabaşını al maaşını anlayışına adeta teşvik ediyor. Kimse de çıkıp da biz nerede hata yaptık ya da yapıyoruz demiyor.

 

Yeni başkanlık sisteminde ve özellikle yeni Milli Eğitim Bakanının devrinde inşallah iyi şeyler olacak. Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmen sendikalarının, sivil toplum örgütlerinin birinci öncelikli görevi bu olmalıdır. Eğitim öğretimin, dolayısıyla insanın kalitesini yükseltmek. Özellikle 15 Temmuz 2016 Darbe kalkışması göstermiştir ki iyi yetişmemiş, Man kurtlaşmış, düşünce seviyesi düşük, kafasını bir yerlere ipotek etmiş insanların dindar olmalarının hiçbir değeri yoktur. Hatta bunlar çok daha tehlikeli olabilirler. Çünkü yaptıkları kötü işleri Allah rızası için, Allah rızasını kazanmak için, cennete gitmek için yapmak gibi korkunç bir paradoks da sergiliyorlar.

Kemal Tahir Kurt Kanunu romanında Kara Kemal’in ağzından bunu sorgular. Orada Tanrı inancı bile olmayan Emin Bey son derece dürüst, hakikati teslim etme uğrunda canını ortaya koyabilecek cesaret ve kişiliğe sahiptir.

Nasıl ki sağlıklı beslenmek önüne geleni yemek, eline geçirdiğini mideye indirmekle olmazsa; önüne konulanı okumakla, yanlış okuma stratejileriyle de olmaz bu iş.

Kısacası Milli Eğitim sorunu Yüce Türk Milletinin tarih sahnesinde var olma, varlığını sürdürme meselesidir. Ve bu sorun öğretmen maaşlarının artırılması, kat sayının 3600’e çıkarılması ile de aşılacak bir sorun değildir. Talim terbiye kurullarından ve bakanlıktan gelen genelgeler sadece kitabına uydurmak, yapmış görünmek için yapılıyor. Alınan tedbirler, verilen talimatlar bir tarafta duruyor. Herkes kafasına göre takılmaya devam ediyor. Bakanlığın yaptığı etkinliklere başta idareciler katılmıyorlar. Diyelim ki bir seminerde bakanlık müsteşarı konuşuyor ve herkes dinleyecek. İdareciler kendilerini muaf görüyorlar. Bu kafalarla bu iş tamamen Allah’a ısmarlanmış gitmektedir.

Gelişmiş batı ülkelerinde kimsenin yaptığı yanlış yanın akar kalmaz. Müthiş bir denetim vardır. Denetimlerde toplumun her ferdi adeta görevli sayar kendini. Bizde ise “kol kırılır yen içinde kalır”, “arkadaş arkadaşın pe…dir…” anlayışı hâkimdir.
Böyle gelmiş; ama böyle gitmez inşallah.


Hayri BOSTAN
[email protected]

 

 

 






YORUMLAR
5 Yorum

HAYRİ BOSTAN
26-07-2018 14:46:00

adam yetiştirmediğimiz gibi adam yetişmesine de engel oluyoruz! Tıpkı yabancı futbolcu transferinde olduğu gibi. Fenerbahçe, Beşiktaş, G. Saray takımımı yoksa başka bir takım mı seyrediyoruz? Milli Takım başına milyonlar alan onca değerli teknik adamlar geçmesine rağmen hatta onca Arap, Afrika ülkesi takımı dünya kupası maçlarına katılıp ülkelerini başarıyla temsil ederken benim ülkemin takımı nerede diye sormak gerekmezmi?624 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış nedenlerinin başında ADAM Yetiştirememek olduğu görülür. Demek ki yarım iman ve yarım amelle ancak bu kadar oluyor. İman olacak ama amellerle de meyve ağacının tomurcuk, filiz, yaprak, çiçek, meyve vermesiyle süslenecek, kuvvet, kudret bulacak, kök salacak, boy atacak. Hizmet sınıfını belli oranda yetiştirip mühendislik sınıfının yetişmesi, çalışmaları, araştırma, geliştirme ve yenileme çalışmaları ihmal edilir, yeterince bu çalışmalara önem verilmezse yani amel olmazsa, yarım olursa böyle olur. Sonrada kabahati ya

HAYRİ BOSTAN
26-07-2018 14:45:00

adam yetiştirmediğimiz gibi adam yetişmesine de engel oluyoruz! Tıpkı yabancı futbolcu transferinde olduğu gibi. Fenerbahçe, Beşiktaş, G. Saray takımımı yoksa başka bir takım mı seyrediyoruz? Milli Takım başına milyonlar alan onca değerli teknik adamlar geçmesine rağmen hatta onca Arap, Afrika ülkesi takımı dünya kupası maçlarına katılıp ülkelerini başarıyla temsil ederken benim ülkemin takımı nerede diye sormak gerekmezmi?624 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış nedenlerinin başında ADAM Yetiştirememek olduğu görülür. Demek ki yarım iman ve yarım amelle ancak bu kadar oluyor. İman olacak ama amellerle de meyve ağacının tomurcuk, filiz, yaprak, çiçek, meyve vermesiyle süslenecek, kuvvet, kudret bulacak, kök salacak, boy atacak. Hizmet sınıfını belli oranda yetiştirip mühendislik sınıfının yetişmesi, çalışmaları, araştırma, geliştirme ve yenileme çalışmaları ihmal edilir, yeterince bu çalışmalara önem verilmezse yani amel olmazsa, yarım olursa böyle olur. Sonrada kabahati ya

HAYRİ BOSTAN
26-07-2018 14:44:00

INASIL BİR EĞİTİM? rnMUSA ÖZTÜRK-İNGİLİZCE ÖĞRETMENİrnEğitimde yanlışlara yer yoktur. Peki, doğru yapılan ne var? Okul ve derslik sayısını artırmak, bedava kitap dağıtmak, akıllı tahtalar, öğretmen sayısını artırmak, notebook dağıtmak, tekli eğitim gibi... Öğrenciyi çalıştıramayan bir sistemde öğretmeni zorlayarak başarı sağlanmaz. Kâğıt üzerinde başarı görülse bile gerçeklerle karşılaşıldığında boyası hemen dökülür. Şapka düştü kel göründü misali. Güneş balçıkla sıvanmaz. Millî Eğitim Bakanlığı bütçeden 120,130 milyar TL gibi en büyük payı almasına karşın öğrencilerimiz 55,60 ülkenin katıldığı uluslararası yarışmalarda neden sondan 5.veya 6. olabilmektedir? Gerçekler acıdır, sorgulanamaz. Gerçeklerle yüzleşmeden de doğru sonuca ulaşılamaz. Doğrular doğrularla tamamlanır. Doğruların yanlışlarla tamamlandığı nerede görülmüştür? Tamamlanıyorsa orada birtakım haltlar, yanlışlıklar veya hesaplar var demektir. Ülkenin geleceğini şekillendiren eğitimde yanlışlara yer olmaz. Olduğunda doğru son

Sıdıka biçer karakoyun
25-07-2018 12:24:00

Doğru tespitler.Şimdi bunu paylaşsam cemaat taraftarları tepki göstermeye başlayacak.Cunku onlar yanlışlıkları,eğitimde yapılması gerekenleri vs yazıda görmezler düşünmezler anlamazlar.Sadece cımbızla hoşlarına gitmeyen yerleri çekip karsilarindaki sahisi damgalarlar.Cemaatler başta eğitim sistemi olmak üzere toplumda ailevi ilişkilerde resmi yerlerde vs vs hep sorun hep ayrımcılık hep problem.Turkiyenin işi zor.Temizlemek zor iş.Eğitimi düzeltmek zor iş. HOCAM milli eğitim bakanına yazınızı gönderseniz çok iyi olur.Bir eğitmen olarak yanlışların tespiti analizi onlara yardımcı olur diye düşünmekteyim.Saygılar...

Rüştü Köse
24-07-2018 18:24:00

Allah razı olsun hocam hakikatleri dile getirmissiniz. Egitimin verimliligin artirilmasi hedefiyel yapilan bir cok is dediginiz gibi formalite icin yapiliyor ve sonunda fayda saglamiyor. Ogretmenine guvenmeyen değer vermeyen sistemin öncelikli olarak başarıyı yakalaması mümkün değildir. Sonrasında öğretmen kalitesi artacaktır. Okula öğrenciye yansıyacaktır. Metodlar materyaller ve diğer sorunlar tartışılarak ve de en önemlisi Bu MESELE EGITIMCILERIN öncülüğünde çözümlenmesi gerek....

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI