Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Ramazan Etkinliklerim
Ben bu filmi neden beğendim? Çünkü filmde kendimden, kendi çevremden, kuşatılmışlığımızdan örnekler buldum.

facebook-paylas
Tarih: 04-06-2018 21:54
HAYRİ BOSTAN: Ramazan Etkinliklerim

Ramazan yoğunluk demek. Günde yerine göre on yedi saat oruçlu kalacaksın. Geceleri yedi saatin içine iftar, akşam namazı, teravih, eş dostla sohbet, sahur ve sabah namazı sığdırıp yeni güne başlayacaksın. Benim gibi emekli değilseniz işiniz oldukça zordur. Ne tatlı yoğunluklardır bunlar. Ramazan ayını bizlere bahşettiği için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.

Ben bu ramazan Kur’an-ı Kerim ve meal okuma, müzakere etmenin yanında Kemal Tahir’in Yol Ayrımını okudum. Dört yüz kırk üç sayfa kitap okumakla bitmiyor. Ardından Esir Şehrin İnsanlarını okumaya başladım. Yol Ayrımından o kadar etkilendim ki, 2012 yılında TRT1’in yaptığı diziyi de izledim. Tam yirmi sekiz bölüm. Kemal Tahir Mustafa Kemal’e hiçbir saygısızlık yapmamakla birlikte ufak ufak eleştiriler gönderdiği için Kemalistler tarafından sevilmez. Son zamanlarında sağa kaydığı için solcular da sevmezler. Soldan geldiği için sağcılar da sevmezler. Aslında Kemal Tahir ne solcudur, ne sağcıdır, ne Kemalist’tir, ne de İslamcıdır. O kendince sadece gerçeğin peşinde bir insandır. Onun için de adeta yalnızlığa mahkûm edilmiş bir Türk aydınıdır. Sağduyulu aydınların kaderidir bu durum.

Bugün Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı filmini gittim izledim. Değinmeye çalıştığım bu gerçekleri ne kadar güzel anlatmış Ceylan. Büyük bir keyifle izlediğim filmi en kısa yoldan nasıl özetleyebilirim diye düşünüyorum. O kadar güzel mesajlar, göndermeler içeriyor ki hangi birini örnek verebilirim. Ama şunu söylemem sanırım yanlış olmaz: Ortada bir güzellik varsa hepimizindir, ne kadar yanlışlık varsa onlar da hepimizin ortak eseridir. Bu filmi izleyen kim olursa olsun, buradan çıkaracağı sonuca göre artık kimseyi yargılayamaz, kendi hatalarını, eksiklerini düşünmekten ve onlara üzülmekten başkalarına kesinlikle vakit bulamaz. İnsanın insanı anlaması diye bir ruh inceliğinin söylendiği kadar kolay bir şey olmadığını anlıyorsunuz ve birçok şeye üzülüyor, hayıflanıyorsunuz.

Hayatta düşeceğimiz en büyük handikaplardan biri de belli şeylerde rutinleşme alışkanlığıdır. Bunlar ibadetler de olabilir, eğlenme, hoş vakit geçirme alışkanlıkları da olabilir, yeme-içme, giyim-kuşam da olabilir.

Filmi izlerken televizyonlarda iftar saatlerinde, sahurlarda ahkâm kesen din ve fikir insanları geldi geçti gözlerimin önünden. Herkes karşı taraftakileri eleştiriyor, akıl veriyor, nasihat ediyor.
Bir de Üstün Dökmen ’in “İletişim Çatışmaları Ve Empati” kitabında sorunlu olduğu düşünülen insanlarla konuşma taktiği olarak sadece dinlemeyi ve anlamayı önermesi geldi aklıma. İnsanların nasihate ihtiyaçları yoktur.

Kitabının yayımlanması için gerekli parayı bulmak uğruna Sinan’ın göze aldığı yanlış davranış (babasının çok sevdiği köpeğini satması), kendisine değer vermediğini düşünmesinden aldığı cesaretle işlediği bir hatadır. Ancak kitabını okumaya ne annesinin, ne kız kardeşinin vakit ayırıp okumamasına karşın babasının dikkatle okuduğunu anladığında içinden bir şeyler kopuyor.

İmam hatip lisesi mezunu iki genç imamın tartışmaları da hayli manidardır. Din adına anlatmaya çalıştıkları nasihatlerle kendi yaşamlarındaki yanlışlar hiç de uyuşmamaktadır.

Bir şekilde parayı bulmuş lümpenlerin ukalalığı sahnesi de çok güzel ve yerindeydi.

Sinan lanet ettiği bu doğup büyüdüğü yere ait olduğunu sonunda çok iyi anlar ve davranışları, olaylara bakışı iyice değişir.

Ben bu filmi neden beğendim? Çünkü filmde kendimden, kendi çevremden, kuşatılmışlığımızdan örnekler buldum. Bu yazıyı okuyanların akıllarından neler geçireceklerini duyuyor gibiyim. Otuz beş yıl imam hatip liselerinde öğretmenlik yapmış, altmış yaşını devirmiş bir insanın ramazanda mukabele okuması, vaaz ve nasihatler dinlemesi, ibadetlerini artırmaya çalışması beklerler. Nasıl olur da Kemal Tahir okumaya, okuduğu kitabın dizisini, hem de 28 bölümlük diziyi sabırla izlemeye, ramazanda oruçlu oruçlu sinemaya gitmeye zaman ayırmasını anlamayacaklar ya da eleştireceklerdir. Bence bu film tam da bunu anlatıyor.

Hiç ayrım yapmadan klasikleşmiş eserleri okuyan, izlenmesi gereken filmleri takip eden, hem kendi çevresini, hem yakın ve uzak çevresini, hem dünyayı tanımaya, anlamaya çalışan insanlar olabilmek için bu zahmetlere katlanmak gerekir. Aksi halde her Cuma öncesinden birbirine hayırlı cumalar mesajı göndermekten öte gösteriş olarak bile yapabilecekleri fazla bir şey kalmaz. Ülke olarak, kesim olarak, Müslümanlar olarak biz tam da bu kısırlığı yaşıyoruz. Ana hadis kaynaklarında yer almamakla ve sadece bazı tali kaynaklarda geçmekle birlikte meşhur olan (كَمَا تَكُونُوا يُوَلَّى عَلَيْكُمْ)- “Siz nasıl (kimseler) olursanız öyle yönetilirsiniz” sözünü ben bu manada anlıyorum. Bundan birkaç yıl önceleri televizyon kanallarında ramazanlarda iftar ve sahur vakitlerinde çok dolu insanlar çıkralardı. Ben mesela sırf Dr. Emin Işık hocayı dinlemek için sahura kalkıyordum. TRT1’in yaptığı gerek Yol Ayrımı, gerekse Kurt Kanunu dizilerindeki replikler, karşılıklı tartışmalar; hatta düşmanlıklarda bile bir kalite vardı. Biz o dili de, o üslubu da kaybettik. En kutsal değerleri savunurken bile artık yeni nesiller en galiz küfürleri yapabiliyorlar. Ne dostlukların, ne düşmanlıkların, ne yandaşlıkların, ne muhalefet olmanın düzeyi kaldı. Aziz Nesinlerin, Nazım Hikmetlerin, Necip Fazılların birbirleriyle tartışmaları bile artık nostalji oldu, özlenir oldu. Bırakınız öyle Müslüman-kâfir tartışmalarını, birbirleriyle aynı görüşte olmayan dindar kanaat önderlerinin üslupları bile çirkinleşti.  Yaşasın yalakalık, ikiyüzlülük, menfaat ve çıkar odaklı sahte dostluklar ve dayanışmalar. Onlar da çıkarlar bitene kadar sürecek şeyler elbette. Tevazu kalmadı, tevazuun sadece riyakârlığı kaldı.

Dengeli beslenme için nasıl ki gerekli ve çeşitli gıdalar alınması gerekiyorsa dengeli bir kafa yapısının oluşması da özgür bir bakışla, merakla ve alakayla düşünce ve sanat dünyamızda olan bitene habersiz kalmamakla mümkün olabilecek bir şey şüphesiz. Kim ne derse desin ben onu yapmaya çalışıyorum. En büyük kusur insanın kendisini kusursuz görmesidir belki de. Ramazan rahmet, mağfiret ve gufran ayıdır. Rahmet kısmı geçti, mağfiret kısmı da geçti. Artık gufran kısmındayız. Allah bütün günahlarımızı bağışlasın ve bizlere hidayet eylesin. Ne diyelim başka.

 

Hayri BOSTAN

[email protected]

 

 






YORUMLAR
7 Yorum

Muhammet çifci
05-06-2018 16:23:00
Sonuna kadar keyifle okudum.
Hüseyin Yalnız
05-06-2018 10:55:00

Teşekkür ederiz. Ramazan ayı nı dolu dolu geçirmiş olmak herkese nasip olmaz. rnrnAma çeşitli eserler okumak ve sentez yapmak mukayese yapmak çok özendiğim bir davranış.. rnÇalışmaların bereketli faydalı olmaya devam etsin, gayretin sihhatin daim olsunrnUzmanüstadım!..

HAYRİ BOSTAN
05-06-2018 10:07:00
Bir can dostumun eleştirisini, bazı yazım ve klavye yanlışlarını düzelterek buraya alıyorum:rnÇok güzel yazıyorsun. Yazdıklarının hemen hemen hepsine katılıyorum. Ancak uygulamada yumuşak bir üslupla girmiyorsun meseleye. Muhatabının durumunu göz önüne alamıyorsun, alsan da çok çabuk cedelleşme safhasına geçiyorsun, sabırla devam edemiyorsun. Ve sonuç malum. Maalesef o tanıdığın birçok insanların, sözüm ona hocaların, kanaat önderlerinin olduğu gibi, genel manada negatif durumuna düşüyorsun. Ve dolayısıyla bu kadar güzel fikir ve emeklerin bir kısım insanlar nezdinde boşa gidiyor, faydadan fazla zarara dönüşüyor. Elbette ki ben, Sıdıka BİÇER Karakoyun ve bizler gibi birçok insan da okuyor ve çok istifade ediyorlar. Allah cc razı olsun. Yazmaya, yeri gelince konuşmaya devam; ancak muhatabının durumuna göre o safhada söylenmeyecek veya en son söylenecek şeyi baştan söylemek işi koparıyor, negatife dönüştürüyor ve sağlanacak faydaya, emeklere yazık oluyor. Lütfen bu yazıyı, “dost acı söyle
HAYRİ BOSTAN
05-06-2018 09:54:00
İBelki ilk defa ciddi bir eleştiri geldi. Eleştiriyi yazının altına atamadığı için whatsapptan gönderdi. Ben de buraya alıyor kendisine teşekkür ediyorum:rnÇok güzel yazıyorsun. Yazdıklarının hemen hemen hepsine katılıyorum. Ancak uygulamada yumuşak bir üslupla girmiyorsun meseleye. Muhatabının durumunu göz önüne alamıyorsun, alsanda çok çabuk cedelleşme safhasına geçiyorsun,sabırla devam edemiyorsun. Ve sonuç malum. Maalesef o tanıdığın birçok insanların, sözüm ona hacaların, kanaat önderlerinin olduğu gibi, genel manada negatif durumuna düşüyorsun. Ve dolayısıyla bukadar güzel fikir ve emeklerin bir kısım insanlar nezdinde boşa gidiyor, faydadan fazla zarara dönüşüyor. Elbetteki ben,Sıdıka BİÇER Karakoyun ve bizler gibi birçok insanda okuyor ve çok istifade ediyorlar. Allah cc razı olsun. Yazmaya, Yeri gelince konuşmaya devam, ancak muhatabının durumuna göre o safhada söylenmeyecek veya en son söylenecek şeyi baştan söylemek işi koparıyor, negatife dönüştürüyor ve sağlanacak faydaya,
Mustafa AKTURAN
05-06-2018 00:36:00
"Hayatta düşeceğimiz en büyük handikaplardan biri de belli şeylerde rutinleşme alışkanlığıdır"rn"Ne dostlukların, ne düşmanlıkların, ne yandaşlıkların, ne muhalefet olmanın düzeyi kaldı. Aziz Nesinlerin, Nazım Hikmetlerin, Necip Fazılların birbirleriyle tartışmaları bile artık nostalji oldu, özlenir oldu."rn"En büyük kusur insanın kendisini kusursuz görmesidir belki de."rnHayri hocam akıcı üslubunuzla bir çok güzel noktaya parmak basmışsınız.Teşekkürler.
Fatih Arabacı
05-06-2018 00:07:00
Eyvallah üstadım. Yine güzel ve yol gösteren bir yazı.. kaleminize sağlık ustadım..
Sıdıka biçer karakoyun
04-06-2018 23:50:00
Yine doğru tespitler yine usta kalemle dökülen guzel bir yazı. Hocam uslubunuza hayranım.Oyle guzel ozetliyorsunuzki hayatı.Keske bende dile dökebilsem ortamlarda,keşke bende yazabilsem sizin gibi.Ne mümkün. Yazarlık size,okuyucunuz olmak bize düşmüş.Başarılarıniz daim olsun hocam.Saygılar...

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI