Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Rehber yıldızlar
Yıllar yıllar sonra bir yerlerde karşılaşacağımız bir öğrencimizin “Hocam, ben sizden çok şey öğrendim”, “”Hocam! Sizin tavsiyenizle şu kitabı okumuştum, şu filmi izlemiştim”, “Hocam! Biz sizden çok şeyler öğrendik…” demesi kadar insana mutluluk, gurur ve huzur veren başka bir ödül düşünemiyorum.

facebook-paylas
Tarih: 09-09-2019 19:29
HAYRİ BOSTAN: Rehber yıldızlar

Çocukluğumuzda okullar açılınca bizi göndermezlerdi. Güz işleri vardı. Tarlalar toplanacak, kışlık odun yapılacak, çayırlar yığın haline getirilecek, kışlık patates, kuru fasulye gibi yiyecekler ayıklanıp ambarlara konulacaktı…
Evimiz okula hayli uzaktı. Yürüyerek en az bir saat çekiyordu. Ama evimiz derenin bir yamacında, okul da karşı yamaçta olduğundan orada olan biten adeta görünüyordu. Rahmetli annem ve babam, okulun etrafındaki karaltı iyice büyümeden göndermezlerdi bizi okula. Bizse can atardık okula gitmek için. Çünkü okula gitmek ağır köy işlerinden kurtulmak, arkadaşlarımıza kavuşmak, hiç doymamacasına, hiç yorulmamacasına oyunlarımızı oynamaktı.
Okula başlarken şimdiki gibi çok masrafımız olmazdı. Ya bir büyüğümüzün kitaplarını kaplar, tamir eder ve kullanırdık ya da başkalarından uygun fiyata ikinci el kitaplar bulurduk. Bir tane de defterimiz olurdu. Bize yeni elbise, önlük-yakalık, ayakkabı, çorap almak gibi alışkanlıklar da yoktu. Bir kere ayağımıza kara lastikler giyerdik. Bu lastikler yırtılır, delinir, arkası yarılırsa tamir etmek için gereçlerimiz olurdu. Zımpara çarkı, solüsyon, yama lastikleri ve saire… Tıpkı oto lastik tamircileri gibi; ama daha küçük çapta elbette, lastik tamircileri vardı. Bu Trabzon lastiği de denilen kara lastikleri çorapsız giydiğimiz için ayaklarımızın özellikle bilek kısımları simsiyah olurdu. Ama biz şanslı bir kuşaktık. Çarık giymedik. Annelerimizin, babalarımızın giydiğini de pek görmedim. Bu Trabzon lastikleri çıktı çıkalı artık kimse çarık giymiyordu. Çarık devrini izleyen lastik devrinin çocuklarıydık bizler.
Sabahları öğretmenlerimiz bizi okulun önünde sıraya sokar, tırnak ve ayak yoklaması yaparlardı. Tırnaklarımızı çakı bıçaklarıyla keserdik. Tırnak makası hiç görmedik uzun yıllar. Ayak yoklamaları için de genellikle ya sağ, ya da sol ayağı çıkarttırırdı öğretmen. Biz de, mesela bir önceki gün sağ ayak çıkarılmışsa bugün kesin sol ayak çıkarılır diye tahminde bulunur, sadece o ayağımızı yıkardık. Zaman zaman bu tahminlerimiz şaşardı ve ayaklarımıza çubukla vururdu öğretmen.
Okula başladığımız ilk gün yeni okulun inşaatında çalışan işçilerden biri bize: “Öğretmenler sopalarını kesti, hazırladılar” demişti. Ve ben buna öylesine inanmıştım ki, öğretmenlerin, okul açılmadan birkaç gün önceden nasıl ormana doğru yürüdüklerini, nasıl sopalar kestiklerini, hangi ağacı tercih ettiklerini, sopayı çakı bıçaklarıyla nasıl düzeltip yonttuklarını hayal etmiştim.
Her öğretmenin elinde bir sopası olurdu. Öğretmen demek eli sopalı demekti. Yıllar sonra bu “eli sopalı öğretmen” dönemlerine ben de eriştim ve elimde sopa taşıdım. Güya gerektiğinde tahtada bir şeyler göstermek için gibi meşru bir gerekçeye dayanarak taşınan bu sopalar genellikle öğrencileri dövmek için kullanılırdı. Öğrenci dövmenin de bir adabı vardı. Sağ ya da sol elimizin parmaklarını bir arada toplatır, parmak uçlarına vururdu öğretmen ince kızılcık sopasıyla. Bacaklarımızın kaba etlerine de vururlardı. Çok acır; ama öğrenciye kalıcı bir zarar vermezdi bu dayak şekli.
Uzun yıllar; yani ben bildim bileli köyümüzde okul da, yol da yoktu. Köyümüzden birisinin bu iş için uygun olan bir binası iki derslik haline getirilmiş, birinde birinci, ikinci ve üçüncü sınıfların, ötekinde dördüncü ve beşinci sınıfların ders gördüğü bir köy okulu haline getirilmişti.
Ben okula başlamadan önceki yıllarda okulun bir tane öğretmeni vardı. Okulun her şeyi oydu. Şu Mahzun Kırmızıgül’ün “Mucize” filmindeki öğretmen gibi bir öğretmendi. Ben o öğretmende okumamıştım; ama okuyanlardan duyduğum kadarıyla tıpa tıp o öğretmene benziyordu. Filmi izlediğimde de ilk aklıma gelen o öğretmen olmuştu. Yahya öğretmen.
Benim ilkokula başladığım yıl köyümüze okul yapılmıştı. İnşaat bitinceye kadar da köy camiinin bitişiğindeki köy odasında ders görmüştük. Köyün araba yolu olmadığından okul inşaatının kum, çakıl, çimento, demir, kereste gibi bütün malzemeleri atlarla ve insan sırtında taşınmıştı.
Tam da o yıllarda köye yol yapılmıştı. Haftalarca yol açan dozerin böğürtülerini dinliyor, çalışmalarını izliyorduk uzaktan.
Birkaç ay içinde yeni okulumuza taşınmıştık. Okul boya kokuyordu. Sınıflar, koridorlar, tuvaletler, her yer boya kokuyordu. Çok güzel bir okul olmuştu doğrusu. O yıllarda köylere yapılan tek tip bir okul planı vardı. Birbirine biraz çapraz konumda iki büyük sınıf ve arada idari odalar, bürolar yer alıyordu. Giriş kısmından basamaklarla üzeri kapatılmış bir verandaya çıkılıyordu. Oraya nedense “okulun hayatı” deniyordu. Oradaki ana kapıdan içeri girince sola dönüyor bir sınıfa giriyorduk, sağa dönünce ya da ileriye yürüyünce öteki sınıfa giriyorduk. Sınıflarda sıra yoktu. Masalar ve sandalyeler vardı. Hepsi gıcır gıcırdı. Okulun her tarafı yeni kokuyordu. Boya ve tiner kokusu olmalıydı bu kokular. Zamanla bize hoş gelen kokulardı. Öğretmen lojmanı ve tuvaletler okulun iki yanında ayrı binalar şeklinde konumlanmıştı.
Ben okuma yazmayı okula başlamadan öğrenmiştim. Ya kara ateş kömürlerini kullanıyordum ya da tarlamızın taşlık bir kesiminde bulunan tebeşir gibi yumuşak taşlar vardı, onları kullanıyordum. Evimizin tahta duvarlarını, ot konulan kısımların tahtalarını resimlerle ve yazılarla doldururdum. Hala hayalimde yaşayan insan figürleri, hayvanlar, ağaçlar ve benzeri her şeyi çiziyordum. Bu resim çizme merakım ortaokul ve lise yıllarında resme karşı ilgi olarak kendini gösterdi; ama okuduğum hiçbir okulda hiçbir zaman bir resim öğretmenimiz olmadı. Doğru düzgün resim dersi hiç görmedik. Benim resme karşı ilgi ve alakam da, belki var olan kabiliyetim de yok oldu gitti. “Hayatta en büyük mucize, küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır./Buket Uzuner” sözünü onun için doğru buluyorum.
İyi bir öğretmene rastlamak açısından çok şanslı birisi olduğumu da söyleyebilirim. Ben de 35 yıl öğretmenlik yaptım. Benimle karşılaşmayı, benim öğrencim olmayı bir şans olarak görenler, bunu dile getirenler olmuştur. Bütün öğretmen kardeşlerime, arkadaşlarıma tüm içtenliğimle söylüyorum: Öyle bir öğretmen olun ki öğrencileriniz size rastlamayı hayatlarının en büyük şansı olarak görsünler. Ama şunu hemen belertmeliyim ki bunun için öğrenci yalakası, ölçme değerlendirmelerde notu kendi öz malı gibi bol bol bağışlayan ilkesiz öğretmenler böyle bir payeyi hak edemezler. Öğrencilerimize öyle bir öğretmenlik yapmalıyız ki, yarın anne, baba, öğretmen, yönetici, bilim adamı, sanatkâr olduklarında bizi minnetle ve şükranla yad etsinler. Yaptığımız işi ciddiye almadan, ona özenmeden, hazırlanmadan, “saldım çayıra Mevlam gayıra”, “sallabaşını, al maaşını” tarzı bir tutumla böyle bir onuru asla hak edemeyiz.
En çok da idareci arkadaşlar dikkat etmeliler. Onların çok işleri olduğundan ne kitap okumaya, ne gündemi takip etmeye, ne de yetiştirici seminerlere aktif olarak katılmaya vakitleri olur. Hüdayınabit cinsinden, Allah ne verdiyse, yıllarca bu işi sürdürürler. Aile gelenek ve görenekleri onlara iyi bir kişilik kazandırmışsa ne ala. Aksi halde böyleleri kendilerini, her şeyi en iyi bilen; ama aslında hiçbir şeyden haberi olmayan, sadece bir çarkın dönmesini, bir düzenin sürmesini sağlayan aparatlar olarak kalırlar. Yeni nesillerin bu tiplerden kurtulması için ya ölmeleri, ya da emekli olmaları gerekir. Belli bir mevki ya da makama çakılıp kalan “musallat tipler” bizim toplumumuzda çoktur. Çünkü babadan oğula geçen bir saltanat geleneğinden geliyoruz.
Sevgili Peygamberimiz (sav): “ان العبد اد عمل عملا يحب الله ان يتقنه- Kul bir iş yaptığında o işe özen göstermesinden Allah hoşnut olur” buyuruyor. Peygamberimiz(sav)’in sadece bu sözünü kendimize rehber edinsek yeterli olur bence. İşimizi en güzel şekilde yapmak gibi bir derdimiz, kaygımız, tasamız, gayretimiz olmalıdır.

Yıllar yıllar sonra bir yerlerde karşılaşacağımız bir öğrencimizin “Hocam, ben sizden çok şey öğrendim”, “”Hocam! Sizin tavsiyenizle şu kitabı okumuştum, şu filmi izlemiştim”, “Hocam! Biz sizden çok şeyler öğrendik…”  demesi kadar insana mutluluk, gurur ve huzur veren başka bir ödül düşünemiyorum. Karşılaştığımız başka bir öğrencimizin de bizi görmezden gelmesi o derece yıkıcı olabilir. Elbette bu işin bir de ahiret yanı var. Hem dünyada hem ukbada kazanmak, mutlu olmak, mutlu kalmak için yapmamız gereken tek şey çok ciddi, önemli bir iş yaptığımızın bilincinde olmamızdır. Dersine zamanında girip zamanında çıkan, vaktini hep bir şeyler öğrenmek ve öğretmek, kendini yenilemek için harcayan, boş şeylerle asla işi olmayan çok değerli öğretmenlerimiz olmuştur.
Bizler bugün artık yaşlanmaya durmuş insanlar olarak hayatımızın geçmiş semalarında onları yıldızlar gibi hatırlıyoruz değil mi? Bizler de hasbelkader öğretmeni olduğumuz, geleceğin büyükleri öğrencilerimizin semalarında hiç sönmeyen yıldızlar olalım. Rehber yıldızlar.



09.09.2019
HAYRİ BOSTAN
[email protected]






YORUMLAR
2 Yorum

HAYRİ BOSTAN
13-09-2019 07:32:00

Yazınızı okudum Hayri hocam.Kalemine yüreğine sağlık.Yazının büyük kısmı sanki beni anlatmış gibi.Sizin gibi bizimde tek öğretmenimiz vardı hatta siz bizden bir az daha şanslıymışsınız.İlkokulda bizim köy-de bir tane derslik vardı birden beşe kadar beş sınıf bir derslikte okuduk.Aynen dediğin gibi öğretmenimizin ince bir değneği vardı onunla çoğu zaman parmak uçlarına vurdurdu.Tabi biz ekstradan da dayak yerdik.Yeni başladığımız zaman bir kelime türkçe bilmiyorduk bazen kürtçe konuşmak zorunda kalıyorduk ispiyoncu sınıf başkanı hemen numaralarımızı yazıp öğretmene verir bunlar Kürtçe konuştu diye tabi ki peşinde dayak yerdik.Dedem çarık giyerdi bizlerde dediğin gibi kara lastik ayakkabı giyerdik.Mübarek cuma sabahı bana bütün bir ilkokul hayatımı hatırlattınız ufak tefek farklılıklarla beraber sanki beni yazmışsınız.Fazla yazamıyorum sizin gibi yazabilseydim bende hemen hemen aynı şeyleri yazardım

Sıdıka biçer karakoyun
12-09-2019 08:27:00

Her kelimesi içime dokunan,çoğu paragrafında kendimden birşeyler bulduğum,bana en yakin yazılarınizdan biri olmuş.Küçükken iyi bir öğretmene rastlamak hayatın temel taşı.Bunu en iyi ben yaşadim en güzel siz anlattınız.Ve hocam lise çağlarinda biz sizden çok şey öğrendik degil hala sizin eğitiminizdeyiz,öğrenmeye devam ediyoruz.Iyiki hayatımda güzel iz birakan öğretmenlerimden biri oldunuz.Saygıyla ellerinizden öper başarılarınızın ve yazılarınızın devamını bekleriz.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI