Bugun...


KEMAL KAHRAMAN: Mehmet Akif'i anlamaya çalışmak
Yahya Kemal şiire daha yakın dururken, Akif mesaja yakındır, bir şeyler anlatmanın gayreti içindedir. Tüm acıları içinde hissederek, yaşadığı dönem ve olayları bir bir şiirlerine yansıtmayı ve insanları uyarmayı tercih etmiştir.

facebook-paylas
Tarih: 31-12-2017 07:44
KEMAL KAHRAMAN: Mehmet Akif'i anlamaya çalışmak

Mehmet Akif’i anlamak için öncelikle bütün o resmi, didaktik, hamasi literatürü bir kenara  bırakmak gerekiyor. Şiirlerini, mısralarını çözümleyebilmek  için, hayatındaki hangi döneme tekabül ettiğini bulmak gerekiyor.

Akif,  Osmanlı dünyasının (Pax Ottomana) en katastrofik döneminde yaşadı. Doğumu : 1873. 93 Harbi faciasından 3 yıl önce. Babası Arnavut kökenli Tahir Efendi. Annesi Buhara’lı bir aileye mensup Emine Şerife Hanım. Yani baba  ve anne tarafından, doğudan batıya tüm İslam dünyasını kucaklıyor. Doğum yeri ise İstanbul’un da kalbi, Fatih semti. İbtidai (ilkokul), Rüştiye (Ortaokul) ve İdadi’yi (Lise) burada okuduktan sonra Baytar Mektebini (Veterinerlik Fakültesi) bitiriyor.

Bir yandan Fatih Camiindeki derslere devam ederek Arapça ve Farsça öğreniyor. Arapça ona İslami ilimlerin, Farsça ise edebiyatın kapılarını açıyor. Babasından Arapça ve İslami ilimler, Esad Dede’den Farsça ve İran klasikleri dersleri alıyor. Bu arada kendi kendine Fransızca öğreniyor. Böylece İslam klasiklerinin yanında Batı klasiklerini okuma imkanı buluyor.

1893’te, yani Sultan II. Abdülhamit devrinde Veteriner olarak okulu bitirdikten sonra Rumeli, Anadolu ve Hicaz’da görev yapıyor. İslam topraklarında yaklaşmakta olan felaketli günlerin ayak seslerini duyuyor. Genç, donanımlı bir Osmanlı aydını olarak, bir şeyler yapmanın telaşına düşüyor. O sırada bir çok Osmanlı aydınına kurtarıcı gibi görünen İttihat ve Terakki  partisine katılıyor. Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşat dergilerinde yazıyor. Darülfünun’da edebiyat dersleri veriyor.

Yıl 1912. Balkan faciası. Bu sırada  Fatih, Beyazıt, Süleymaniye gibi en merkezi camilerde halkı toparlanmaya çağıran vaazlar veriyor. Süleymaniye Kürsüsünde şiirinde soruyor;
Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize ?

İttihat ve Terakki’de Türkçülük akımı ağır basarken Akif’le yolları ayrılıyor. 
Yıl 1914. Osmanlı son bir felakete bulaşıyor. 1915’te Osmanlı varlığı Çanakkale’de son direnişini gösteriyor. Akif, Çanakkale Şehitlerine şiirini yazıyor. Teşkilat-ı Mahsusa adına müfettiş olarak Berlin’e, arkasından Hicaz’a gönderiliyor. İngiliz oyununa gelen Şerif Hüseyin’e karşı Osmanlı devletine sadık kalan Necid Emiri İbnürreşid’le görüşüyor. Bu seyahati de şiirlerine yansıyor.

Yıl  1919. İzmir Yunanlılar tarafından işgal ediliyor. Ege bölgesinde direnişi desteklemek ve ateşlemek için Balıkesir’e giderek burada vaazlar veriyor.  Batı Anadolu Yunan palikaryalarının işgali altındadır. Anadolu’nun her yanında düşman askerleri vardır.  İstanbul Batılı güçlerin işgali altındadır. Azınlıklar, Levantenler İstanbul’da, Adalarda işgal askerleriyle eğlenceler, kutlamalar düzenlemektedir. İstiklal Caddesinde tam bir şenlik havası vardır. Fransız general İstanbul’a Bizans imparatoru edasıyla, beyaz bir at üzerinde girmiştir.

Yıl 1920. Akif yeni kurulan TBMM’de Burdur Milletvekili. Halkı bilinçlendirmek ve birliği kuvvetlendirmek için Konya’ya gidiyor.  Kastamonu Nasrullah camiinde verdiği vaazlar basılıyor, bütün cephelere dağıtılarak Milli Mücadelenin manevi dayanaklarını oluşturuyor.

Yıl 1921. Akif Ankara Tacettin Dergahında. Hayatı boyunca şahit olduğu katastrofik dönemi özetleyen İstiklal Marşı’nı yazıyor. Osmanlı ve İslam dünyasının yaşadığı acılar, İstiklal Marşında ifadesini buluyor. Milli Mücadele sonrasında İstanbul’a dönüyor. Bu defa yeni Türk devletinin iktidardaki kadrosuyla yolları ayrılıyor.

1925’te, çıkarmakta olduğu Sebilürreşad, Takrir-i Sükun kanunu ile kapatılıyor. İstiklal Marşı şairinin yazdıkları, hükümet tarafından “sakıncalı” bulunuyor. Küskün bir şekilde ülkeden ayrılıyor. Tıpkı Gül Yetiştiren Adam gibi. Ama o kenara çekilecek adam değildir.

1925-1935 yılları arasında Kahire’de Camiül Mısriyye adlı üniversitede Türk edebiyatı dersleri veriyor. Hastalandığında, ülkesinde ölmek arzusuyla İstanbul’a dönüyor. 1936 yılında İstiklal Caddesinde, Mısır Apartmanında vefat ediyor. Kabri bugün Edirnekapı şehitliğindedir.

Akif’in hayatı boyunca içinde duyduğu, çırpınıp durduğu geniş Osmanlı – İslam coğrafyasıdır. İstiklal Marşı  yazıldığında henüz Lozan anlaşmasının imzalanmadığı  düşünülürse bugünkü sınırlar çerçevesinde düşünemeyiz.  Misak-ı Milli’de bile bugünkü sınırlardan fazlası vardır. Onu bir ulus- devlet manifestosu olarak görmek Akif’e uymaz.

Anadolu uyanacak, kurtuluş meşalesi yanacak, düşmanlar “topraklarımızdan” atılacak ve belki Balkanlardaki, Anadolu’daki, Ortadoğu’daki İslam toprakları yeniden birleşecektir. İlk hedef, Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılmasıdır. Fakat bu son hedef değildir. İstanbul, Gümülcine, belki Saraybosna, Kırcaali, Şam, Bağdat, Kudüs… Akif’in bir bir kaybettiğimizi gördüğü beldeler. Aldığı eğitim, kazandığı vizyon bütün bu dünyayı kucaklamasını gerektirmektedir. İstiklal Marşı’nı anlamak için Safahat’ı okumak gereklidir.

Akif Arnavut asıllıdır. Şiirlerinde sık sık buna atıfta bulunur. Fakat o bir Osmanlıdır. Geniş anlamda İslam coğrafyasının çocuğudur. Bu nedenle Kahire’ye davet edilmiş orada, kendi vatanındaymış gibi on yıl hizmet edebilmiştir. Fakat yine de vefatına yakın, sıla hasretiyle doğup büyüğü yerlere gelmek istemiştir. Bir yönüyle onu Yahya Kemal’e benzetebiliriz. Yahya Kemal, bozgunda bir fetih düşüdür. Artık umut kalmamıştır. Eski günlerin tatlı hayaliyle yazmaktadır. Akif bir önceki nesildir.  Henüz  iş işten geçmemiştir. Yapılacak çok şey vardır. Bunun için canhıraş bir şekilde insanları toparlanmaya çağırmaktadır. Akif son gayreti temsil eder.

Yahya Kemal  şiire daha yakın dururken, Akif mesaja yakındır, bir şeyler anlatmanın gayreti içindedir. Tüm acıları içinde hissederek, yaşadığı dönem ve olayları bir bir şiirlerine yansıtmayı  ve insanları uyarmayı tercih etmiştir. Böylesine felaketli bir dönemi anlatacak dili de bulmuştur : destan. 
 İstiklal Marşı bir “milli mücadele” destanıdır. Tıpkı Çanakkale Şehitlerine şiiri gibi. Çanakkale bir umut olmuştur. Çöküşe doğru gidişin durdurulabileceği ümidini uyandırmıştır. Ne yazık ki aynı düşman zırhlıları üç yıl sonra elini kolunu sallayarak Çanakkale’den geçmiş,  İstanbul’a demir atmıştır. Şimdi, Anadolu’nun  işgaline karşı yeni bir umut doğmuştur. Heyecan vardır, birlik vardır, az da olsa silah vardır. Akif camilerde vaazlar verdiği gibi, gazetesinde yazdığı gibi, şair olarak görevini yapar. 
İstiklal Marşı, yakın tarihimizde milletimizin ortak ruhunu temsil etmiş ve bir ittifak noktası olmuştur. Şiiri seven sevmeyen, bu millete mensup olduğunu hisseden herkesin kabul ettiği, devlet ve milletin birleştiği ortak bir manevi  temel  vazifesi görmüştür, görmektedir.  






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI