Bugun...


RABİA BRODBECK: Ruh Ağaç Gibidir, Ölüm ise Yaprakları...
Neden her devletin, her nimetin mahzeni olan ölümü kıble edinmedim? Neden körlükten dolayı o belirlenmiş saatte kaybolup giden boş hevesleri kıblem yaptım? Şaşkınlığımdan bütün ömrümce hayalleri kıble edindim, onlar da ecel gelince kaybolup gittiler. Neden suretlere kapıldım?

facebook-paylas
Tarih: 27-09-2020 10:42
RABİA BRODBECK: Ruh Ağaç Gibidir, Ölüm ise Yaprakları...

İnsan fıtratında korkular barındırır. Kaybetme korkusu, acı çekme korkusu, gelecek korkusu ve sefalet, hastalık, yalnızlık bunlardan bazılarıdır. Ancak en büyük korku ölüm korkusudur. Bundan dolayıdır ki en büyük aşk ölüme duyulan aşktır. Hakiki âşık ölüme doğru koşar; ölümü görmez, çünkü ruhunu Allah’a teslim ettiğinden, sevgili Rabbine kavuşmanın coşkusuyla vecde gelmiştir. Âşıklar ölünce bir ömür yaratılmışlıkla ayrı kaldıkları Sevgili’ye kemâl ile vuslat ederler.

Ölüm korkusu ve dünya sevgisi birbirine eşittir. Asi ve cahil olan dünyayı sever. Aşkı muhabbeti olmayan kişi ölümden korkar. Allah’a muhabbet duyan ise ölümü sever ve arzu eder. Mevlânâ Celaleddîn Rûmî hazretleri bizlere şu öğütleri veriyor:

“Eğer ölümden korkar ve ondan kaçarsan, kendinden korkuyorsun demektir, ey arkadaş. Agah ol, ders al! Korkup kaçtığın şey kendi çirkin yüzündür; ölümün yüzü değil. Ruhun bir ağaç gibidir; ölüm ise onun yaprakları.”

“Eğer şu varlığın ölüm kısmı sana tatlı geliyorsa bil ki Allah sana bütünü tatlı kılacaktır. Acılar, ağrılar ölümün elçileridir. Ey değersiz kişi; elçilerden yüz çevirme! Kim tatlı tatlı yaşarsa acı içinde ölecektir; her kim de bedene tapıyorsa ruhu kazanamayacaktır.”

En güzel şekilde ölebilmek, ölüm korkusundan emin olabilmek için, ihlaslı, şuurlu ve muhabbet dolu bir hayat gerekir. Böylece ölüm korkusu vuslat sevincine dönüşecektir. Hz. Ali kerremallahu vecheh ölüm hakkında şu sözleri beyan buyuruyor: ‘’Yüce Allah’a yemin ederim ki, ölümden korkmuyorum. İster savaş meydanlarında ve düşman karşısında ben onun peşinden koşayım ister hasta yatağımda, günlük yaşantımda o benim peşimden koşsun. Hiçbir önemi yok.’”

Ramazanoğlu Mahmud Sami Hazretleri hayvanlarda görülen ‘işlev bozukluğu’, hakkında harika örnekler vermektedir: “Nehirlerde ve sulu yerlerde yaşayan ancak çok az su içen bir kuş türü vardır; su ihtiyacını gideremez ve susuzluktan ölür. Taberistan’da bir böcek vardır. Geceleyin parlar ve ışıldar, gündüzleri uçmaz, yalnızca geceleyin uçar ve harika yeşil kanatlarıyla görünür. Aslında hiç kanadı yoktur. Bu böcek toprak yer. Toprağın biteceğinden korktuğu için o kadar az yer ki, sonunda açlıktan ölür.”

Bizim hayatımızdaki bazı davranışlar da bu hayvanların davranışlarıyla benzeşmektedir. Nefsimize öyle teslim oluruz ki ona yenik düşeriz. Böylece menfi korkular irademizi felç eder ve yaşayamaz hale geliriz.

Korku, duyguları sağlıklı ve dengeli bir şekilde yaşamaktan alıkoyar. Nefesimizi daraltır, gözyaşlarımızı keser, düşünme kapasitemizi azaltır, iradimizi zedeler. Sabırsızlık, panik, öfke ve nefret duyguları ortaya çıkar ve böylece insanı aşağılara çeker ve onu insanlıktan hayvan olmaya doğru sürükler. Korku, kıskançlık gibi duygular içimizde bir ateştir. Kalbimizi işgal eder ve merhamet, muhabbet, hayâ gibi duyguları yakar.

İnsanoğlu bütün dünyaya yayılan salgın dolayısıyla korkuya kapıldı. Bu nedenle pasifleşti ve içine kapandı. Hâlbuki İslam’da ilerleme kaydetmediğin zaman, aslında geriliyor olursun. Bu dönemin üstesinden gelebilmek için çok özel bir gayret göstermek gerekir. Salgın hastalığa tek çaremiz bağışlık sistemimizi güçlendirmek, imanımızın nurunu ve aşkın gücünü kullanarak, madde ve manevi şifayı bulmayı çalışmaktadır.

İyileşmek ve şifa bulmak için mücadele etmeliyiz, sürekli bir gayret içinde olmalıyız. Muhabbet savaşını vermeye gayret etmeden, hiç bir yere varamayız.

Korku ve panik içinde kaldığımızda, her türlü şer güçleri kalbimizi işgal etmeye başlar. İmam Şafi; “Kendini hak ile meşgul etmezsen, batıl seni işgal eder.” hikmetiyle bizleri uyarıyor. Depremde yeryüzü ayrılır binalar çöker. Salgın hastalık ile Allah bizi ağır bir imtihana soktu. İnsanoğlu manevi deprem yaşamakta. Bu nedenle yıkılmamak için temelimizin sağlam olmasına dikkat etmeliyiz. İslam binasını tutan bir çelik iskelet varsa, bu Rasûlullah’ın sünnetidir. Muhammed Esed kıymetli bilgiler veriyor: “İslam vücudunun, hem sağlık hem de hastalık zamanında yönelebileceği, bünyesine sindirerek organlarının tam mânâsıyla kuvvetlenmesini ve hayat imkânı kazanmasını temin edeceği tek ilâç, Rasûl-ü Ekremin, aleyhissalâtü vesselâm, sünnetidir. Sünnetin terki ise, İslâm’ın çökmesidir.”

Her bir meselede, sorun, zorlukların üstesinden gelmek için yegane örnek olan Muhammed Mustafa aleyhis-salât ü ves-selâm’ın, misallerini rehber edinmeliyiz. Mekke’nin fethinden sonra ilk olarak Kabe’yi içindeki putlardan arındırması gibi bizler kendi kalbimize dönüp putlardan arındırmamız gerekir. Evde kaldığımız zamanlarda yapmamız gereken; içimize dönmek ve kendimizle yüzleşmektir. İç abdesti almak, zihnimizi ve gönüllümüzü temizleyerek, kalplerimizi istila eden oraya yerleşen şeytandan, uydurma tanrılardan, idollerden, kir ve manevi hastalıklardan kurtulmaktır. Cimrilik, kin, nefret, riya, bencillik gibi kötü özelliklerden arınmaktır.

Âşıklar, şehitler, evliyalar ve peygamberler en yüksek seviyede insan sevgisi taşırlar. Onlar aynı zamanda Âlemlerin Sultanı Rasûl-ü Zişan aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz ve Âlemlerin Rabbi Allah’a en yüksek derecede aşk ve muhabbetle bağlıdırlar. Onlar hiç bir zaman bizim gibi dünya korkusu ve endişesi içerisine düşmezler. Bizler de başta Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm olmak üzere âşıkların, şehitlerin, evliyaların ve peygamberlerin himmetine, onların şefaatine muhtaç olduğumuzu bilerek, yakınlık ve affedilme vesilesi olarak şifa niyetiyle onları sevmeli ve onlara benzemeye gayret göstermeliyiz.

Özellikle Allah’ın Habibi aleyhissalât ü vesselâm’a ve Allah’ın sevdiklerine muhabbet etmeden dünyevi ya da uhrevi korkularımızdan ve yersiz endişelerimizden gerçek manada kurtulamayacağımızı bilmemiz gerekir.

Eğer kendi korkularımızdan emin olmak istersek Allah’ın sevdiklerini sevmeli ve o Rahman ve Rahim olan yüce Allah’a tüm benliğimizle sığınmalıyız, bunun için gayret etmeli ve çok dua etmeliyiz;

Ya Rabbi! Bizi Muhammed Mustafa aleyhissalâtü vesselâm’a ümmet olarak yarattığın gibi bizi yine O’nunla ve O’nun hürmetine aydınlat, güçlendir, zenginleştir, yücelt, berraklaştır, mütevazi olmayı nasip eyle. Bizleri O’na ve sevdiklerine yakınlaştır, nur, muhabbet ve şuur sahibi eyle...

Kaynak:

SAYI: 415. - 2020 Eylül




Kaynak: ALTINOLUK DERGİSİ



YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI