İslam milleti olarak, 1438 yılının Recep ayına girdik. Allahu Teala, Rabb’ül Alemin’dir. İnsanı yaratan da Allah'tır. Üç aylara girerken, Ramazana doğru ibadet tempomuz artacak. İbadetler, dünya hayatındaki işlerin aslıdır; hayatın özüdür. İbadet ederek, insanlığımızı ve asaletimizi koruruz..  

Asaletlerini yitirip insanlıktan çıkanlar, bizim ibadetle muhteva katılmış ve tahkim edilmiş, bilinen, düzeyli, temiz ve nitelikli hayatlarımız sayesinde açığa çıkar, belli olurlar. Mesela, Ramazan insanlığı Kur’an-ı Kerim’i tilavet edenler ve etmeyenler, oruç tutanlar ve tutmayanlar, zekat ve sadaka verenler ile vermeyenler, namaz kılanlar ve kılmayanlar olmak üzere tam ortadan ikiye ayırır..

Biz oruçla ve namazla, bedenlerimizin sahibi olmadığımızı, onun Yaradan’ın olduğunu ve ibadet için emanetimiz olduğunu bilir ve ilan ederiz. Biz, cinsi münasebeti bile Allah’ın emri olduğu için yapıyoruz ve  çocuklarımız da tıpkı bizim gibi Allah’ın emri sebebiyle olurlar ve doğarlar.. Allah cinsi münasebeti yasaklayabilirdi. Cinsi münasebette oldukları halde çocuk yapamayanlar da var. Biz de çocuklarımız da sadece cinsi münasebetle değil, Allah’ın emriyle dünyaya geldik, ortaya çıktık. Biz hayatta kalıyorsak, yediklerimiz, içtiklerimiz Allah’ın lütfudur, dilese haram kılabilirdi. Dolayısıyla Allah bizi yaşattığı için hayattayız. Bedenimiz, malımız Allah’ındır; ikisi de imtihan için emanet verilmiştir.

Bu dünya hayatı, Allah böyle münasip gördüğü için, yani bize bu koşullarda nasip ettiği için böyledir. Bunu bütün bir İslam milleti olarak, başta kâfirlere, sonra da bütün mahlûkata ilan ediyoruz, kainata tebliğ ediyoruz. İslam'da ibadetlerin hepsi, hakikate adanmak, sözcü olmak; batıla tavır almak, küfre darbe vurmak ve hakikati üstün tutmakla alakalıdır.  

Biz her gün beş vakit namazda Fatiha Suresi’ni okuyarak,  Müslüman olduğumuzu, Yahudilerden ve Hıristiyanlardan ayrı ve uzak olduğumuzu, 40 defa ilan ediyoruz.  Fatiha Suresi, her namazda İslam milletine Yahudi ve Hıristiyanlara karşı tavır aldırıyor. Müslümanlar namazda Fatiha Suresi’ni okurken, Yahudilere lanetliksiniz, Hıristiyanlara da sapıksınız diyorlar.. Bunu onlar da biliyor. . Müslümanlar, tarih boyunca Yahudi ve Hıristiyanlarla savaş halinde oldular, bugün de öyledir.. Kimse bize İslam'ı yüzyıllardan beri olduğundan farklı bir şekilde gösteremez;  papazlarla, hahamlarla iftar edenler, nefisleriyle hareket ettiklerinden hakikati ve  İslam milletini temsil edemezler. Düşmanlığımız, bizi adeletten uzaklaştırmaz. Müslümanın düşmanlığı ve savaşı bile hakikat namına olduğu için erdemlidir..

İbadetlerimizle ve Müslümanlık adı verilen hayatımızla Yahudi ve Hıristiyanlara Allah’ın alemlerin rabbi olduğunu kabul etmelerini teklif ederiz. Onlara bizim gibi canları, bedenleri ve mallarının Allah’ın emaneti olduğunu, imtihan araçları olduklarını kabul etmelerini öneriyoruz. Onları, Allaha ibadete çağırıyoruz. Kur’an-ı Kerim’e ve Hz.Muhammed (s.a.v.)’in sünnetine uymayı, Müslüman olmayı, itaat edip Allah’a yaklaşmayı teklif ediyoruz.  

İnsanın üç baş belası vardır: Akıl, kalp ve nefis.. Akıl hakikate adanıp akl-ı selim haline gelecek. Kalp, Allah’ın emir ve yasaklarını tasdik edecek ki dil ile ikrar da edilebilsin, tasdik olmadan ikrar, iman değildir, münafık olur insan. Akıl, ilim demektir. Kalp, kararlar demektir; kabuller ve redler demektir.. kalp ve iman, tutum, tavır ve eylem demektir. Nefis, yaşama arzusu, şehvet, sahip olma arzusu ve korunmak için verilmiş öfke demektir. Akıl- selim, kalb-i selim ve müttaki nefis, hakikate yönelimlilikte tutarlılık kazanırsa insan-ı kamil olunur, bütünlük ve Allaha yakınlık duygusuna kavuşulur.