Bugun...
MODERNLİK VE BATI AKLI


Yüksel Kanar
 
 

facebook-paylas
Tarih: 23-11-2015 20:15

Hz. Muhammed (sav) bir duasında “Yarabbi, bana eşyayı olduğu gibi göster” diye dua ediyor. Bu dua, Müslümanların bilgi anlayışlarının temelini oluşturur. Bilgi, eşyanın aslını öğrenmek için istenir. Demek ki eşyanın görünüşü, onunla ilgili gerçek bilgiyi vermez. Çünkü görünüş sayısız etkiler altında oluşan bir durumdur. Görülen eşyanın durumu kadar, onu gören kişinin durumu da bu farklılıkların oluşmasında önemli faktörlerdir. Beş duyumuz, bize bilginin hammaddelerini sunarlar. Oysa bilgi ameliyesi bundan sonra başlar. Batılı bilgi anlayışı bu bakımdan belirli bir körlük içinde davranır. Batı, eşyayı, kendi çıkarına hizmet edecek biçimde öğrenmeye çalışır.

Batı düşüncesi, kendini modern olarak tanımlarken, dışarıda kalan diğer tüm toplum, düşünce ve inanç biçimlerini de “geleneksel” olarak işaretler ve geriliğe mahkûm eder. Gerçekte “modern”, neresinden bakılırsa bakılsın, kaypak bir kavramdır ve “Batı” anlamına gelmektedir[1]. Batı ise, coğrafî olmaktan çok, söylemsel (ideolojik) bir kavramdır. Böylece, Batı’yı simgeleyen Modernizm, bir düşünce biçimi olarak değil, bir dünya oluşturma biçimi, yani bir tasarım olarak kabul edilmeli ve değerlendirilmelidir. (Modernizm dünyayı anlama değil, ona egemen olma temeli üzerine kurulmuş bir ideolojidir). Batı karşısında aşağılık duygusuna kapılanların “Batılılaşma” anlamındaki “modernleşme” saplantıları, işte bu “dünya oluşturma biçimine” kandırılmalarından kaynaklanır. 

Batı’nın kendisini gerçek anlamda öne çıkaracağı ve savunacağı özelliklerinin olmaması, onu bu türden kurmacalar üretmeye ve bunlara sığınmaya yöneltmiştir. Kitleleri kendi kurmacalarına inandırmanın en etkili yöntemi de ikili setler oluşturmaktır. Dolayısıyla eğer “modern” “Batı”yla eşanlamlıysa, Batı-dışıyla eşanlamlı olan da “gelenek”tir. Kuşkusuz oluşturulan bu sette pozitif kutup Batı, negatif kutup ise Batı-dışıdır. Aynı zamanda Batı-dışının özellikleri, birer yargı biçimi olarak ortaya çıkar ve hep eksikliklerle nitelenir.

Modernizmin gelenekseli, müzelik olarak belirlemesi; bir zamanlar için belirli bir görev yaptıktan sonra artık hayatın dışında ve modası geçmiş bir obje olarak işaretlemesi, geleneksellikle nitelediği düşünce ve inançların da aynı şekilde pratik hayatın dışında görülmesine yol açmıştır. Zaten Batı’nın amacı da budur.

Batı düşünce biçimi gelenekselliği, zaman olarak Aydınlanma öncesine atarken, modernliği bu tarihten itibaren başlatır ve mekân olarak da ona Avrupa’yı seçer. Böylece dünyayı zaman ve mekân açısından Avrupalı ve Avrupalı olmayan şeklinde ikiye ayırır.

Böylece modernlik, aslında bir düşünce biçimi değil, bir dünya oluşturma biçimi olarak, kurduğu çift kutuplu dünya anlayışı içinde, ancak geleneksellikle işaretlediği dünyayı dışarıya bırakmak için bir araç değeri taşımaktadır. Bu özelliğinden dolayı, modern ve geleneksel olarak iki dünya tasavvur etmesi ve modernliği kendi toplumunun özelliği olarak kurmasıdır. Modernlik ideolojisi; Avrupa’nın biri kendisine, diğeri de “öteki”ne ait üzere, dünyayı ikiye ayırma projesidir.

Jürgen Habermas “geleneksel toplum” deyiminin, genelde yüksek kültürlüler (civilizations) kıstaslarına uygun düşen tüm toplum sistemlerine üst başlık olarak yerleşmiş olduğunu ve bu sistemlerin insan türünün gelişim tarihinde belirli bir basamağı temsil ettiklerini[2] söyler.

Modernlik bir düşünce biçimi olmaktan çok bir yaşam tarzı olarak ortaya çıkar.

Batılı bilginin egemen olduğu günümüzde, endüksiyon adı verilen tümevarım yöntemi, bilimin ayırıcı bir özelliği olarak görülür. Buna göre bütüne, ancak parçalardan yola çıkılarak ulaşılır[3]. Tümevarım’ın bilimle bilim-olmayan arasında bu şekilde ayırıcı bir çizgi olarak belirlenmesi, hiçbir zaman gerçeğin bu olduğunu kanıtlamaz. Bu sadece, Batı aklının belirleyici özelliğini ortaya koyar ve Batılı akıl, kesinlikten nefret ettiği ve ondan büyük bir korku duyduğu halde, kendi aklının önüne bu türden kesin öncüller koymaktan da hiçbir zaman geri durmaz. Burada aklın tartışmasız bir otorite kabul edilmesi, gerçeğe ulaşmanın başka yollarının olduğunu inkâr temeline dayanır. Gerçeğe götüren yollar arasında bağ kuran bir araçtan ibaret olan aklın, gerçeğin ölçüsü haline getirildiğine, yani aracın amaçlaştırıldığına dikkat edilmelidir. “Bilim” denen olgunun gözlem ve deneye dayalı ispatlarla sınırlandırılması, seküler dünya görüşü ve onun pozitivist yorumuna yapılacak her türlü müdahalenin önüne geçilmesi amacına yöneliktir. Tümevarım yöntemi, daha önce açıklayıcı bilimler denilen doğa bilimleri çerçevesinden çıkarılarak, yorumlayıcı bilimler adı verilen beşerî bilimler alanına da uyarlanmıştır. Batının seküler ve pozitif dünya anlayışı, dine veya daha genel olarak maneviyata dayanan her türlü anlayış ve yorumu, böylece bilimselliğin dışına itmiştir. Bu mantık kurgusu içinde “bilimsel olmamanın” anlamı, her türlü kabul edilebilirlik sınırının dışında kalmaktır.

Bütüne parçalardan yola çıkarak ulaşmak, istenilen bir parçanın esas alınarak bütünün ona uygun biçimde tanımlanmasına imkân verir. Batılı zihniyet bunu çeşitli biçimlerde kullanmıştır. Örnek vermek gerekirse, bazen küçük ve önemsiz bir ayrıntı, çok özenli bir biçimde büyütülerek bütünün temel tanımlayıcı özelliği biçimine büründürülmüştür. Kısaca “özcülük” olarak adlandırılan bu anlayışla, örneği bir topluluk diğer belirleyici özelliklerinden soyutlanarak hiç ilgisi olmayan bir özellikle –Afrikalıların ilkellikle özdeşleştirilmesi gibi-tanımlanmış, bütün parçaya indirgenmiştir.

1131 yılı civarında ölen Senaî’nin Hadîkat’ül-Hadîka’sında geçen ve Müslüman düşünürlerce çok kullanılmış ünlü fil tanımı hikâyesi, bu parçadan bütüne ulaşma yönteminin en güzel eleştirisidir. Hikâye, Mevlânâ tarafından şöyle anlatılmıştır:

Hindliler, halka göstermek için karanlık bir ahıra bir fil getirmişlerdi.

Fili görmek için o karanlık yere birçok kişi toplanmıştı.

Fili, o karanlıkta görmenin imkânı yoktu; herkes, file el sürmedeydi.

Birinin eline, filin hortumu geçti; fil dedi, bir oluğa benziyor.

Birinin eli, kulağına dokundu; fil ona, yelpazeye benzer bir şey zannını verdi.

Birisi, eliyle ayağına dokundu; filin şeklini dedi, direk gibi gördüm.

Birisi, elini sırtına koydu; bu fil dedi, bir taht gibiymiş.

Böylece herkes, filin bir yerine dokundu; neresine dokunduysa ona göre anladı; fili o çeşit anlatmaya başladı.

Bu bakımdan sözleri, birbirine aykırı oldu; birisi dal dedi ona, öbürü elif adını taktı.

Her birinin elinde bir mum olsaydı, sözlerindeki ayrılık, aykırılık kalkar giderdi.

Duygu gözü, elin avucuna benzer ancak; insanın avucu, filin her yanını kavrayamaz ki.

Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka… Köpüğü bırak da denizi gören gözle bak.

Köpükler, gece gündüz, denizden belirip oynamada… Fakat ne şaşılacak şey ki sen, boyuna köpüğü görüyorsun da denizi görmüyorsun.[4]

Öyleyse deney ve gözleme dayanan bilgi, herkese göre değişen, dolayısıyla da bağlı bulunduğu bütünü tanıtmayan bir bilgidir. Onu “neyse o olarak” değil, “neresine dokunduysa ona göre” tanıtır. Gerçekteyse bir şeyin ne olduğu, ancak bütüncü bir bakışla anlaşılır. Bunun yolu da ona, gerçek bir aydınlatıcı bilgiyle bakmaktır. Mevlânâ bunu “mum” olarak anıyor. Eğer bu gerçek bilgiyle bakılırsa, bakılan şey üzerindeki görüş farklılıkları ve anlaşmazlıklar ortadan kalkacaktır. Sonuçta bir elin avucu bütün fili kavrayamadığı ve sadece bir kısmına dokunabildiği için, gerçeğin pek az bir kısmını gösterir. Deney ve gözlem de elbette gerçeği gösteren bir yoldur. Ama onu bütünüyle vermez; onun gerçekliğin bütünü olduğunu savunmaksa Batı aklının bir sonucudur.

 

 

[1] Bkz. Ian Buruma-Avıshaı Margalıt, Garbiyatçılık, s. 10

[2] Bkz. Jürgen Habermas, İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim, s. 45

[3] Bkz. Bryan Magee, Karl Popper’in Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı, s. 18

[4] Mevlânâ, Mesnevî, c. 3, 1260–1272. beyitler. Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, c. 3, s. 168–169.



Bu yazı 1897 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI