Bugun...
SEZAİ KARAKOÇ VE DERGİLER: 5. Bir Oda Dolusu Dergi


Yüksel Kanar
 
 

facebook-paylas
Tarih: 31-05-2016 20:56

1947 yılında Maraş’ta okuduğu ortaokulu bitiren Sezai Karakoç, burada lise henüz açılmadığı için, lise öğrenimine Gaziantep’te başladı. Daha önce ders dışındaki zamanlarını kendi yazarlarımızı okumaya ayıran, onların İslâm’la ilgili düşüncelerini öğrenmeye çalışırken, lise yıllarında artık Batı edebiyatına da açılıyor. “Şekspir’in bütün piyeslerini, Duhamel’in bazı eserlerini, AndreGide’in Dünya Nimetleri’ni, Verter’i ve daha birçok klasiği lise 1’den itibaren hızla okumaya başlamıştım. Kitapları kütüphaneden alıyordum genellikle. Kütüphane hep kapalı idi. Sanki kaçamak kitap alıyor gibi bir psikoloji içindeydim.”[1]

Lisedeki ilk edebiyat dersinde, edebiyat öğretmeni bir kompozisyon yazdırıyor. Bir sonraki derste hoca sınıfa girer girmez, tıpkı Maraş ortaokulundaki öğretmeni gibi, onun numarasını söylüyor ve yazısını çok beğendiğini belirterek sınıfa okuyor. “Edebiyat öğretmenimiz, edebiyatı, şiiri ve hele Yahya Kemal’i çok seven bir hocaydı. Şiir de yazmıştı. Hatta bir seferinde bize okudu. Kafiyeli ve ahenkli kelimelerle yazılmış serbest bir şiirdi. Daha sonra Hisar dergisi çıktığı zaman, onu arkadaşlarının çıkardığını, kendisinden de şiir istediklerini söylemişti. Fakat hiçbir yerde imzası görülmedi. Üç yıl boyunca edebiyat öğretmenimiz oydu. İlk tanıdıktan sonra, üç yıl boyunca, sözlü imtihan için beni tahtaya hiç kaldırmadı. Yazılı imtihanlarda da ‘sen çık, git gez’ derdi. Ali Nihat Tarlan’ın hazırladığı Fuzuli Divanı çıkınca getirtmişti. Bana da verdi, okudum. Namık Kemal’i sınıfta anlatmam için bana görev verdi. Dört ders anlattım, bitiremedim. ‘Bu bitmeyecek, bu kadar yeter’ dedi.”[2]

Bu yıllarda da yine Büyük Doğu’yu takip ediyordu. Gaziantep’te de tıpkı Maraş’ta olduğu gibi, dergi tek bir bayie ve sınırlı sayıda geliyordu. Gidiyor, bayiden doğruca alıyordu. Hatta oraya vardığında daha gazete paketleri açılmamış olduğu için, sıranın Büyük Doğu’nun bulunduğu paketlerin açılmasına gelinceye kadar bekliyor ve alıp gidiyordu. Aynı zamanda mümkün olduğunca çevresindeki arkadaşlarına da dergiyi okumaları tavsiyesinde bulunuyordu:  “Maraş’ta henüz lise açılmamış olduğundan ortaokuldan bazı Maraşlı arkadaşlarımız da Gaziantep lisesine okumaya gelmişlerdi. Onlara, Büyük Doğu’yu okumalarını telkin ettim. Necip Fazıl’ın, hemşehrileri olduğu için en çok kendilerinin izlemesi gerektiğini anlattım onlara. Büyük Doğu benim gözümde islâma dayanan yeni bir ideolojinin organıydı. Ona hepimiz bağlanmalıydık. Ancak bir arkadaşla aynı düşünce ve heyecanda kaynaştık. Bir ikisi de etkilendi ama bağlanma olmadı. Gazianteplilerden de ancak bir arkadaşla düşüncede aynı yolda çok yakın bir gönüldaşlık kurabildim. Diğer arkadaşlar daha çok dersle ilgileniyorlar, normal olarak çocukluklarını yaşıyorlardı. Bense durmadan okuyan ve bir ideali olan bir çocuk olarak, kendime gizli gizli yandaş sağlamaya çalışıyordum. Ara sıra tartışmalar da oluyordu aramızda. Ama bunu pek büyütmüyorduk.”

Daha önce anlatıldığı gibi, bir arkadaşının dayısında Büyük Doğu’nun bütün ciltlerinin bulunduğunu bu tartışmalardan birinde öğrenir. “Rica ettim. Getirdi. Böylece, tanıdığım dönemden önceki dergileri de okudum. O sıralar hastalık sebebiyle revirde yatmış ve günlerce dergi okumuştum.”

Bu arada okulda, yarı açık depo gibi bir yerde bir oda dolusu dergi keşfediyor. Burada farklı farklı dergiler vardı ve bunlar onun dergi kültürünün artmasında önemli rol oynadı: “O yılların ve daha önceki yılların edebiyat ve kültür dergileri. Ülkü; İnsan, Oluş, Varlık, İstanbul v. b. dergiler. Birçok derginin koleksiyonunu orada karıştırma imkânını bulmuştum. Ortaokuldayken de eski Sebilürreşat’ları gözden geçirmiştim. Dergi kültürüm oldukça iyiydi diyebilirim.”

1948 yazında Ergani Kesler (Çakmaktaşı) işletmesinde kontrolör olarak çalışmakta, gezici olarak Çakmaktaşı taşıyan kamyonları kontrol etmektedir ve genellikle yalnızdır. “17 km.lik yolda, kâh şu köyün, kâh öbür köyün girişinde dururdum. Aklımdan birtakım şiirler yazmaya çalışırdım. Heceyle. Birtakım imajlar çevresinde bir mısra kurma çabası içinde olurdum. Mesela: ‘güğüm’ kelimesi etrafında döner dururdum. Fakat bu şiir uğraşları beni tatmin etmez, sonunda vazgeçerdim.”

Artık şiir, Üstadın peşine düşmüş görünüyor. Bir gün de “o köylerden birinde Cuma namazını kıldım. İhtiyar bir köylü, namaz bitip de cemaat daha dağılmamışken, caminin yarı yıkık avlusunda Fuzuli’nin ‘Beni candan usandırdı, vefadan yar uzanmaz mı’ diye başlayan gazelini okudu. Dini bir huşu içinde dinledi cemaat. Anladım ki, geçmişte Fuzuli halka kadar inmiş ve halkın gözünde bir nevi kutluluk kazanmış.”[3]

 

[1]Hatıralar, Diriliş, Dönem: 7, sayı: 34, 13 Mart 1989.

[2] Aynı yer.

[3]Hatıralar, Diriliş, Dönem: 7, sayı: 35, 20 Mart 1989.



Bu yazı 3065 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI