Bugun...


MUSTAFA YÜREKLİ: Şair ve Mütefekkirlerde Öncü Karakter Örnekliği
Şiir, insanı hakikate, varoluşa ve kendi varoluşuna tanık yapar; başka varoluşlara nüfuz etmesini sağlar. Halk kitleleri, edebiyat, medeniyet ve devletle millet haline gelir.

facebook-paylas
Tarih: 17-08-2024 13:52
MUSTAFA YÜREKLİ: Şair ve Mütefekkirlerde Öncü Karakter Örnekliği

İnsan, şiir sayesinde kendi varoluşu ile yüzleşmekte, tarihe ve çağa tanıklık etmektedir. Şairin bakışında, şiirin öznelerinin bakışlarında bir dünya görüşü, varlık tasavvuru, aksiyon felsefesi ve düzen fikri içkin halde bulunur. Şiir, insanı hakikate, varoluşa ve kendi varoluşuna tanık yapar; başka varoluşlara nüfuz etmesini sağlar. Halk kitleleri, edebiyat, medeniyet ve devletle millet haline gelir. Bu, bir edebiyat eserleri olarak şiiri, aynı zamanda, tarihsel ve toplumsal belgeler haline getiren bir özelliktir. Dolayısıyla Mehmet Akif Ersoy’un Asım kitabındaki Çanakkale Destanı, Birince Dünya Savaşı’nın ve Çanakkale zaferinin tarihi belgesidir.  Bu özelliği ile şiir, insanı, toplumu ve tarihi anlamak için önemli bir kaynak, özel bir “pencere”dir. Şiir, insan gerçeğinin estetik ifadesi peşindedir.

Tarihe Şiirle Bakmak

Sahih edebiyat çizgisinin dört büyük şairi Mehmet Akif Ersoy (1872-1936), Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958), Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983) ve Sezai Karakoç’la (1933- 2021) 20. yüzyıla bir bütün olarak bakış mümkün hale gelmektedir. Söz konusu çağa tanıklık ve sorgulama görülmektedir.

Osmanlının son yüzyılında edebiyat ve şiir akımları Batılılaşma çabalarının sonuçlarıydı. Nazım ve nesir adını verdiğimiz gelenek ve birikimin literatür kavramının karşılığı olarak edebiyat ile kavramlaştırılır olması bile Batılılaşmanın göstergesiydi.. Bir başka deyişle 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’in siyasal, sosyal ve kültürel kurumlarının temelinde, yaklaşık yüz yıllık Uluslaşma/Batılılaşma hareketleri ve mücadeleleri tarihi yer almaktadır.

1921 yılında, başkent İstanbul’u işgalden ve halifeyi esaretten kurtarmak için yapılan Milli Mücadele’nin tam ortasında, Beyaz Türk kökenli Nazım Hikmet Ran, henüz yolun başlangıcında çok genç bir şair iken, Tevfik Fikret’in temsil ettiği Batıcı çizgide, İslâm edebiyatından kopuşu savunmakta; şiirimizde geleneksel divan  ve halk şiir formlarının savunucularına ölümüne saldırmaktadır: “Bana bak! / Hey!/ Avanak! / Elinden o zırıltıyı bıraksana! / Sana / üç telinde üç sıska bülbül öten / üç telli saz / yaramaz!”

‘Orkestra’ adı taşıyan bu şiirdeki ‘üç telli saz’ dizesiyle hiç kuşkusuz bin yılı aşkın geleneği süresince halk edebiyatının hikmet şiiri hazinesini oluşturan halk şiiri simgelenmektedir. Öte yandan Osmanlı saray, medrese, dergâh ve devlet dairelerinde dolaşımda olan Divan şiirinin gülün yanı sıra en sevilen bülbül imgesinin kullanılmasıyla söz konusu iki geleneğe göndermede bulunulmaktadır.

Mehmet Akif, batmakta olan toplumu kurtarmanın çığlığıdır, sesidir ve öfkesidir, yalvarışı ve direnmesidir. Akif, toplumun şimdiki zamanına, aktüel görünüş ve içyüzüne dönüktür. Tevfik Fikret’in marazi, sıtmalı bakışına karşılık Akif’in bakışı sıhhatli ve kahramanın bakışı gibidir. Sezai Karakoç, realizmde ondan ileri giden başka şair tanımaz. Tevfik Fikret’te realizmin, yabancı bir ruhun hor görüşü, Nazım Hikmet’te ise Marksizm propagandası için bir doktrin gözüyle bakmanın ve ezbere tespitlerin ötesine geçmez. Akif’in sıcaklığını ve içtenliğini, yerliliğini bulma imkânı yoktur Nazım Hikmet’te.

Şiirin Değer Aktarma ve Rol Model Oluşturma İşlevi

Yazma eylemi, topluma ve insanlığa karşı sorumluluk taşıyan bir eylem. Şiir, konuşmuş olmak için değil, meseleyi hakikate götürme, hakikate dikkat çekme, dikkati bileme, gerçekliği eleştirme, karşı çıkma ve değiştirme adına konuşur. Şiir sayesinde insan, çevresindeki güzelliklerin farkına varmakla kalmaz, giderek bu güzelliklerin üreticisi ve koruyucusu haline de gelir. Sezai Karakoç, Akif’in şiirle hayatı birbiriyle yoğurmasına hayranlık duyar: “Türk Edebiyatı’nda, Âkif kadar, hayatı şiire ve şiiri hayata sokmuş şair yoktur.” der. Şiir, estetik beğeniyi geliştirirken, çevresinde olup bitenlerden sorumluluk duyan, insanlık onuru ve adalet duygusu adına hareket edebilen, erdemli, olgun aydınların uğraşısı olmuştur hep.

Yunus Emre, bir İslâm şairi olarak İslâm metafiziğine uygun şekilde, ölüme, hayata, hayattan ölüme geçişteki çetinliğe ayrı ayrı değer verir. Hayatı, Allah’ın bir nimeti olarak bütün sevinçli ve güzel yönlerinden yakalar. “Her nefis ölümü tadıcıdır.” ilâhî kaidesi ışığında fanilikten ebediyete geçişin trajedisini çizer ve ölüm ötesine ışık tutar.

Akif’ten başlayarak Necip Fazıl ve Sezai Karakoç, gençliği idealize etmiştir. Sezai Karakoç’un Taha’sı hakikat arayışındaki bir kahramandır. Bir benzerlik olarak, Mehmet Akif’in Asım’ı, Necip Fazıl’ın Mehmet’i vardır. Genç nesil, öncelikle kendi kültürüne, değerlerine sahip çıkarak onu özümlemeli, iyice içine sindirmelidir mesajı vardır bu şiirlerde… Şiirin değer aktarma ve rol model oluşturma işlevi öne geçmiştir. Bir Batılının karşısında kendi öz değerlerinden ve varlığında utanan bir gençlik, ülkesine bir gelecek vadedemez.

Aklı ve iradeyi kullanamayan insan, öğrenmeye ve bilgiye değer vermez; ne kendini bilip tanıyabilir, ne geleceği öngörebilir ve sezebilir; karakter kazanmadan rastgele yaşar. Zaaflarını keşfetmiş, bilgiyi hayatın zorluklarına karşı kalkan edinmiş bireyler yakalar başarıyı. Gençlik döneminde yapılacak karakter eğitimi, eski ifadeyle bir irade eğitimi çok daha zahmetsiz ve kalıcı olmaktadır. Şiddetten tembelliğe, ertelemeden bağımlılıklara, sağlıksız beslenmeden, hareketsiz yaşamaya kadar çok sayıda problemin temelinde irade zayıflığı yatmaktadır.

Öncü Tip Örnekliği

Necip Fazıl Kısakürek, ülkemizde, düşünce ve aksiyon hayatı İslâm’dan kutuplara kadar uzaklaştığı bir günde Büyük Doğu dergisini çıkarmış, şiirler yazmıştır; tam yirmi beş yıl, fikir, sanat ve aksiyonda sürekli olarak ağırlığını duyurmuş, bütün bir gençliğe ideal aşılamış kutlu bir ocak olan Büyük Doğu Dergisi, yepyeni bir nesil yetiştirmiştir; o bir düşünce, edebiyat ve aksiyon akımıdır.

Sezai Karakoç, eşyayı ve insanı metafizik bir çerçevede zengin bir perspektifle yorumlayarak çağdaş şairlerin önüne geçer ve tam manasıyla özgün bir çizgi oluşturur. Onun kaleminde kadın, doğa, şehir, ölüm, aşk ve hayata dair daha pek çok konu kullandığı imgelerle ve metafizik algıyla yeni bir çehre kazanır. Bu da okuyucuya yitiğini bulma sevinci veren bir lezzetle haz veren derunî bir okuyuşa dönüşür.

Sezai Karakoç’ta, insana yakışan medenî bir yaşantıya ulaşma mücadelesi şiirlerinde tespit edilen bir husustur. Onda, insanoğluna hak ettiği medeniyeti ancak metafizik unsurları hesaba katan bir yaşam felsefesi getirir anlayışı hâkimdir. Ona göre, gönül gözüyle baktığı, yeryüzünde var olan her şey daha aşkın ve daha derindir. O, yüzeysel, sığ ve basit olana karşı derin, anlamlı ve öze dönük olanı öne çıkarır ve vurgular. Bu vurguyu yaparken de çağın idrakini ve ihtiyaçlarını hesaba katan imgelemeler kullanır.

Sezai Karakoç’un sanata kattığı metafizik perspektifte öze dönüş vardır. Öze dönüş, yani fıtrata dönüş, ancak yaratılış amacına uymakla mümkündür. Gerçek fıtratını bulan insan ise daha medenî ve daha aydın olacaktır.

Sezai Karakoç’un şiire yüklediği misyon; insanı dünya sıkıntılarından alıkoyan bir ruh dinginliği, ruh terbiyesi vermesidir. Evrensel değerlerin edinimi ve aktarımı, başka bir deyişle karakter eğitimi; doğruluk, güvenirlilik, şecaat, sağlıklı olma, temizlik, saygı, sevgi, sorumluluk, ölçülülük, adalet, bağımsızlık, birlik, düzen, barış, özgürlük, duyarlılık, çalışkanlık, sabır, azim, vefa, yardımseverlik, dayanışma, bilimsellik, düşüncelilik, bilgelik, estetik beğeni, hoşgörü, misafirperverlik, vatanseverlik gibi evrensel ve beşerî değerler üzerinden gerçekleşir. Karakter eğitiminde ilk adım hiç şüphesiz farkındalıktır. Eğitilmiş, bilge ve mücadeleci insan olarak aydın, toplumu ayakta tutan temel unsurdur. Bu yüzden tarih boyunca eğitim ve öğretim, karakter eğitimi toplumların en önemli meselesi olmuştur.

Bilgiye ulaşmanın kolay olduğu çağımızda insanlar arasındaki fark bilgileri ile iradeleri arasındaki bağlantıdan kaynaklanmaktadır. Sınırsız bilgi ve iletişim imkânı bireyi çıkmaza sürüklemekte, birey doğru olanı seçmek konusunda da çoğu zaman kişilerin yahut grupların etkisi altında kalmaktadır.

Başarıya giden yolda, özgür iradeyi, düşünmeyi ve çalışmayı vurgulamak, mücadeleye hazırlıklı olmak açısından her yaş düzeyine uygun, iyi seçilmiş edebî metinler vardır edebiyatımızda. Gençler, şiirle estetik zevk, ahlâkî duyarlılık, kişilik gelişimi, sosyal ilişkiler, dil becerisi gibi kazançlar elde edilebilir kolaylıkla.

Mehmet Akif çalkantıların çok olduğu, inkırazların sürdüğü ve fiilen bir savaşın yaşandığı dönemin şairidir. Sezai Karakoç ise hile ve desiselerin münafıklığın ve dinin yapısının bozuma uğratılmak istendiği bir dönemin. Akif yangın yerine dönüşmüş bir ümmetin ve dönemin ve coğrafyanın feryadıdır. Onun tüm feveranı, İslâm coğrafyasına düşen ateşi söndürmek içindir. Necip Fazıl, İslâmî hareketin ikinci kurucusudur; yangını, yurdu yuvayı yakanları, yapının mimarisini anlattı. Sezai Karakoç ise yangın sonrası harabelerden, küllerden bir İslâm evi inşa etmek derdindedir ve vazifesi yanmış harabelerin küllerinden hisar oluşturmaktır.

Mehmet Akif, Hz. Ömer kumaşındandı; cephe şairiydi, bir mücahitti, heybetliydi, harîmi çiğnetmemek için yedi düvele karşı savaşan bir şehadet eriydi. Sezai Karakoç ise, yarasalarla savaşıyor, karanlıkla, zulümle, inkarla, ilhadla, ruhu inkâr eden maddecilerle… Sezai Karakoç Hz. Ebû Bekir kumaşındandı, temelleri korudu, akılların karışmasını önledi, birlik, düzen ve barış yolunu tuttu…

Allah hepsinden razı olsun.

 

KAYNAK:

Siyer Dergisi

https://www.siyerdergisi.com/sair-ve-mutefekkirlerde-oncu-karakter-ornekligi/




Kaynak: Siyer Dergisi



YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI