Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Soma Yolculuğu
Soma bizlere acı ve hüzün çağrıştırıyor. Yakın bir zamanda orada kömür madenlerinde meydana gelen elim faciada tam 301 insanımız hayatını kaybetti. Ana caddenin ortasına bir tane maden çalışanları temalı heykel yapmışlar. Her cepheden fotoğraflarını çektim.

facebook-paylas
Tarih: 15-10-2017 20:15
 HAYRİ BOSTAN: Soma Yolculuğu

İZMİT-ANKARA-SOMA-İZMİT

Aylardır bizim ailede bir heyecan, bir telaş var ki anlatamam. Geçen yılın son gününün akşamı oğlumuza Ankara’da kız isteme merasimi yaptık. Tam bir yıl sonra, yeni yılın ilk günü de nişan merasimi yaptık. Şartlar öyle gerektirmişti. Kar kış düşmüştük Ankara yolarına. O günden beri Ankara’ya çok yolumuz düşer oldu. Ne büyük mutluluk!

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve sayılı günler çabucak geçti. Bütün hazırlıklar tamamlandı. Düğünden bir hafta önce Ankara’dan sevgili gelinimizin çeyizini alıp Manisa Soma’ya götüreceğiz. Değerli dosttum Dr. Metin Pay ve kardeşi Abdulvahap olmasa bu işi nasıl yapardık bilemiyorum. Cumartesi sabahı saat 04.00’de yola çıkmak üzere anlaştık. Tam vaktinde minibüse bindik ve yola koyulduk. Sevgili Abdulvahap Beyin ifadesiyle, “erken davranan günü kazanır” dedik ve sabah namazı vakti Bolu Dağı tünelini geçtik, Highway tesislerine girdik. Sabah namazımızı eda ettik ve yola koyulduk. Ankara’da kahvaltı hazırlamışlar, bizi bekliyorlardı. Onun için kahvaltıya zaman harcamamış olduk.
Navigasyon marifetiyle adrese vardık. Bu navigasyonun olmadığı zamanlarda insanlar varmak istedikleri adresleri nasıl buluyorlardı, anlamak çok zor geliyor. Kahvaltımızı yaptık, eşyaları güzelce minibüse yerleştirdik ve yola koyulduk.

Bu iş bizim için aynı zamanda yeni yerler göreceğimiz, tadını çıkaracağımız güzel bir seyahat olacaktı. Öyle olması için de aramızda adeta anlaşmıştık. Hiç acele etmeyecektik. Kurallara uygun süratle ve tatlı molalarla yolculuğumuzu yapacaktık.
Ankara çıkışında bir köyde Cuma namazımızı kıldık ve yeniden yola koyulduk. Gölbaşı’nı fark ettim ama Sincan’ı nasıl geçtik anlayamadım. Her zaman YHT ile geçtiğimiz Polatlı’yı, yeni yapılan Polatlı Devlet Hastanesine hayranlığımızı dillendirerek devam ettik.

Artık şehirlerarası yollar şehirlerin çevresinden geçiyor ve şehir merkezlerine uğramıyordu. Elbette bunun makul nedenleri vardır; ama bu durum hiç içime sinmiyor benim. Zamanla artan trafik yükünü hafifletmek için geliştirilmiş bir şehircilik anlayışıydı bu; ama o koskoca şehirlerin yanı başından geçip gitmek nedense bende garip bir ihmalkârlık hissi bırakıyor. Afyonkarahisar’da şehir merkezine uğradık. Çay içtik, lokum, sucuk aldık, kendimce güzel fotoğraflar çektim,  İkbal tesislerinde self servis usulü güzel bir yemek yedik, çaylarımızı içtik ve yola koyulduk. Dumlupınar, Banaz, Kızılcasöğüt derken Uşak sınırlarına vardık.
Daha önce bir kere yolum düşmüştü Uşak’a. 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminde kaybettiğimiz sevgili kardeşim Halil kamyonuyla nakliyecilik yapıyordu. Bir keresinde gezme amaçlı onunla yola gitmiştim. O yolculuğumuzda, yemek yeme yeri beğenmede müşkülpesent olduğumdan ha şurada yemek yeriz, ha burada derken Kütahya’yı geçmiş dağlara tırmanmıştık. Şiddetli bir kış bastırmış, kar ve tipide kamyonun mazotu donmuş ve orada çaresiz kalmıştık. Kardeşim mazota üstüpü bulayarak yaktı, boruları ısıttı ve kamyonu çalıştırmayı başarmıştı. Oradan Gediz’e indik ve son uğrak yerimiz Uşak’a bayi kapanmadan varmak için yola devam etmiştik.
Uşak’a vardık, son lastik yükünü de teslim ettikten sonra bayiye Uşak’ın en güzel lokantasını sormuştuk. O da bize döneriyle meşhur bir lokanta tarif etmişti. Hiç unutmam, orada mutfak kısmının kapısının üstünde “mutfağımızı ziyaret edebilirsiniz” yazıyordu. Çok güzel de döner servisleri vardı doğrusu. O lezzeti hiç unutamam.
Şimdi ufuklarda güneşin batışını seyrederek, ufukta oluşan muhteşem renk cümbüşü ile büyülenerek geçiyorduk Uşak’tan. Pembenin bütün tonlarını taşıyan bir ufuk ve ışıkları yanmış bir şehrayin görünümü insanı büyülüyordu. Vatan sevgisi şiirlerinin şairleri daha çok Anadolu’yu gezen şairlerimizden boşuna değil.

Sabah giderken güneşin doğuşuna doğru olan yolumuz bu sefer batışına doğruydu. Uşak üzerinde pembenin bütün tonlarını içeren bir manzara eşliğinde devam etti yolculuğumuz.
Işıl ışıl caddeleri, battı-çıktılarıyla, köprülü kavşakları, yeni hizmete açılan tünelleriyle, yapımı biten ve devam eden duble yolarıyla yolumuzun geçtiği her yerde günün ve gecenin her saati canhıraş bir şekilde süren yol çalışmaları göğsümüzü kabartıyor. Verimli araziler, ışıl ışıl şehirler, pürüzsüz yollar insanda vatan sevgisini kamçılıyor. Ne kadar güzel bir memleketimiz var.

İNTERNET ÜZERİNDEN TOPLANTI
Arkadaşımız Dr. Metin Pay, KOÜ İlahiyat Fakültesinde Din Bilimleri Anabilim Dalında öğretim üyesi. Saat 20.30’da İnternet üzerinden bir toplantı yapmaları gerekiyormuş. Bizim gibi eski jenerasyonların anlamakta güçlük çekeceği yeni uygulamalar bunlar. Kula’ya vardığımızda Su Tesisleri diye bir yerde mola verdik ve toplantı tam bir buçuk saat sürdü. Uzaktan eğitim sisteminin uygulamalarıyla ilgili bir toplantıydı bu. Metin Bey arabanın içinde toplantısını sürdürürken biz de dışarıda, rahatsızlık vermeden; ama bu işkencenin bir an önce bitmesini bekleyerek oralarda oyalandık. Bir ara Metin Hocanın kendi kendine gülüşlerine tanık olduk. Meğer uygulama hakkında bilgi veren uzman “ders esnasında ara verdiğinizde kameranızı kapatmayı unutmayasınız. Yoksa ilginç kazalar yaşayabilirsiniz. Karşı tarafta çeşitli yerlerden bağlanarak dersinizi izleyen öğrenciler, siz farkında olmadan bazı nahoş durumlara tanık olabilirler “ diye uyarmış.
Gerçekten de üniversitelerimizde batı standartlarında sistemler ve imkânlar kullanılıyor. Aslına bakarsanız bizde trafik kuralları da, eğitim öğretim müfredatları da, çevre ile ilgili ya da insan haklarıyla ilgili kurallar da çok mükemmel ve kusursuz. Sorunlar her zaman insanların kuralları hiçe sayan davranışlarından kaynaklanıyor. Merhum Akif’in, “vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir” sözünü hatırlatmaktan öte hiç aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Toplumun çoğunluğunun her konuda adeta “kafalarına göre takılmaları”nın bedelini çok ağır ödedik ve ödüyoruz. Bu açmazdan kurtulmanın yolu da, hiçbir zaman olaylara, olumsuzluklara duyarsız kalmamakla mümkündür. Birçok kurum ve ortamda kural dışı davranışlar bir takım çıkar hesaplarıyla çoğalınca, sonunda kurallara uyanlar istenmeyen insan durumuna geliyor. Mesela bir zamanlar hastanelerde ameliyat başına ücret talep etme, hastanın öncelikle doktorun muayenehanesine gitmesini isteme; aksi halde hastanede onunla ilgilenmeme durumları normalleşmişti. O kadar ki, bir dostum olan bir ameliyat doktoru ameliyat için ücret kabul etmediği için meslektaşları tarafından suçlanabiliyor, dışlanabiliyordu. Bu ülkede yaşayan herkesin kesinlikle bu ve benzeri durumlarla ilgili yaşadığı çok ilginç hikâyeler vardır. Şimdi bunlar yok denecek kadar azaldı; ama azımsanamayacak kadar çok bir genç kesim öyle şeyler yaşamadılar. Şimdi ise bizim görüp de şükrettiğimiz birçok gelişmenin eskiden beri böyle olduğunu düşünüyor olmalılar. Hastanelerin hijyenliği gibi çok çağdaş bir argüman sırf hizmetli statüsündeki bazı kişilerin vatandaşı soyma aracı haline gelebiliyordu. Galoşu satın al da ayağına giymesen de olur. Yani hastanelere girerken galoş satın almak zorunluydu, ayağına giyinmek değil.
Nereden nereye…
Nihayet arkadaşımızın Kula’da bir dinlenme tesisinde cep telefonunu modem yaparak bağlandığı sistem üzerinden gerçekleştirdiği toplantı bir buçuk saatte bitti ve yeniden yola koyulabildik.
Salihli’den Akhisar istikametine devam eden yolculuğumuz boyunca hep yol çalışmaları vardı. Bu çalışmalar İstanbul İzmir otoyolu ve bağlantı yollarının, viyadüklerinin, tünellerinin yapım çalışmalarıydı. İçimde bir his hep Akhisar’ı geçince sağa dönerek Soma’ya varacağımızı söylüyordu; ama henüz Soma levhası görmemiştik. Nihayet navigasyon şu kadar kilometre sonra sola dönmemiz gerektiğini söyleyince kafam karıştı.
Kırkağaç hep adını duyduğum ve merak ettiğim bir ilçeydi. Orada anne tarafından akrabalarımız da yaşıyorlardı ve bizleri de hep davet edelerdi. Ama artık bende ne adresleri kalmış ne de telefon numaraları. Üstelik vakit de hayli geç olmuştu. Kırkağaç ilçesini bu düşüncelerle geçtik ve Soma’nın ışıkları göründü. Şehrin girişinde bizi ilk karşılayan görüntü Soma Termik Santrali oldu. Oğlum da buralarda yeni bir termik santralin kurulumunda makine mühendisi olarak çalışıyor. Burada ev kiraladı. Evlenip burada yaşayacak. Furkan bizi karşıladı ve tahminlerimin ötesinde bir büyüklüğe sahip Soma şehrini boydan boya geçtik, eve vardık.
Çok yorulmuştuk; ama bugünün işini yarına bırakmak olmazdı. Onca eşyayı indirdik ve yukarıya taşıdık.
SOMA ÖĞRETMENEVİ
Eşim, dünürüm, eşi ve gelinimiz çoktan gelmişlerdi. Biz Soma’daki Ramada otelde yer ayırtmıştık; ama çok mütevazı bir insan olan dünürüm öğretmenevini tercih etmiş. Öğretmenevinin durumunu bilselerdi böyle bir şey yapmazlardı elbette. Onlar çoktan gelmişler ve dinlenmeye çekilmişlerdi. Eşyaların taşınması bitince yol arkadaşlarım Metin Bey ve Vahap Bey Ramada’ya geçtiler. Zaten Ramada Otel Furkan’ın evine de çok yakındı. Furkan beni Soma Öğretmenevine götürdü.
Resepsiyonda kimse yoktu. Girdik, yukarıya çıktık, Furkan bana odayı gösterdi ve kendisi eve döndü.
Burası Soma öğretmenevi. Gözden çıkarılmış bir müessese. Orada kaldık. Kalmaz olaydık. Işıl ışıl, pırıl pırıl Soma'ya hiç yakışmıyor doğrusu. En güzel yanı arsasıydı bence. O mezbelelikleri yıkıp kaldırmak ve oraya güzel bir şey yapmak gerekir. (Oraya yeni bir öğretmenevi yapmak lazım diyemedim. Çünkü ben artık bu öğretmenevlerinin tamamen lağvedilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öğretmen olduğumuz için gecelik kişi başı 40 TL alıyorlar. Normal fiyatı 50 TL imiş. Beş yıldızlı bir otelde ise kişi başı 75 TL.; ama orada sabah verilen kahvaltı fiyatı aynı yere getiriyor. Yani aynı fiyata geliyor. Bu tür yerlerde bu hesabı bilmeyenler kalır sanırım. Ne girerken resepsiyonda kimseyi gördüm ne de çıkarken. Dolaplara bir askı bile koymamışlar. Duş almak için elektrikli su ısıtıcıları takmışlar. Yataklar çok rahatsız. Öğretmenevinin adeta her yanı dökülüyor. Sabah olunca adeta kaçar gibi çıkıp gittik. Ama eşim Emine Hanım için iyi bir deneyim oldu. İkinci gece Ramada’da kalınca aradaki farkı görmüş oldu.


SOMA CADDE VE SOKAKLARINDA TURLADIK
Soma bizlere acı ve hüzün çağrıştırıyor. Yakın bir zamanda orada kömür madenlerinde meydana gelen elim faciada tam 301 insanımız hayatını kaybetti. Ana caddenin ortasına bir tane maden çalışanları temalı heykel yapmışlar. Her cepheden fotoğraflarını çektim. Maden faciasında hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle ve hüzünle yad ettik. Elbette madenlerimizi işleteceğiz. Elbette orada çalışan ve ekmeğini kazananlarımız olacak. Ama “önce insan” sloganıyla her türlü güvenlik tedbirleri de alınmalı. Bu tedbirlerin ne derece uygulandığı sıkı bir şekilde denetlenmeli. İhmali olanlar şiddetle cezalandırılmalı ve bu cezalar kesinlikle ağır ve caydırıcı olmalı diye düşünüyorum.

EVE DÖNÜŞ
Şehir turu yapalım, çay içelim derken arabamızın lastiğinin havasının indiğini gördük. Onu yaptırmak bir saatten fazla vaktimizi aldı. Ondan sonra da bir çay bahçesine gittik. Dr. Metin Pay üniversitedeki bazı işlerini laptopta Internet üzerinden yaptı. Bu da bir buçuk saatten fazla vakit aldı ve gecikmeli de olsa yola koyulabildik.
Akhisar üzerinden yol daha uzun gözüküyor; ama navigasyon Savaştepe yolunu değil de Akhisar yolunu göstermesine karşın biz Savaştepe yolunu seçtik. Meğer o yol tam da İzmir Otoyolu çalışmalarının hızla devam ettiği güzergâhmış. Tek şerit, çok virajlı ve yol yapım çalışmalarıyla dolu bu yolu hayli yorularak; ama ilk defa gördüğümüz yerlerin, manzaraların, tarlaların-bahçelerin seyrine dalarak Balıkesir’e vardık. Susurluk’ta mola verdik. Yemeğimizi yedik, çaylarımızı içtik ve devam ettik. Mustafakemalpaşa’nın dışından geçen yoldan Karacabey’e vardık. Yolun iki yanı da at çiftlikleriyle dolu. Türkiye Jokey Kulübü haraları çok ilgimizi çekti.
Hava kararırken Bursa’nın Nilüfer ilçesi tarafından otoyola girdik ve Gemlik’te kısa bir moladan sonra, yol üzerindeki tünelleri hayranlıkla seyrederek ve hayranlığımızı dile getirerek Altınova’dan çıktık.
Bu yollarda seyahat eden insanlar ne düşünür, neler hisseder diye doğrusu merak ediyorum. Ülkemiz adına göğsümüz kabarıyor.

Dün sabah saat 04.00’larda İzmit’ten başlayan yolculuğumuz keyifli molalarla, ilk defa gördüğümüz yerleri temaşayla, tatlı sohbetlerle, küçük ziyafetlerle devam etti ve ikinci günün akşamı saat 22’lerde sağ-salim evlerimize vararak sona erdi. Sıradan bir işi görmek için çıktığımız sıradan bir yolculuğu sıra dışı güzelliklere çeviren şüphesiz ki yol arkadaşlarımın müstesna kişilikleriydi. Onlar sadece arabalarını bu işimi görmek için tahsis etmediler. Bedenen de taşımaya, yüklemeye, indirmeye ve yerine ulaştırmaya da yardım ettiler. Üstelik yemek-içmek, otel gibi masrafları da bana yüklemediler. Bana öz kardeşten öte iyilik yaparken de başa kakma gibi bir durum olmaması için azami gayret gösterdiklerini hissettim. Tüm kalbimle “Allah razı olsun” diyorum. Benim bizzat geliştirdiğim ve birçok yerde de kullandığım bir sloganım vardır: “hayattaki en değerli kazanımlarımız dostlarımız ve dostluklarımızdır.” Bu seyahat bunun ne kadar doğru bir tespit olduğunu bir kere daha yaşatmış oldu. Teşekkürler Metin Pay, teşekkürler Abdulvahap Pay. İyi ki varsınız. Allah kimine para, servet verir, imtihan eder. Kimine mevki-makam verir, imtihan eder. Bana da çok güzel dostlar ve dostluklar verdi. Hayatımdaki en büyük meselem bu Allah vergisi olduğunu bildiğim dostlarıma ve dostluklarıma mukayyet olmaktır.
 






YORUMLAR

Aysun kurhan
16-10-2017 01:41:00

Hocam yazı dilinizi çok beğeniyorum,keyifle okudum. Yureginize kaleminize sağlık. . Furkan yegenimizin de evliliği hayırlı mübarek olsun. .

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI