“Çanakkale Şehidlerine şiiri, Âsım’ın neslinin şiiridir.”
D. Mehmet DOĞAN
Çanakkale müdafaası hakkında başlangıcından bugüne kadar çok sayıda şiir yazıldı. Bunlardan bir kısmı savaşın hemen ardından Harbiye Nezareti’nin daveti üzerine harp sahasını gören şairlerce bir kısmı da sonraki dönemlerde başka şairlerce yazıldı. Bunlar arasında İbrahim Alaaddin Gövsa’dan Süleyman Nazif’e, Enis Behiç Koryürek’ten Celal Sahir Erozan’a, Sultan V. Mehmed Reşad’dan Yahya Kemal’e, Abdülhak Hamid’den, Faruk Nafiz’e, Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya kadar pek çok şairin şiirinden söz edilebilir. Bunlardan her biri elbette kıymetlidir. Fakat hiç biri Mehmet Âkif’in şiiri kadar geniş kabul görmedi. Bu yüzden Çanakkale denildiğinde akla ilk olarak onun Çanakkale Şehitlerine şiiri gelmektedir.
Bu durumun elbette üzerinde durulması gereken sebepleri vardır. Bunların başında Âkif’in şairlik gücü, dolaysısıyla metnin bu anlamdaki edebî değeri gelmekteyse de mesele sadece bu durumla izah edilemez. Bu konuda şiirin yazılma hikâyesi, yazıldığı mekan(lar), şairin olaya bakış tarzı gibi pek çok husustan da söz edilmelidir. Bize göre bunlara ilave olarak bugüne kadar çok da üzerinde durulmayan şu husus da söylenilmelidir. Bu yazının epigrafında Mehmet Doğan’dan alıntıladığımız ifade de belirtildiği gibi bu şiirle Âsım’ın Nesli arasındaki doğrudan bir ilişki vardır. Yani bu şiir Âsımlar için yazılmıştır. Bu yüzden bu şiiri her şeyden önce Çanakkale’de savaşan ve adları Âsım’ın Nesli olarak ifade edilen Mehmetçikler’e ve onların şahsında cephede ve cephe gerisinde bu mücadeleyi veren bütün bir Türk milletine ithaf edilmiş, üstelik sadece o tarihi olayı anlatan bir metin olarak değil bütün zamanlara dair mesajları olan bir şiir olarak okumak gerekir.
Şiirin hikâyesi Berlin’de başladı
Çanakkale Şehitlerine olarak bildiğimiz bu şiir bilindiği üzere Safahat’ın 6. Kitabını teşkil eden Âsım kitabının içinde yer alır. Ama her ne kadar yayımlanırken çerçeve içine alınmış olsa da müstakil ve bir başlığı olan bir şiir değildir. Bu yüzden bu şiiri anlamak için “Şu Boğaz harbi nedir?” diye başlayan bölümden öncesine ve “Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber” mısraından sonrasına da bakmak gerekir. Hatta bu da yetmez. Safahat’ın 5. Kitabını oluşturan Hatıralar kitabına ve oradaki Berlin Hatıraları adlı uzun şiire de bakılmalıdır. Zira Çanakkale’ye dair ilk söyleyişlere bu şiirde rastlamaktayız. Ancak böyle bütünlüklü bir okumayla bu şiir anlamak mümkün hale gelebilir.
Şimdi Âsım kitabına tekrar dönelim. Dört kişinin diyaloğundan oluşan bu kitaptaki kahramanlardan biri Âsım’dır. Ama onu burada tekil bir şahsiyet olarak değil bir nesli ifade eden ortak bir ad olarak okumak/anlamak gerekir. Âkif, o dönemde bin bir sıkıntıyla boğuşan milletin ve devletin kurtuluşunun ancak bir nesil tarafından mümkün olacağına inanmaktaydı ve bu nesle Âsım’ın Nesli adını vermişti. İşte bu nesil, ilk imtihanını o son yüzyılın savaşlarında Kafkasya, Irak, Suriye-Filistin, İran, Galiçya ve özellikle de Çanakkale cephesinde verdi. Bunu kitapta olayın kahramanları savaş üzerine konuşurken Köse İmam’ın “Bizi kim kurtaracak var mı ki başka bir nesil?” sorusuna şiirde Hocazâde olarak anılan Âkif’ “Âsım’ın nesli hocam” şeklinde verdiği cevaptan anlıyoruz. Şair, onları “cepheden cepheye aç çıplak oldukları halde aslan gibi hiç ölüm korkusu taşımadan yiğitçe savaşan” gençler olarak niteler. Zaten bu mısralardan sonra çok geçmeyecek “Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?” mısraı ile Çanakkale Şehitlerine şiiri başlayacaktır. Buradan da anlaşılacağı üzere Çanakkale Şehitlerine şiiri kendinden ibaret bir şiir değildir, biraz önce de söylediğimiz gibi öncesi ve sonrası vardır. Dahası anlatılan sadece savaş da değildir. Memleketin her türlü halidir. Yaşanan problemler karşısında şairin kurtuluşu Âsım’ın neslinde görmesi meselesidir.
Bunu daha iyi anlamak adına şimdi biraz daha geriye bir önceki kitaba (Hatıralar kitabına) dönelim. Zira Çanakkale Şehitlerine şiirine girizgâh sayılabilecek ya da o şiirin yazılmasını sağlayacak motivasyonu sağlayan mısralar bu kitaptaki Berlin Hatıraları şiirinde yer almaktadır. Bilindiği üzere Âkif, burada bulunan Müslüman esirlerin durumunu incelemek resmi bir heyetin üyesi olarak 1914 yılı sonu ile 1915 yılı başlarında Berlin’de bulunmuştur. Berlin Hatıraları şiiri işte bu gezinin ürünü olan uzun bir şiirdir. Şiirin büyük bir kısmında Âkif’in Berlin’de yaşayıp gördükleri anlatılır. Berlin seyahati Âkif’e ilim ve teknik açısından takdir ettiği Batı’yı yakından tanıma fırsatı vermiştir. Bu yüzden eserde Batı medeniyetine ait tahliller, tespitler yapılır. Osmanlı ile Almanya değişik açılardan karşılaştırılır. Ama hemen sonrasında konu Çanakkale’ye gelir. Bunun nedeni o süreçte Çanakkale savaşının devam ediyor olmasıdır. Bu yüzden kendisi savaş alanından kilometrelerce uzaktadır ama aklı, gönlü ve fikri Çanakkale’dedir. Çünkü derin görüşlü bir mütefekkir olarak İngilizlerin niyetini anlamış ve bu savaşı Çanakkale üzerinde İstanbul’un ele geçirilmesi ve devletin hayatının sona erdirilmesi olarak görmüştür. Nitekim bu şiirde İngilizlerin bu niyetlerine dair epeyce anlatım vardır.
Böyle bir durumda ne yapılacaktır? İşte Âsım’ın nesli konusu tam da bu noktada devreye girer. Şartlar askerlik noktasından bakıldığında tamamen aleyhimizedir ve elde bulunan asker, silah imkânlarıyla savaşı kazanmak imkânsızdır ama o “Bütün dünya toplanıp hücum etse yine Çanakkale sükût etmez” inancını taşımaktadır. Ona bu inancı veren ise Âsım’ın nesline duyduğu güvendir. İşte ilk Çanakkale şiiri de diyebileceğimiz bu şiirinde hem “Şu anda cebheni görmekteyim: Ateş yağıyor/Bulutların biri binlerce yıldırım sağıyor!” şeklinde başlayan mısralarla savaş sahnelerini anlatır ve hem de ardından “Hudâ rızâsı için ey mücâhidîn-i kirâm/Sebâtı kesmeyiniz, çünkü, sâde sizde ümîd/Dönerseniz ebediyyen söner gider Tevhîd/Harîm-i hak yıkılır savletiyle evhâmın” şeklindeki söyleyişlerle askerleri yani Âsım’ın Neslini yüceltir. İşte bu bölüm ve özellikle askerlerin ağzından söylenen “Korkma Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz” mısraı ile başlayan bölüm duygu ve anlam olarak Çanakkale Şehitlerine şiiriyle aynı özellikleri taşır. Bu yüzden Âsım kitabındaki Çanakkale şiirini anlamak için Berlin Hatıraları kitabındaki bu bölüm dikkatle okunmalıdır.
Dua ve gözyaşı ile yazılan şiir
Âkif’in “Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi/En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi” mısralarıyla başlayan Çanakkale Şehitlerine olarak bildiğimiz şiirinin yazıldığı yer ise Necid’dir. Zira Âkif, Berlin seyahatinin ardından bu defa yaklaşık iki ay sonra 1915 yılının Mayıs ayı ortalarında Kuşçubaşı Eşref Bey’in idaresindeki bir heyetle Arabistan seyahatine çıkar. Çöl yoluyla Necid’e kadar gider. Amaç, İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı devletine isyan eden Arap kabilelerine mukabil, devlete bağlı kabilelerin desteğini sağlamaktır. Bu almaçla Arap kabilelerini dolaşır, ileri gelenleriyle görüşür ve gerekli desteği sağlar.
Berlin’de olduğu gibi burada da aklı fikri yine Çanakkale’dedir. Çünkü savaş bütün hızıyla devam etmektedir. “Çanakkale’nin düşmesi, bütün İslâm âleminin mukavemetinin sonu olacaktır. Çünkü düşmanlar asıl hedefe, Hilafet merkezi olan İstanbul’a ulaşacak ve mukavemet tamamıyla çökertilecektir.” Âkif’i endişelendiren durum budur. Fakat bu endişeden çok kısa bir zaman sonra kurtulacaktır. Zira bu yolculuk esnasında Âsım’ın Nesli kendilerinden beklenen mücadeleyi vermiş ve savaşı kazanmıştır.
Zaferin kazanıldığına dair telgraf Necid’e ulaşınca Eşref Bey, aklı fikri her daim Çanakkale’de olan Mehmet Âkif’e hemen şu müjdeyi verir: “Üstad… Aziz üstad…Size hayatımın en büyük müjdesini vereceğim. Bana bu saadeti bahşeden Cenab-ı Hakk’a nasıl şükredeceğimi bilemiyorum: Çanakkale’de muhteşem bir zafer kazandık. Sizin duanız makbul oldu. Düşman o muazzam donanmasını da beraberine alarak, mağlup ve mankur Boğaz’ı terk etti. İstanbul kurtuldu, vatanın şeref ve haysiyeti halâs oldu.”
Âkif bu müjde üzerine gözyaşlarına boğulur. Şükür secdelerine kapanır. “Ya Rabbi!...Bana bu destanı bir aciz kulunun ifadesinin azamisi içinde yad edebilmenin saadet ve imkanını bahşet. Bu ulvi vazifeyi bana nasip et, sonra emanetini al…” şeklinde dualar eder. Cemal Kutay’a göre Çanakkale şiiri, işte böyle bir gecenin sabahında, Hicaz demiryolu hattının küçük bir istasyonu olan El-Muazzama’da böyle bir duygu hali içinde yazılmıştır.
Burada tekrar bu şiirle Âsım’ın Nesli arasındaki ilişkiye dönelim. Mehmet Doğan şiirin yazılış tarihi ve yeri hakkında Cemal Kutay’dan farklı şeyler söylemektedir. Ona göre bu şiir Anafartalar zaferi sonrası yazılmış olabilir. Zira bu şiirin yayınlanma hikâyesi böyle bir durumu düşündürmektedir. Buna göre Çanakkale şehitlerine şiiri ancak Âsım kitap olarak tamamlanıp yayına hazır olduktan sonra 1924 yılının yazında Sebilüreşad’ın 10 Temmuz 1340( 1924) tarihli 608. Sayısında yayımlanmıştır. Kitap olarak basımı ise bir ay sonra 1924 Ağustosunda gerçekleşir.
İşte bu bilgiden hareketle şunu söylemek mümkündür. Çanakkale Savaşı, 18 Mart 1915 yılında başlamış, 9 Ocak 1916 tarihinde sona ermiştir. Buna göre bu şiiri müstakil bir şiir olarak değil Âsım’ın bütünlüğü içinde düşünmek gerekir. Çünkü ayrı bir başlıkla müstakil bir şiir olarak yayımlanmamıştır. Bu durum Mehmet Doğan’a göre şöyle açıklanabilir: “Mehmed Âkif’in Çanakkale şehidlerine şiirini o sıralar müstakilen yayınlanmaması, resmin bütününü tamamlayarak topluma güçlü bir söz söylemek kaygısı ile açıklanabilir.”
Şiirin asıl mesajı
Bu “söz kaygısı” ve “resmin bütünü” ifadesi nasıl anlaşılmalıdır? Önce şunu söyleyelim. Bu şiir elbette bir destan olarak hatta şair diliyle yazılmış tarihi bir vesika olarak son derece kıymetli, üstün özellikler taşıyan bir metindir. Bu yüzden yazıldığı günden bu yana bir benzeri ortaya konamamış, bu değerinden dolayı her zaman coşku ile okunan bir şiir olmuştur. Ama duygu alanından fikir alanına geçip bu şiirine mesajına da odaklanılmalıdır. O da şudur: Bu topraklar her zaman batılı emperyalistlerin özellikle İngilizlerin tehdidi altındadır. Bunun çözümü ise Âsım’ın Nesli’nin her zaman var olması ve böyle bir neslin yetiştirilmesidir. Buna göre bu şiiri sadece Çanakkale savaşını anlatan bir metin olarak değil gelecek perspektifli bir şiir olarak okumak/anlamak gerekir. Âkif’in 2. Âsım kitabını yazma düşüncesi de bunu doğrulamaktadır. Zira o kitapta Âsım’ın Nesli’nin İstiklâl Harbi’ne iştirak etmesi, zaferin ardından Avrupa’ya tahsil için gitmesi, geri döndüklerinde ise memleketin kalkınması için çalışmaları konu edilecekti. Âsımlar, buna göre faziletin, iman ve irfanın, kahramanlığın timsali gençler olarak bütün bu özellikleriyle hürriyetlerini kaybeden milletlere örnek olacak, zor günler geride kalacak ve saadet devri başlayacaktı. Âkif ne yazık ki bu hayalini gerçekleştirmedi ve o eseri yazamadı ama onu bir vasiyet olarak bize bıraktı.
KAYNAKÇA
Cemal KUTAY, Necid Çöllerinde Mehmet Âkif, İstanbul 1963
D.Mehmet DOĞAN, Çanakkale Şehidleri Şiirinin Yazılışı, Tyb Akademi sayı 14, Ankara, Mayıs 2015
Genç Osman GEÇER, Türk Ediplerin Çanakkale Cephesini Ziyareti ve Yansımaları, Türkbilig, 2016/31: 189-204
Kadir KON, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı- Alman İttifakı ve Mehmed Âkif’in Almanya’ya
Gidişi, Mehmed Âkif 100 Yıl Sonra Berlin’de, TYB Sempozyum Kitabı, Ankara 2014
Mehmet Âkif ERSOY, Safahat, Hz. Fazıl Gökçek, İstanbul 2007
YORUM YAZ