Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Canımız acıyor içimiz yanıyor
Acılar yaşıyoruz; ama acılarımızın sebepleriyle yeterince değil hiç yüzleşemiyoruz.

facebook-paylas
Tarih: 13-01-2022 10:25
HAYRİ BOSTAN: Canımız acıyor içimiz yanıyor

Acılar yaşıyoruz; ama acılarımızın sebepleriyle yeterince değil hiç yüzleşemiyoruz. Bütün yaptığımız bir şekilde kendimizi aklamak ve sorumlulukları başkalarına yükleyip rahatlamak. Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın intiharında başta ailesi olmak üzere herkesin payı var geliyor bana.

Ben bu olayı anlayabilmem için kendi yaşadıklarımı hatırlamaya ve nasıl davrandığımı görmeye çalıştım.

İki kız çocuktan sonra Allah bize bir erkek çocuk verdi. Hiç kız erkek ayrımı yapmadan çocuklarımızı içten içe yanan bir tandır gibi bir aşkla sevdik. Onları özenle büyütmeye çalıştık. Kendi çapımızda küçük mutluluklarımız vardı. Piknikler, geziler yapıyorduk. Evimize bir şeyler alıyorduk ve başkalarının milyarlarca imkanlarla tadamadığı mutlulukları biz bu küçük şeylerle tadıyorduk.

Furkan Mehmet Akif Anadolu Lisesi’ni kazanmıştı. Evden gidip gelmesi zor oluyordu. Süleymancılar namlı cemaatin mensubu bir öğretmen arkadaşım bu okulun hemen yanındaki Süleymancı öğrenci yurdunu tavsiye etti. Yurtta gazete, televizyon, internet gibi her şey varmış. Yemekleri, yatakları çok güzelmiş.
Götürdük teslim ettik.

Aradan üç ya da dört gün geçti. Furkan beni aradı ve boğuk bir sesle “baba! Burada çok sıkılıyorum” dedi. Oğlum, sıkılıyorsan, orada kalmak istemiyorsan çık gel demiştim. O da öyle yapmıştı. Sonra okulları Cahit Elginkan Vakfı tarafından ulaşımı daha kolay bir yere yapılmıştı. Evden gidip geldi.

Üniversite sınavlarına girecekti. Bir gün önceden gidip sınıfını görmemiş. Sınav günü gitti, bir sınıfa oturdu. Sınav başlamak üzereyken oturduğu sınıfın yanlış olduğu anlaşılmış. Doğru okulu ve sınıfı bulmak ve sınava yetişmek için panik yaptı, yoruldu, terledi. Bu durum başarısını da etkiledi sanırım. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi’ni kazandı. Orada arkadaşlarıyla bir daire kiralamışlar. Eşya götürdüğümde görmüştüm evlerini.

Sonra cemaat evlerinden birine yerleştirdik. Aradan bir süre geçti. Orada sıkılmaya başladı. Bana bazı şeyler söylüyordu ama ben disipline girmek zor geliyor şeklinde anlıyordum. Oğlum ta o günlerden bu fetö yapılanmasını görmüştü. Oradan da ayrıldı ve arkadaşlarıyla ev kiraladılar. Villa tipi müstakil, güzel bir evdi.

Oğlum üniversiteyi bitirdiğinde diploma töreni vardı. Bu törene mutlaka gitmek istiyorduk; ama o zamanlar depremde vefat eden kardeşimin iki çocuğunu da ben okutuyordum. Küçücük bir dairede sekiz can barınıyorduk. İzmit’ten Zonguldak’a gitmek, dönmek, yolda yemek içmek derken hayli masraflı olacaktı. Oğlumu aradım ve “eğer diploma törenine gelirsek şu kadar masrafımız olacak. Bu parayı sana göndereyim. Zorunlu masraflarına, borçlarına harca da biz gelmeyelim” deyiverdim.

O diploma törenine gitmedik. Ama içimde bir onulmaz yara olarak kalmıştır.

Oğluma her konuda hep “Oğlum. Sen işini bilirsin” derdim. Gerçekten de işini bilen, cesur, benim asla yapamayacağım işleri yapan birisi olup çıktı.

Libya’nın Fizan’ına gitti. Çölün ortasında ham petrolle çalışan bir santralın kurulumunda çalıştı. O aralar Libya karıştı. Kaddafi öldürüldü. Oradan çıkıp gelmeleri bayağı maceralı olmuştu. Libya’dan Cezayir’e geçtiler. Oradan uçağa binebilmişlerdi.

Daha sonra Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e gitti. Görev gene bir santral kurulumu idi. 
Oradaki görev bittikten sonra Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a yakın çölde bir santral kurulumunda görev yaptı.

Sonra Soma’da Colin firmasının bir santral kurulumunda çalıştı.

Suudi Arabistan’da çalışırken bir arkadaşının vesilesiyle görücü usulüyle tanıştığı gelinimizle evlendirdik.

Muhteşem bir düğünü oldu. Düğün salonu seçimi, düğünün formatı her şeyi onun hayal ürünü ve dizaynıydı.

Oğlum tek kelimeyle harika bir insandır. Şimdi Ankara’da gelin hanımın mesleği eczacılık olduğu için eczane işletiyorlar. İki de nur topu gibi çocukları var. Mehmet Tuna ve Sena.

Oğlumun penceresinden ben nasıl bir baba olarak göründüğümü bilmiyorum. Çocuklar bazen babalarına hayran olurlar. Bazen da onları beğenmezler.

Çocuklarımın yetişmesinde onlara hiçbir şeyi dayatmamam, onları daha çok serbest tutmam bence iyi oldu. Onların kişiliklerinde ne varsa o ortaya çıkar. Biz anne babaların zorlamasıyla olacak işlerden zaten hayır da gelmez. Anne babalar bunu çok iyi bilmeliler. Onlar sadece Allah’ın biz anne babalara emanetleri. Bize ait bir şey değiller. Bizim olduğu gibi onların da bir hayatı var. Anne babanın aşırı müdahaleci tutumu çocuklarda onarılması zor semptomlara yol açabiliyor. Rahmetli Enes kendisini kuşatan duvarları yıkamadı ve altlarında ezildi. Allah rahmet eylesin. Allah kimseye böyle acılar yaşatmasın. Bu olaydan siyasi, ideolojik çıkarımlar yaparak birilerinin birilerine saldırması kadar insanlık dışı bir davranış düşünemiyorum.

Dün (11 Ocak 2022) elim bir kazada kaybettiğimiz genç futbolcu Ahmet Çalık pırıl pırıl bir gençti. Henüz yirmi sekiz yaşında bunca başarıya imza atmıştı. Tek başına çıktığı yolculukta emniyet kemerinin sesini kesmek için aparat kullanmış. Bir de aşırı sürat yapmıştı. Üzüntümü anlatamam. Bu kadar düzgün bir insan bunu nasıl yapar. Eğer emniyet kemeri takılı olsaydı büyük olasılıkla hayatta kalacaktı. Oldu mu şimdi sevgili Ahmet. Bunca acıyı, kederi hem bizlere hem annene babana hem evleneceğin kızcağıza yaşatmak olacak iş miydi? Böyle durumlarda kim ne yapabilir ki? Çocuklarımızı nereye kadar koruyabiliriz ki?

Ben ne yapıyorum çocuklarımı torunlarımı korumak için biliyor musunuz? Her namazımdan sonra, her fırsatta onlara dua ediyorum. “Allahım! Beni, ailemi, çocuklarımı, torunlarımı, bütün Müslümanları, bütün insanlığı kazalardan, belalardan, salgınlardan, felaketlerden, afetlerden, savaşlardan, görünür görünmez kazalardan sen koru Ya Rabbim. Âmin!

Sınırda el yapımı bomba patlaması sonucu şehit olan askerlerimiz, bir olaya giderken şarampole uçan araçta vefat eden itfaiyecilerimiz, daha geçenlerde Bursa’ya giderken kaza yapan IHH aracında vefat eden gençlerimiz… Covidden dolayı her gün aldığımız ölüm haberleri de artık ölümü iyice sıradanlaştırdı. Üstat Necip Fazıl “Büyük Randevu” başlıklı şiirinde diyor ki:


büyük randevu... bilsem nerede, saat kaçta?
tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?

Üstadın ölüm üzerine çok duygu yüklü şiirleri vardır. Onlardan biri de:

“ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?...
öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun !
ölümü de öldüren Rab' e secdeler olsun!

kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;
her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
o demdeki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e ''hoş geldin'' diyebilmekte hüner...

o dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
toprağın altındaki saklambaçta var mısın?
ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!...

ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta...
ve tabut bekler, suya inmek için kızakta...
sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut !
zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!

Elbette eceli gelen ölür. Elbette er ya da geç hepimiz öleceğiz. Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor:


اللهم احينى ما كانت الحياة خيرا لى. و توفنى ادا كانت الوفاة خيرا لى.
 

“Allahım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölüm benim için hayırlı olduğu zaman da beni öldür.”

Her şeye rağmen yaşamak güzeldir. Yaşama zevkimizi bozanlara, ağzımızın tadını giderenlere, alın terimizi el emeğimizi çalmak isteyenlere fırsat verme Allahım. Bizleri çocuklarımızla, torunlarımızla, sevdiklerimizle sınama Allahım! Âmin

Hayri BOSTAN

12.01.2022

 






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI