Bugun...


KAMİL EŞFAK BERKİ: Tanımadan eserlerindeki içsesle tanış olmuştum
Ben, tanımadan eserlerindeki içsesle tanış olmuştum, İslâmı öyle bir anlatışı vardır ki. Ben mahrum bırakıldığımız manâlara kavuşmayı yaşıyordum. Sezai Karakoç’un Diriliş tezinde çağımıza daha derinden önerildiğini görüyordum. Bir ülkü olarak İslâm. İrade, azim ve sebat sahibi bir kişilikti gördüğüm o gün Ankara’da.

facebook-paylas
Tarih: 23-12-2021 22:40
KAMİL EŞFAK BERKİ: Tanımadan eserlerindeki içsesle tanış olmuştum

Sezai Karakoç ismiyle Prof. Mehmed Kaplan’ın Nesillerin Ruhu kitabında karşılaşmıştım. Türk Edebiyatı profesörü Cumhuriyet dönemindeki şiirin bir serimini yaparken bir de dindar olduğu halde üstelik serbest vezin ile yazdığı şiiriyle muhafazakâr değerlerin aruz ve hecenin dışında da şiirde mümkün olduğunu ispat eden bir şairden söz ediyordu: Sezai Karakoç. Yazı 1957 tarihini taşıyan bir yazıydı. İlk yazı Körfez üzerinde Onat Kutlar’ındır. Kaplan hoca ilk değerlendiren oluyor. Dayımın oğlunda görüp bir gecede okumuştum.

Ertesi gün ecza deposuna Sirkeci’ye geçtim. Eczaneme tetanos aşısı alacaktım. Geçerken M.T.T.B’nin kitap kulübünde camekânda Sezai Karakoç’un kitaplarını gördüm. İlk gözüme çarpan da sanırım Kıyamet Aşısı olmuştu. Yalova vapurunda ilk bu kitaba gitti elim; tetanos aşısı bulamamıştık, Kıyamet Aşısı ile dönüyorduk!

Sütun, Ölümden Sonra Kalkış, Gül Muştusu (şiir), Tahanın Kitabı (şiir), Hızırla Kırk Saat (şiir) kitaplarıydı ötekiler. O ara Necip Fazıl’ın Şiirlerim’ini okuyordum. Harıl harıl ama. Kim bilir kaçıncı defa. Necip Fazıl’ın lisede edebiyat kitabında bulunmayışına hayret ediyordum. Bir süre sonra rejim tarafından bir şairden mahrum bırakıldığımızın ayırdına varacaktım. Tuhaf şeydi ve bu bana dokunmuştu.

Herkesin dilinde Orhan Veli’nin mısraları. Tuhaf olan, okulda hocalar da hep ona getirirdi sözü. Evet, herkesin dilindeydi fakat abartmıyorum ben bir tat alamıyordum. Basit geliyordu, bir şaşırtmaca muzipliği. Yahya Kemal, Ahmet Hâşim, Faruk Nafiz iç dünyama hitap ediyordu. Tanpınar da öyle. Cahit Sıtkı, Ahmet Muhip, Ziya Osman Saba, Asaf Halet okurdum fakat Orhan Veli şiiriyle aram iyi değildi.

İkinci bir skandal şuydu: Atilla İlhan’dan sonraki şairler de yokmuş kitapta. Milli Eğitim bizi onlardan da habersiz bırakmıştı! Şiirimizde yeni hareketler olduğunu sonradan anladık! Geç kalmamış, geç bırakılmışız!

1969-72 arası Necip Fazıl ve Sezai Karakoç okuyordum. Belirtmem lâzım: serbest şiiri yargılamazdım fakat bir alışma süreci geçti. Sezai Karakoç şiiri gittikçe sarıyordu.

Yalova kitabevinden Üvercinka’yı almıştım. Babamın hukukçu dostu Ziya ağbi gelmişti. Yirmi yıldır görüşememişler. Dersleri falan sordu. Şiir yazıyorum dedim hoşuna gitti. Ziya ağbi dedim olağanüstü şahâne bir şiir var: Mona Roza! Yüzünde bir tebessüm, memnun memnun bizimkilere bakıyor: Sezai benim ortaokul arkadaşımdır demesiyle ben başlıyorum sorulara. Bir muhabbet yayıldı odaya. Bizimkiler de şaştı kaldılardı.

1973 Kurbanında Ankara’ya dedemlere gitmiştim. Ahmet Bayazıt’a Sezai Karakoç’u ziyaret arzumu açtım. Ziyaretçi kabul eder mi diye de sordum. Maliye Bakanlığı’nda olduğunu biliyordum. İçi sevgi dolu, anlayışlı ve hilm sahibi Ahmet, “Beraber gideriz tabii ama bayramın ikinci günü Balin Oteli’nde bayramlaşmamız var orada seni tanıştırırım” deyince rahatladım.

On kişi kadar varız, az sonra heyecanla Sezai ağabey diye kalkıldı. Hepimizin ayrı ayrı bayramlarımızı kutluyor, rahmetli Ahmet adımı söyledi, şiirlerimin yayınlandığını belirtti, Sezai bey memnun oldum dedi. O gün o anlattı biz dinledik. Sık sık: ‘’Kesseler dönmeyecek adam lâzım!’’ diyor, sonra gözlüğünü düzeltiyor, aynı sözü tekrarlıyordu. İki üç defa oldu bu.

Bir ara Varlık dergi ve yayınları satışa çıkarılıyormuş, duyanınız var mı diye sordu. 5 milyon istiyormuş Yaşar Nabi. O gün için çok yüksek meblâğ tabiî. O kadar para olsa bizler kurardık, yayınevi gerekiyor, deyişindeki ciddiyet gözümün önüne geldi şimdi.

Orta boyda, kıvırcık saçlı (Monna Rosa’da geçer) vakarlı, resmî edalı fakat içtenliği de besbelliydi. Derin bakışları, ‘’biz Müslümanız biz idealistiz’’ bakıyordu adeta. Ben, tanımadan eserlerindeki içsesle tanış olmuştum, İslâmı öyle bir anlatışı vardır ki. Ben mahrum bırakıldığımız manâlara kavuşmayı yaşıyordum.

Sezai Karakoç’un Diriliş tezinde çağımıza daha derinden önerildiğini görüyordum. Bir ülkü olarak İslâm. İrade, azim ve sebat sahibi bir kişilikti gördüğüm o gün Ankara’da.

1974’de fikir suçlarına (!) da af çıkınca İstanbul’a döndü. İki ay boyunca bugün Sur’daki Ortadoğu İslâm Birliği için yazılarını yazdı. Ekim’de Diriliş’i yeniden çıkardı. Rahmetli Tahir Yücel ile gittik. O, beni hatırlattı. ‘’Evet tanışmıştık ama bir yıldır görüşmedik’’ dedi.

Dylan Thomas’ın bir şiirini verdiler. Çevirdim, yayınlandı.

Ruhu şâd olsun. Göründüğünden daha büyüktür.

Yeni Şafak Kitap Eki, Kasım 2021




Kaynak: Yeni Şafak Kitap Eki



YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI