Türkçede “atın dişine, güzelin başına bakılır” atasözü vardır. Eş seçerken, “fizik güzelliğinin yanında dindarlık ve güzel ahlakına bakmak gerekir demektir bu söz. “Yüz güzelliğine doyulur da huy güzelliğine doyulmaz” atasözü de eş seçiminde ahlakın önemini vurgular.
Allah’ın emri olan kadının tesettürü ve baş bağlaması, yüzlerce yıllık tarihi, çeşitliliği, şekli, düzenlenişiyle çeşitli anlamlar ifade eder ve giyenin dünya görüşü, varlık tasavvuru ve düzen fikriyle ilişkilidir.
İslam medeniyetinde, Anadolu’da gündelik hayatta Müslüman kadın ve kızlar tesettürü ve kullandıkları allı pullu, püsküllü, boncuklu, altın çelenkli başlıklar edebiyata da yansımıştır. Baş örtüsü ve başlıklar, hem tesettüre riayeti hem de giyimin en önemli kısmını oluşturur.
Giyim kuşam kültür ürünüdür. Divan şiiri de halk şiiri de aynı kültür kaynağından beslendiği için bu ortaklık şair ve ozanların ele aldıkları giyim kuşamın cins, işlev ve renklerini kültürün verdiği anlama göre seçmelerine neden olur. Fuzuli’de de Karacaoğlan’da da tesettür, giyim kuşam, başörtüsü ve renkler konusunda sözkonusu ortak özellikler görülebilir. Yeşilin murat, beyazın saflık ve kırmızının şiddet ifade etmesi gibi..
Örneğin Karacaoğlan şiirinde kadının baş örtüsü, yemeni, yaşmak, yazma, vala, peçe, poşu, nikap, hotoz olarak yer alır. Şair, başa takılan giyim unsurlarını, cinsi (ince), rengi (al), bağlanış şekli (devre bağlamak), işleviyle (mahreme karşı yüzünü örtmek, tesettür) ele almaktadır.. Müslüman kızlar, şiirinde, seherde açılan güle benzetilir, telli turnadan alınan tele döndürülür.
Göl kenarında boynunu uzatıp eşini arayan gövel ördek ile al valalı, yani tesettüre girmiş güzel kadın ve kızla arasında da bir ilişkilendirme vardır:
“Al valayla bağlamışlar başını
Hilâl sandım kirpiğini kaşığını
Uzatmış boynunu arar eşini
Gövel ördek gibi göl kenarında”
İslam sanatı ve edebiyatı sanatçı ve okuyucuyu Kalu Bela Günü’ne götürür: Tabiattaki güzellik “Ben sizin Rabbiniz miyim?” Sanattaki güzellik de bu soruya “Evet Allahım! Sen bizim Rabbimizsin!” demektir. Karacaoğlan, bu dört dizeyle geleneksel sanat felsefesine bağlılığını ifade etmiştir. Sevgili, gonca güldür. Sözleri baldır. Şiir, o gülün kokusunu dağıtma ya da paylaşma çabasıdır,
Şiirin öznesi Müslüman kadın olarak kara kaşlarının üstüne al vala giymiştir. Karacaoğlan, şiirinin öznesi kadının tesettürlü olmasına özen gösterir; Müslüman kadını, yüzünü al yeşil valayla bürümüş güzel olarak imgeleştirir.
“Alnına bağlamış sırmalı peçe
Çok güzeller sevdim emeğim hiçe”
O sevgili, göle inen telli turnadır. Göl, Kur’an’dır, İslam kültür ve medeniyetidir. Al-yeşil olan vala değil, kırmızı gülle yeşil yaprağıdır, misk ü amber kokan sevgilidir ve mevsim bahardır. Tabiat ile insan birbirine öyle bir bilinçle karıp katar ki Karacaoğlan; hangisi tabiattır; hangisi sevgilidir ayrıştıramayız. Çünkü kainat ve hayat insan için Allah’la iletişimdir.
Karacaoğlan’ın şiirlerinde mahrama (çarşaf) Müslüman kadının namahrem erkekle, güzel ile aşığı olsa bile) arasındaki iletişim aracıdır: Allah var, unutma Allah’ın kullarıyız, isyan edemeyiz.
Âşıkın sevdiğine gönderdiği gülün yerini telli mahrama alır. Telli mahrama uzağı yakın eden bir imgedir ama aynı zamanda bir sosyal mesafedir. Güzel ile sevdiği arasındaki uzaklık, sevgilinin teri, kokusu ile mahrama yakınlığına döner:
“Mestine de deli gönül mestine
Âşık olan gül gönderir dostuna
Telli mahramasın attı üstüme
Terlesen sevdiğim sil dedi bana”
Bu dünyada sevdiğinden ayrı düşen sevgili, öbür dünyaya, yârinin mahramasına, çarşafına, yağlığına sarılarak gitmeyi arzular:
“Benden selâm söyleyin kavli yalana
İnanmam ağalar yüzü gülene
Kefen kısmet olmaz güzel sevene
Beni yârin yağlığıyla saralar”
Kefen niyetine yârin yağlığına sarılmak, sevdiğine kavuşamamanın sitemini eden âşıkın, yâri ile yakınlaşmasının, bütünleşmesinin tek yolu, son çaresidir artık.
CUMHURİYET ŞİİRİNDE TESETTÜR VE BAŞÖRTÜSÜ
Cumhuriyet şiirinin öznesi olan kadın ve kızlarımız yine tesettürlüdür ve baş örtüsü takmaktadır. Ne var ki şair, şiirinin öznesi kadına sarkıntılık yapar, hatta saldırır.
Behçet Necatigil (1916 – 1979) Yaratış dergisinde yayımlanan (8 Ocak 1945) ki Ağıt şiirinde iffetten uzaklaşır, şiirinin öznesi Müslüman kadın karşısında yabancılaşmanın bocalamasını yaşar:
AĞIT
Kapalı kızlarda duygu yok mu,
Onların da canı çeker.
Rüyalarda belli oluyordu,
Bir erkekle beraber
Aynalardan, taraklardan çıkardım,
Kaşlar,. gözler, saçlar bütün eğreti.
Şeytana uydum herkes uyurken,
Bazı çareler öğretti.
Buldular, bıraktılar kolayca,
Arkadaşlarım - - belki haklı.
Kendimde boğdum her şeyi,
Cahil aklı.
Çirkin miydim, hayır, talihim yoktu belki.
Umitli, sadık, bekledi vücudum.
Seneler geçti geçti - -
Dal gibi kurudum.
Cumhuriyet şiirinin öznesi olan Anadolu kadını, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç şiir damarında verilen eserlerde saygın yerini korur.
Ne var ki Batıcı sanat akımına kapılıp yabancılaşan Attila İlhan (1925 – 2005) Ben Sana Mecburum kitabında Neden Kız kardeşlerim şiirinin öznesi Müslüman kadın karşısında yine saldırganlaşacaktır:
NEDEN KIZ KARDEŞLERİM
neden kız kardeşlerim
niçin saklanıyorsunuz
niçin peçelerin peştamalların arkasına gizliyorsunuz
nur yüzünüzü sık ve sert sıhhatli siyah saçlarınızı
cömert ağzınızı
neden kız kardeşlerim
hep böyle bir şeyden korkmuş gibi huzursuz
hep böyle bir şeye kızmış gibi öfkeli
acı ve alaca gözleriniz daima gölgeli
neden kız kardeşlerim
kim geçerse geçsin yanınızdan
ışığı kendinize haram ediyorsunuz
bir vücut noksanını saklar gibisiniz
utanıyorum utancınızdan
neden kız kardeşlerim
niçin saklanıyorsunuz
görmek istemez miyim hünerli ellerinizi
yastık örtülerine çitlembik gözlü kuşlar işleyen
çay takımlarına mor menekşeler
hercai menekşeler dizi dizi
kız kardeşlerim
görmek istemez miyim ellerinizi
buğday sularına batmış ölesiye ırgat
hızlı ve çabuk teknede hamur yuğururken
çamaşır günleri bambaşka hamarat
bir erkek eli kadar yiğit ve kararlı
dağ kuşlarının pen.esi gibi çevik
yırtıcı üstelik
çocuk doğururken
hem gözlerinizi de görmek isterim
ne zararı var
bütün kirpikleriyle üzerime açılsınlar
hem tüyleri yaldızlı boyunlarınızı
herhangi bir sokağı ilkbahar gibi bir anda şenlendiren
tepeden tırnağa çiçekli giyimlerinizi
alnınızdaki mavi damarcıkları da görmek isterim
her şeyinizi
BAŞÖRTÜSÜ DAVASI
Sanat edebiyat iktidarını ele geçiren Batıcılık, devletle milleti karşı karşıya getirip sık sık darbelerle baskı, yabancılaşma ve sömürüyü artırmıştır. Modernleşme, batılılaşma ve çağdaşlaşma söylemleriyle toplum mühendisliği yapılarak sistemli bir şeklide kültürümüz yıkılırken; bundan en çok Müslüman kadın mağdur olmuştur. Kılık kıyafet devrimi, sonunda Anadolu kadınının tesettürüne dayanmış ve başörtüsü sorunu yaratılmıştır. Okullarda ve üniversitelerde başörtüsü sorun haline getirilip kızlarımızın eğitim hakları ellerinden alınmıştır.
Sözkonusu başörtüsü davası da şiire yansımıştır. Arif Nihat Asya, Başörtüsü şiiriyle kızlarımızın başörtüsü davasına destek vermiştir.
BAŞÖRTÜSÜ
Ne demekmiş
“Yasak! ”
İşiniz mi kalmadı
Yapacak?
Ne diye karışırsınız
Saçımıza-başımıza,
Bizi oyuncağınız mı sandınız
Bakıp yaşımıza?
Sebebini anlatamayacağınız
Çocukça bir devrin hevesinden
Karşınızdaki en güzel portreleri
Mahrum ettiniz çerçevesinden!
Kim demiş, ki:
“Başörtüsüydü o! ”
Başımızın -renk renk-
Süsüydü o!
Altında saçlarımız,
Arkadan, ne hoş sarkardı;
Kimimizde -örgü örgü- sarmaşıklaşır...
Kimimizde, su olup akardı!
Şu, bu nâmına “Yasak! ” demiş
Bulundunuz, tezelden;
Ne olurdu, anlasaydınız biraz da,
Güzellikten, güzelden!
Siz, bizden değilsiniz,
Tanımıyoruz hiç birinizi,
Çekin başımızdan
Ellerinizi!
Bir gericilik tutturmuşsunuz;
Gericilik değil, Türk'ün köy modasıdır bu...
Üstelik, ninemizin başımızda
Taşıdığımız hatırasıdır bu!
Dediniz: “Çıkacak başınızdan
Başörtünüz! ”
Alın -öyleyse- onunla
Yüzünüzü örtünüz!
Tarihi şiir üzerinden okuyunca da Batıcıların İslamofobiye varan saldırganlığı tespit edilebilmektedir.
Yakın tarihte Batıcı sanat ve edebiyat iktidarının kültürümüzde yaptığı tahribat apaçık görülmektedir.
YORUM YAZ