Bugun...


NİYAZİ KARABULUT: Şehir ve estetik
Toplumsal hafıza, aidiyet, özgüven ve gelenek içinde varlığını korur. Gelecek ufku ise geleneği de aşan ama geleneğe referansla, tarihi süreklilik arz eden sağlıklı bakış açısıyla oluşturulabilir.

facebook-paylas
Tarih: 12-06-2022 16:42
NİYAZİ KARABULUT: Şehir ve estetik

"Şehrin dokusu yüzlerdeki çizgiler,

vücut hatları ve hatta alışılmış davranışlar gibi,

o şehri kuranlar ve o şehirde yaşayanlar

hakkında ipuçları verir."
- Sadettin Ökten

 

Şehirleri şehir yapan, şehirleri kalıcı kılan şehirlerin ruhu. Şehirde yaşayanların özne olmasıyla şehirler anlam bulur. Bütün kadim kültürler mekânla insanı buluştururken ikisini birbirine bağlayan bir bağ kurmuşlar; buna şehirlerin ruhu diyoruz. Şehirler bir manada insan ruhunun tecessüm etmiş hali. Yıllar, asırlar boyunca insanlar şehirleri şekillendirirken şehirler de insanlara bir ruh katmış. Tarihin akışı şehirlere belli misyonlar yükler. Bir anlamda şehirler tarihin bilincidir. Onda tüm bir geçmişin, hatıralarını ve hayat tarzlarının yansımalarını buluruz. Şehirler medeniyetlerin taşa toprağa dönüşmüş hali. Her uygarlık daha önceki kültür ve gelişmişlik seviyesi ile bulunduğu durumu meczederek tarihi akış içerisinde kendini yeniden üretir ve bunu şehirlerde tecessüm ettirir.

Mimari, sessiz müziktir. Her şehirde bu sesi duyarız, şehrin ruhu denilen şeydir bu, estetiktir, ruhu okşayan, yüreğe dokunan o şey... Maalesef yeni kentlerde gördüklerimiz estetikten oldukça uzak. Konunun uzmanı değilim, ama şehre dair, bir estetik duygumuz var. Güzeli çirkinden ayırt edebilecek bir estetik anlayışa sahibiz. Bir şeyin güzelliği konusunda karar vermek için uzman olmak gerekmiyor. Ruhumuzu okşayan mekanları ilk görüşte tanırız ve oralara aşık oluruz. Merv, Semerkand, Buhara, Balasagun, Samarra, Dimeşk, Venedik, Roma…

Mekânla sağlam bir bütünlük kurmamış olan ve mekânda ortaya çıkan doğal estetiği, insani estetikle buluşturmamış olan bir şehir, şehir niteliği kazanamaz. Yaşanabilir bir şehir oluşturmak için fiziksel ve çevresel zorluklar şehrimiz için en önemli iki konu. Bu mahalli zorlukların coğrafya olarak bize benzeyen başka ülkelerdeki şehirlerin incelenerek aşılması en basit yol olarak kabul edilebilir. Ancak bir şehrin kıdemi üzere bırakılması doğal bir tarihi akış olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, modernitenin imkânlarıyla yepyeni bir şehir idrakini oluşturmak daha makul olabilir.

Biz, mimarisiyle, bahçeleriyle, kapı tokmaklarıyla, içinde kendine has hayat sürülen konaklarıyla gelip geçen seyyahları kendisine hayran bırakan o yavaş şehri modernizme kurban ederken neyi kaybettiğimizin farkında mıyız? Kaybolan mahallemize, şehrimize, konaklarımıza bakarken kendi öz evladının mezarı başındaki dövünen bir anne gibi içlenmiyorsak bu şehre aidiyetimizi yeniden sorgulamalıyız. Dostoyevski, “Bir şehrin yerlisi olmak gidecek yeri olmaktır” der. Aslında bu yerlilik olgusu, şehre has özellikleri içinde taşımaktır. Dostoyevski’nin de kastettiği gidebilecek bir yeri/şehri olması, o şehre aidiyet duygusundan başka ne olabilir ki.

Yaşanılabilir bir şehir için kamusal alanlar, yeşil alanlar ve sosyal aktiviteler için mekânlar üretilirken dikkat edilecek birinci öncelik bütün bu yapılanların insan için olduğu gerçeğini akıldan çıkarmamaktır. Burada yaşanabilirlik adına en zor konu, fiziksel altyapılar çözümlendikten sonra bu mekânların estetik olarak insan ruhuna uygun hale getirilmesi, kısaca şehrin altyapısına insanların dâhil edilmesi surecidir. Şehirleri sadece değişik inşa malzemeleriyle, rastgele düzenlenmiş mekânlar olarak görmek yapabileceğimiz en büyük yanlış, hatta şehre ve insana karşı cürüm kabul edilebilir.  Yaratanın en güzel surette yarattığı insanın mekânı inşa eden ruhi arka planı ile mekânlar arasında bir irtibat yoksa şehir de olmaz. Şehir sizin ruhunuza dokunmazsa, siz kendinizi o şehre ait hissedemezsiniz.

Günümüz şehir plancılarının en fazla dikkat edeceği konu şehrin sakinlerinin mutluluğu olmalı. Kadim şehir, buna dikkat ederdi. Kadim şehirde metafizik ile fizik buluşurdu, her mekânda, sizi kendisine çeken bir ruhtan bir estetikten hissenizi alırdınız. Aynı şekilde fiziki mekân, estetik uyum içinde üretilirdi. Yakın geçmişte şehir planlaması trafik hareketliliği üzerinden yürütülürken günümüzde şehirde yaşayan insanların mutluluğu, sosyal kaynaşma ve mekânın duygusu gibi ölçülemeyen kavramlar üzerinden değerlendirilmeler ön plana çıkmakta. Artık bir şehirde yaşayanlar aidiyet ve yaşanabilirlik kavramları üzerinden şehre bakıyorlar. Bu durum ister istemez estetiği dikkate almamızı zorunlu kılıyor.

Mekân duygusu,  daha farklı bir ifadeyle şehrin ruhu bir şehrin yaşanabilir olmasında en büyük amillerden birisidir. Şehir ya da mahalle ambiyansının insan üzerindeki etkisi bir kelimeyle açıklanabilir: kültür. Başka bir deyişle yerin kültür ile uyumlu bir mekân haline gelmesi sakinlerin o mekânı sahiplenmesi ile sonuçlanmaktadır.  Ait olma duygusu ve şehir ruhu diyebileceğimiz toplumu oluşturmak biraz şehrin estetik yanıyla ilgilidir. Bu saydıklarımız yaşanabilirliğin de önemli sebeplerindendir. Yenilenen şehrin mahallelerinde yaşayan sakinlerin yaşadıkları mekânı sahiplenmeleri ve gelecekte de orada yaşamak istemelerinin sağlanması için yapılaşmanın insan ruhuna uygun tasarlanması, şehirle eş zamanlı insanın da inşası demek.

Sosyal bileşenlerin altyapısını oluşturan mekânların yani sosyal ve kültürel aktiviteleri destekleyen alanların sahip olması gereken bazı özellikler vardır. Bunlar; topluluk ve aidiyet ruhunu barındırmaları, estetik bir görselliğe sahip olmaları, kolay erişimli mekânlar gibi hususlardır. Toplumsal hafıza, aidiyet, özgüven ve gelenek içinde varlığını korur. Gelecek ufku ise geleneği de aşan ama geleneğe referansla, tarihi süreklilik arz eden sağlıklı bakış açısıyla oluşturulabilir. İnsan gözü dairevi şekilde yaratıldığından baktığı objelerde ve manzarada kavisli olan şekiller, kubbe, kemer, niş gibi unsurlar göze daha estetik gelmektedir. Hâlbuki günümüz şehirlerini oluşturan dikey mimari keskin çizgilerini ruhumuza saplayarak bize acı çektirmektedir. Bu özellikleri taşımayan şehirler ve mekânlar zayıf ya da negatif mekân duygusuna neden olurlar. İçinde yaşayanları melankoliye, pesimist düşünmeye sevk ederler.

İnsanların şimdi yaşamak istedikleri ve gelecekte de yaşamak isteyecekleri yerleşimler oluşturmak adına, günümüz yenileme projelerinde konut ihtiyacı kadar önemli olan yaşanabilir sosyal alanların estetize edilmiş oluşudur. Belli niteliksel özellikleri taşıması beklenen kamusal alanlar aslında içinde insanlar var oldukça yaşanabilir olacaklardır. Medenileşmeyi binalardan ve yollardan ibaret kabul eden anlayış, asıl medeniyetin insanlar arası ilişkiler olduğunu kabul etmekte zorlanıyor. İnsanı merkeze alan estetik kamusal alanlar, şehirlerimizi geleceğe taşıyacak ve gelecekte de yaşanılabilir olmasını sağlayacaktır. 

Geleceğin şehrini bu günden tasarlamak bu günün imkanlarıyla zor olmaz. Geleceğin şehrini tahayyül ederken, insan ruhunu sıkıntıya sokan, o ruhla yabancılaşan bir şehir olarak düşünerek inşa etmek, hatta insanı dikkate almadan planlamak geleceğe ihanet kabul edilebilir. Hatta bir şehrin geleceğini planlamakla bir ülkenin geleceğini planlamak eşdeğer görülebilir. Günümüzde yaşanılabilir şehirler oluşturmak ve bu şehirleri geleceğe taşımak adına sürdürülebilir projeler üretmek önemli bir adımdır. Şehir başlı başına bir yapı ve inşa sürecidir; fakat insan unsurunu dikkate almadan şehir planlanamaz. Tüm estetiğiyle bir hayat sahası tasarlanırken mimari ve hayal gücünün imkânları bir araya getirilerek mekân denilen zemin üretilir. Sıkça söylenildiği üzere her şehir bir ruha sahiptir. Niçin şehirler söz konusu olduğunda daima bir mekân nostaljisinden söz ediyoruz? Meydanlar, binalar, sokaklar konuşur, efsaneler üretir, hatıralar barındırırda ondan. Şehrin yolları, caddeleri, sokakları bizi geçmişten alıp geleceğe götürür. Ve her şehir kendi ruhuna uygun insanı yetiştirir.

Şehri ruhsuz bir şekilde şekillendirmeye yeltenmek insanın aymazlığı olarak lanetlenecek yıllar sonra. Kültürü olan, medeniyetin taşıyıcısı olan şehirler ise idrak kanallarımız açık olduğu sürece bizi şekillendirecektir. Kadim şehirle modern kent arasındaki fark budur. Şöyle dünya şehirlerine bakarsak, medeniyet kuran şehirler var; Medine gibi, Roma gibi. Kültür üreten şehirler var. İstanbul gibi, Buhara gibi, Semerkant gibi, Kahire gibi, Kurtuba gibi… Birde yerden bitme şehirler vardır. New York gibi, Las Vegas gibi… Şehrini yenilemiş, ama bu süreçte şehir kültürünü korumuş toplumlar, şehrin ruhuyla devam edecekler. Ama kendi şehirlerini tasfiye edenler, kendi şehirlerinin ruhuna nüfuz edemeyenler geleneklerini ve geleceklerini kaybedecekler.






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI