Bugun...


ÖMER ERTÜRK: Osman Turan’ın Diriliş Davasına Katkısı
Sezai Karakoç’un 1966 yılında Diriliş dergisinde yayımlanan yazılarından meydana getirilen “İslâmın Dirilişi” isimli kitabı 1967 yılında mahkemece toplattırılır. Toplatma gerekçesi irticadır.

facebook-paylas
Tarih: 30-12-2021 21:38
ÖMER ERTÜRK: Osman Turan’ın Diriliş Davasına Katkısı

Sezai Karakoç’un 1966 yılında Diriliş dergisinde yayımlanan yazılarından meydana getirilen “İslâmın Dirilişi” isimli kitabı 1967 yılında mahkemece toplattırılır. Toplatma gerekçesi irticadır.

Ertesi gün bu haber Bugün gazetesinin manşetinde “Müslümanlara Fikir ve Vicdan Hürriyeti Yok mu?” başlığıyla yer alır. Gazete, olayı kamuoyuna duyurmakla kalmamış sonraki nüshalarında bir de anket yayımlamıştır. “Sezai Karakoç’un son eseri için ne diyorlar?” başlığıyla 24, 25, 26 Ekim 1967 tarihlerinde üç gün arka arkaya yayımlanan ankette birçok insanın görüşüne yer verilmiştir. Ancak davayla ilgili en hacimli ve ateşli savunmayı Prof. Dr. Osman Turan yapar.

Önce 1 Kasım 1967’de Büyük Doğu dergisinde “Diriliş” başlıklı bir yazı kaleme alan Turan, daha sonra 5 Kasım 1967’de Yeni İstanbul gazetesinde “İslâmın Dirilişi ve Bilmez Kişiler” başlıklı bir makale yazar. Bu iki yazıdan dolayı mahkemenin seyrine etki ediyor bahanesiyle Osman Turan da davaya dâhil edilir. Daha sonra bu davaya Sezai Karakoç’un “Yazılar” kitabı da eklenir. 1967 yılında başlayan bu davalar uzun yıllar sürer. Bu sebeple, Karakoç, mahkemelerde bulunmak için İstanbul’a gidip gelmektedir.

Sonunda, Karakoç’a İslamın Dirilişi davasında bir yıl, bir ay on gün mahkûmiyet; bir yıl da sürgün cezası verilir. Yazılar davasında da altı ay hapis cezasına çarptırılır. Ancak, bu ceza paraya çevrilir ve tecil eder. Mahkeme kararı Karakoç’a tebliğ edilmemiştir. İstanbul’da, Ergani’de daha başka yerlerde aranmaktadır, O ise Ankara’da memuriyete devam etmektedir. Karakoç için verilen bu mahkûmiyet ve sürgün cezaları, kendisine tebliğ edilmediği için, birkaç yıl sürüncemede kalmış ve nihayet 1974’teki genel afla ortadan kalkmıştır.

Biz bu makalede dava sürecini gerekçelerini ve Osman Turan’ın tutumunu, davaya karşı kullandığı argümanları ve kaleme aldığı iki yazıyı kritik etmeye çalışacağız.

Giriş

Sezai Karakoç, 1933 yılı Mayıs’ında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde dünyaya geldi. Liseye kadar olan öğrenim sürecini, Diyarbakır, Maraş ve Gaziantep’te tamamlayan Sezai Karakoç, üniversite öğrenimini ise Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye bölümünde tamamlamıştır. Düşünceleri ortaokul yıllarında şekillenmeye başlayan Karakoç’un, ilk şiiri on yedi yaşında yazmış olduğu “Sabır” adlı şiirdir; bu şiiri Büyük Doğu dergisinde Mehmet Leventoğlu müstear ismiyle yayımlanmıştır. Üniversite yıllarında Büyük Doğu’yu ve Necip Fazıl Kısakürek’i sık sık ziyaret etmiş ve bir süre de bu derginin sanat köşesini yönetmiştir[1].1

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin malî şubesinden 1955 Eylül’ünde mezun olan Sezai Karakoç, artık hayatının fırtınalı ve önemli bir dönemini geride bırakmış olarak yeni bir geçiş döneminin eşiğine adım atmıştır. İyice belirginleşen şair kişiliği ve olgunlaşan düşünceleriyle, bir şairin (Yüksel Peker) dediği gibi: “Sur sesiyle birlikte diriliş havarileri/ Sonsuz atlarıyla ufuklarda görünür” artık[2]. 2

Mezun olduktan sonra, mecburî hizmetinin de icbarıyla 30 Kasım 1955 yılında Maliye Bakanlığı’nda göreve başlar. İlk görevi Hazine Genel Müdürlüğü Dış Tediyeler Muvazenesi bölümünde olur. Bakanlıktaki bu memuriyetin bir istikbal vaat etmediği gerekçesiyle maliye müfettişi yardımcılığı sınavına girer. İmtihanı kazanıp 11 Ocak 1956’da adı geçen göreve başlar. Karakoç, 3 Şubat 1959’da İstanbul’da gelirler kontrolörü olur. Bu yılın sonlarında bir ara Ankara’ya çağrılır ve Yeğenbey Vergi Dairesi’nde çalışır ve akabinde ise tekrar İstanbul’daki vergi kontrolörlük görevine döner. Görevi gereği çıktığı turneler sayesinde Anadolu’yu gezme ve tanıma imkânına sahip olur.3

1960-1961 yıllarında askerlik hizmetini, yedek subay olarak Ağrı’da tamamlar. (Silahaltına alınma: 01.07.1960, yedek teğmen rütbesiyle terhis: 30.12.1961) Askerlik sonrası eski memuriyetine devam eder ancak, 21 Haziran 1965’te istifa ederek resmî görevinden ayrılır. 1971 yılında, tekrar bakanlıktaki görevine döner ve gelirler kontrolörü olur. Daha sonra Gelirler Genel Müdürlüğü İdarî Davalar Müşavirliği görevini yürütür. Bu sırada tayinini İstanbul’a aldıramayınca, devlet memuriyetinden tekrar istifa eden Karakoç. 1973 yılından bugüne, hiçbir resmî görev almamıştır.4 Yazı hayatına çok genç yaşta başlayan Karakoç, 1960 yılı Nisan’ından itibaren Diriliş dergisini çıkarmaya başlar. 1960’lı yıllardan itibaren çeşitli aralıklarla 1990lı yılların başına kadar toplam 396 sayı yayımlanmış olan Diriliş dergisi, yedi dönem hâlinde; bazen aylık, bazen haftalık periyotlarla, kimi zaman da günlük gazete formatında yayın hayatını sürdürmüş, bir tavır ve düşüncenin, estetik bakış açısının ve edebiyat anlayışının bir sembol ismi5 olmuştur. Yazarlığı sadece Diriliş’te devam etmez. 1963-64 kışında Eminönü Vergi Dairesinde görev yapan Sezai Karakoç, devlet memuru olmasına rağmen, 16 Aralık 1963’ten itibaren Yeni İstanbul gazetesinde “Karakoç” imzasıyla yazılarını neşreder.6 1966 yılı başlarında, Sezai Karakoç, umutsuzluktan, bir şey yapamamanın verdiği çaresizlikten hiçbir şey yapamayacağını bile bile, memleketi olan Ergani’ye dönmeye karar verir. Ancak, arkadaşı Mehmet Emin Erol, bu düşüncesinden caydırarak kendisine ödünç para verir ve o zamana kadar orda burada yayınlanan kitaplarını yeniden basmasını önerir. Bunun üzerine, Karakoç, Ergani’ye gitmekten vazgeçer, ama aldığı parayla kitaplarını basmak yerine Diriliş dergisini çıkarır.7 Makalemizin konusunu oluşturan ve 1967 yılında toplatılacak olan “İslâmın Dirilişi” isimli eserindeki yazıları bu dönemde dergide yazdığı başyazılardan oluşur8 . Kitap basıldıktan kısa bir süre sonra irtica gerekçesiyle toplanır ve Karakoç mahkemelik olur. 1. Diriliş Düşüncesi Türk-İslâm coğrafyasında geçmişten bugüne birçok düşünür yetişmiştir. Bu düşünürlerin hemen hepsi geçmiş-şimdi-gelecek arasında olumlu veya olumsuz bir köprü görevi görmek istemişlerdir. Sezai Karakoç ve düşüncesi de bu zikredilen düşünürler içerisinde şüphesiz ki son derece önemli bir yer tutmaktadır. Bu düşünceye tarihî bir arka plan arandığında ise, mam Gazzalî’nin ortaya koymuş olduğu İhyâ hareketi ile Sezai Karakoç’un diriliş düşüncesi dışarıya karşı verilmesinden çok bizzat kendi içerisindeki probleme odaklanması bakımından adeta tarihî bir çizginin devamı gibidirler. Diriliş düşüncesi “geçmiş”in neliği problemini tartışırken, aynı zamanda geçmişin olduğu gibi yok sayılmasının neden olduğu sorunlara bir çözüm araması bakımından geçmişten günümüze durmaksızın seyredip gelen bir tarihin bugünkü parçasıdır adeta. Ancak bu düşünceyi, geçmişe özlem duyan şimdiyle bağ kuramayan bir tasavvur olarak düşünenler de vardır. Karakoç’un “Diriliş, geçmişin tekrarı değil yeni bir oluştur. Ama köksüz, temelsiz, geçmişle ilintisiz anlamında değil, eskimez bir yeniliği özünde barındırması anlamında yeni bir oluş. İnsanlığı, saptığı ana çizgisine döndürüş ve bu dönüşteki birikimle tohumlaşma ve ilham kazanma birikimiyle yeni bir mayalanıştır.”9 tanımı aslında Dirilişin, şimdinin varlık iddiasını geçmişin sağlam köklerine bağlama gayreti olduğunu göstermektedir.

Elbette Karakoç bu idealin gerçekleşmesinin merkezine İslâm inancını yerleştirmektedir. İslâm dünyasındaki yıkımın asıl sebebinin Müslümanların İslâm’a sırt dönmesine bağlayan Karakoç, bunu izah ederken “Müslümanlar Kur’ân’dan uzaklaştı uzaklaşalı gün yüzü görmediler. İnsanlık, aya çıksa, Zühre’yi bir martı gibi avlasa, Merih’ten petrol getirse, Kur’ân’a dönmedikçe ruh yıkıntısını, çöküşünü durduramayacaktır.”10 der ve bu krizin çözülmesi için amasız fakatsız yeniden İslâm inancına dönmeleri gerektiğini savunur. Diriliş düşüncesi İslâm inancını merkezine almakla beraber bu salt fıkıh ve kelâm bilgisi olarak algılanmamalıdır. Sezai Karakoç, İslâm inancının, somut veya soyut hayatın her alanına müdahale etmesi, eşyanın hakikatini ortaya çıkarması ve toplumun bunu idrak etmesini sağlaması görevi olduğunun da bilincindedir. Bu sebeple sanat, düşünce, mimarî vb. her alan İslâm’ın birebir muhatabıdır. Bu sebeple Karakoç, bu işin gerçekleşmesinin birinci şartı olarak İslâm aydınını görür çünkü; “Dünya görüşü yıkılmış, inançları temelinden sarsılmış, hayat üslubu el çabukluğuyla bir çırpıda değiştirilmiş bir aydın sınıfı doğurulmuştur İslâm dünyasında. Bunlar doğuya olan imanlarını, anlamına ermeden kolayca batıya çevirmiş, ruhça köleleşmiş, zihince tükenmiş, duyguca tıkanmış, iş ve hareket planında büzülmüş bir tip karakterin insanları”11 olmuşlardır. Ve bunların bu haldeyken toplumu yeniden doğruya çağırmaları mümkün değildir. Bu sebeple kendi inanç ve düşünce dünyasına dönmüş kendi geçmişinden ilham alan ve bunu topluma aşılayacak bir aydının gelmesi mutlak ve birinci şarttır. Bunun dışında, inanışta da bir diriliş gerekmektedir. Batı’nın türettiği materyalizm, marksizim vb. ideolojiler hem kendilerini hem de İslâm toplumlarını Tanrı’dan uzaklaştırmıştır. Bu da inançsız bir çağ ve inançsız bir insan doğurmuştur. Oysa “Allah’a inanmayan bir çağ, ölü bir çağdır.” diyen Karakoç, Çağ’ın da insanın da ancak Allah’a inanmakla inancına sadık kalmakla dirilebileceğine inanmaktadır. Bu sebeple Batı ideolojilerine karşı sırt dönülen İslâm inancına yeniden sarılınmalı ve onun gerekleri maddi-manevi her yönden yerine getirilmelidir.12 Düşünce ve inançta diriliş gerçekleştikten sonra, bu, sanat eserlerine de işleyerek gerçek bir İslâm insanı ve İslâm toplumu doğmuş olacaktır. Bu Sezai Karakoç’un özelde İslâm âlemi genelde insanlık için çözüm reçetesi mahiyetindedir. Tam bu noktadan hareketle Sezai Karakoç kaleme aldığı hemen her yazısında da bu konuyu işler. Toplam elli yedi eser kaleme alan Karakoç, eserlerinin tamamında Diriliş düşüncesini ve dolayısıyla İslâm inancını işlemeyi kendisine bir görev olarak addeder. İslâm’ın Dirilişi isimli eserindeki bölümler göz önüne alındığında, Karakoç’un aynı zamanda bütün insanlığın kurtuluşu olarak da Diriliş düşüncesini gördüğü anlaşılır. 2. İslâmın Dirilişi Davası Konunun tam anlaşılması adına, zikredilen eserin anahatlarıyla bilinmesi gerekmektedir. Karakoç bu kitapta topladığı yazılarını, Diriliş dergisinin ikinci dönemi olarak bilinen ve Mart 1966- Nisan 1967 yılları arasında toplam 12 sayı çıkan başyazılardan almıştır. Kitaptaki ilk yazısını “İslâmın Dirilişi” başlığıyla Nisan 1967’de, yani derginin II. Sayısında “Diriliş” imzasıyla kaleme almıştır.13 Derginin 2. sayısından itibaren 9. sayıya kadar kitaba aldığı yazıların tamamı “İslâmın Dirilişi” başlığıyla ve “Diriliş” imzasıyla çıkmıştır. Dergi 10-11-12. sayılarını Ocak-Şubat-Mart olarak tek sayıda toplamıştır. Karakoç, kitaba aldığı buradaki yazsının başlığını diğer yazılarından farklı olarak “İslâmın Çağrısı” diye atmış ve “Müslümana Çağrı”, “Yahudiye Çağrı”, “Hristiyana Çağrı”, “Doğululara ve Afri12 Sezai Karakoç, “Ruhun Dirilişi” , (Diriliş Yayınları, İstanbul 2013), s. 48 13 Sezai Karakoç, “İslâmın Dirilişi” Diriliş dergisi, Cilt II, S 2, (Nisan 1966) s. 3 148 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan kalılara Çağrı”, “Din ve Tanrıtanımazlara Çağrı”14 alt başlıklarıyla tamamlamıştır. Alt başlıktaki yazıları da kitaba münferit olarak almış ve böylece kitap toplamda on üç yazıdan müteşekkil basılmıştır. 1967 yılında dergi kapandıktan sonra, Sezai Karakoç derginin bu döneminde yayımladığı yazılarını kitaplaştırır. Bu kitaplarından biri de “İslâmın Dirilişi” isimli eseridir. Fakat yedi ay sonra 17 Ekim 1967’de yazara dava açılır ve kitap toplattırılır. Bugünden bakıldığında İslâmî entelektüelin yükselişi olarak okunabilecek olan bu kitabın toplatılmasının gerekçesi, devletin iktisadî, siyasî ve hukukî temellerini dinî esaslara isnat ettirmeye çalışması olarak açıklanır.15 163. madde16ye isnaden açılan davanın gerekçesi her ne kadar laiklik temeli üzerinden inşa edilmiş olsa da aslında sorun tam da kitabın ismi ve içerisinde zikredilen isimlerdir. Bugün gazetesi olayı ertesi gün manşetine taşır. Müslümanlara Fikir ve Vicdan Hürriyeti Yok mu başlıklı yazıda olay şöyle anlatılır: “S. Karakoç’un kitabı bilirkişilerin hışmına uğramış ve toplatılmıştır. Tanınmış İslamcı yazar M. Sezai Karakoç’un “İslâmın Dirilişi” adlı eseri Prof. Sulhi Dönmezer, Prof. Sahir Erman ve Prof. A. Önder’den müteşekkil bir ehl-i vukuf heyetine tedkik ettirilmiş, bu bilirkişiler de eserin laikliğe aykırı olduğu kanaatine varmışlardır.17 Eser bu heyet tarafından 163. maddenin kapsamına girdiği kanaatiyle toplatılmaya uygun görülmüşse de bu kararın aslında hukukî değil hissi bir karar olduğu daha sonra bilirkişi heyetine atanacak olan Zeki Velid Togan’ın şu ifadelerinden anlaşılmaktadır: “Sezai Karakoç’un İslâmın Dirilişi ismindeki eserine ait davada, bilirkişi sıfatıyla bulunmuştum. Bu ayın 4’ünde Afganistan’da yapılacak bir ilmî araştırma seyahatine katılacağımdan mahkemenizin duruşma14 Sezai Karakoç, “İslâmın Çağrısı” Diriliş, Cilt II, S 10-11-12, (Ocak 1967), 3-9. 15 Ali Öz, “İslâmın Dirilişi Kitabı Etrafında”, Dünya Bülteni, (4 Nisan 2016) 16 163. Madde ile ilgili ayrıntılı bilgi için bknz: Bayram Ali Çetinkaya, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İslâmcı Başbakanı: Şemsettin Günaltay, Eskiyeni dergisi, Sonbahar 2007, S 7, s. 84-86. 17 Karataş, Doğunun Yedinci Oğlu, 93. 149 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan sına iştirak edemeyeceğim. 66 sayfa tutan bu eseri dikkatle tetkik ettim. Bunda bir suç unsuru görmedim. Eser sahibi vâzıh olarak İslâm âlemindeki müslüman kardeşler, Seyyid Kutup, Necip Fazıl, nurculuk, Mevdudî gibi cereyanlara karşı sempatisini belirtmişse de bunu kendisinin derûnî temayülü olarak anlatmıştır. Bunlar için ayrı bir propaganda da bulunmamıştır. Asıl bu tür davaları açıken telkin etmekte olan Necip Fazıl ve Mevdudî gibi şahsiyetler ortada dolaşmakta olduğu halde onların eserlerine karşı sempatisini izhar eden Sezai Karakoç bu kitabı yüzünden takib edilemez fikrindeyim. Hele kitabın 52-66 sayfalarında yazdıkları tamamıyle bir fikir mahiyetini taşımaktadır. Bunları arz eder, bilvesile saygılar sunarım.”18 Kitabın toplatılmasında Bugün gazetesinin 24,25, 26 Ekim tarihlerinde yaptığı ankette fikir beyan eden son derece önemli isimler yer alır. Bunlardan bazıları; Hüsnü Dilekçigil(Kayseri Senatörü), Mehmed Akif İnan, Ali Gürbüz, Osman Turan vb.dir. 2. Osman Turan’ın Davaya Bakışı Davaya dair birçok önemli isim, gerek yapılan anket gerek köşe yazılarıyla olay hakkında fikir beyan etseler de o dönem AP’den henüz ihraç edilmiş olan Osman Turan en ciddi eleştiriyi yapar. Önce 1 Kasım 1967’de Büyük Doğu dergisinde “Diriliş” başlıklı bir yazı kaleme alır. Ardından 5 Kasım 1967’de bu kez doğrudan bilirkişi heyetinde yer alanları hedef alarak Yeni İstanbul gazetesinde “İslâmın Dirilişi” ve “Bilmez Kişiler” başlıklı bir yazı daha kaleme alır. Biz burada bu yazıları vererek bir kritiğini yapacağız. Turan, Büyük Doğu’da kaleme aldığı iki paragraflık yazısında şunları söyler : “Sezai Karakoç’un İslâm’ın Dirilişi adlı eseri yalnız İslâm’ın değil, aklın uyanışı ve medeniyetin dirilişi hakkında da yüksek bir fikir ve (sentez)in mahsulüdür. Bir hâkimin ve bazı (prof)ların raporu ile bu eseri yasak etmeleri Üniversitenin nasıl bir ilim, fikir ve dava kısırlığı içinde bulunduğunu, memleketin de ne derece ağır bir buhran içinde kıvrandığını gösteren yeni bir delil18 Öz, “İslâmın Dirilişi Kitabı Etrafında” 150 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan dir. Bununla beraber, bu yasaklama hadisesi Türkiye’de genç bir mütefekkirin mevcudiyetini meydan koymuş ve eserin yayılmasına yarayarak sahibini kahramanlık seviyesine çıkarmıştır. Ben dahi az tanıdığım bu gencin kudretini, bu hadise sayesinde okuduktan sonra öğrendim. Bütün ilmi kanaat ve hüviyetimi kullanarak söylüyorum ki, Türkiye’de milli dava ve medeniyet meselelerini kavramak bakımından bu eser müstesna bir mevki kazanmıştır. Medeniyet meselelerini anlayamayan prof.ların böyle bir rapor vermelerini mazur görebiliriz. Hatta, bunun yabancı dillere çevrilmesi dahi bir ihtiyaç olacaktır. Bu sebeple kasıtları ne olursa olsun bu eseri yasak edenler medeniyet davamıza hizmet etmiş ve teşekkürlerimizi hak etmiş bulunuyorlar. Bu hadise de her türlü tahribe rağmen milletimizin ne derece velüd bulunduğuna dair imanımızı bir kere daha teyit etmiştir.”19 Sezai Karakoç’un “Diriliş” düşüncesini inşa etmek için en önemli gördüğü sac ayağı şüphesiz “Türk-İslâm Aydını”dır. Son iki yüz yıldır, kendi medeniyetine sırt dönmüş, kendi hakikatini görmezden gelmiş, dolayısıyla medenileşmeyi hep başka kapılarda aramış olarak tasvir ettiği “aydın”ı kendisine açılan bu davaya dair Osman Turan’ın tespitleri de doğrulamaktadır. Batı’nın içimize soktuğu düşünceleri kimi zaman hiç sorgulamadan, kimi zaman sorgulasak bile yine kabul eden aydın profilimiz, söz konusu kendi inanç ve medeniyeti olunca kılı kırk yaran bir hassasiyet göstermesi bu davanın açılmasının da bir göstergesidir. Ve fakat Osman Turan’ın burada ifade ettiği, Sezai Karakoç ve eserini mahkûm etmek isterken onu yüceltmiş ve Türk toplumuna tanıtmış olmaları, medeniyet ve inanç noktasında bir hizmet olmuştur. Osman Turan’ın, Yeni İstanbul gazetesinde kaleme aldığı yazı bu denli yumuşak değildir. Yazı daha başlığında tavrını çok net bir şekilde ortaya koymuş ve muhattaplarını adeta cehaletle itham etmiştir. Makalesinin girişinde, davadan haberdar olduktan sonra eseri 19 Osman Turan, “Diriliş”, Büyük Doğu, (1 Kasım 1967), 16. 151 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan okuduğunu ifade eden Turan, eserin değil bizzat bilirkişi heyetinde yer alan üç profesörün laikliğe aykırı hareket ettiklerini belirtir.20 Üniversitelerimizde ilim ve fikir kısırlığının derecesini iyi bildiğimiz, çok defa lâikliğin din düşmanlığı manasında zorlandığını, milli mefkûrenin yerini de “Devrimbazlık” ve sokak solculuğu modasının aldığını gördüğümüz halde lâiklikle hiçbir münasebeti bulunmayan böyle garip bir hükmün verileceğini ve bu kadar hakikate aykırı bir harekete cesaret edilebileceğini asla düşünemiyorduk. Bu sebeple genç yazarın, derin bir dini hassasiyetle veya bazı fikri zaruretlerle, lâikliğe aykırı fikirler ileri sürdüğü veya böyle bir tefsire fırsat verdiği kanaatini taşıyordum.21 diyen Osman Turan, eseri okuduktan sonra, işin hiç de kendisinin düşündüğü gibi olmadığı, bilakis üniversitenin kurak, verimsiz ve düşünce bozukluğu içinde olduğunu fark ettiğini belirtir. Ayrıca Sezai Karakoç gibi bir mütefekkirin bu topraklarda yetişmiş olmasını da yarına dair bir umut olarak telakki eder. Türkiye’de millî birlik ve nizâma, kültür, ahlâk ve mefkûremize karşı her türlü tahribata imkân hazırlandığı, komünizm fesadı vatanımızı “Nazım Hikmet’in memleketi” haline getirmek için sokaklara taştığı bir zamanda din üzerinde marazi bir hassasiyet “İslâmın Dirilişi” adlı eseri mahkûm etmek istemiştir. Kör bir “Devrimbazlık” şuursuzluğuna veya komünist fesadına düşenler hâlâ din düşmanı bir laikliği yürütmeğe uğraşarak kendileri ile birlikte milletimizi de intihara hazırlamak gayretindedirler. Tahsil ve terbiye müesseselerini, matbuat ve neşri vasıtalarını ele geçiren Devrimbaz, solcu ve din düşmanları, birçok hadiselerin gösterdiği üzere, hukuku da alet etmek imkânını bulmuş; milliyetçi ve dindarların mahkûmiyetine, komünist ve bozguncuların esaretine çalışmış ve muvaffak da olmuşlardır.22 Tespitiyle adeta milliyetçi-muhafazakâr 20 Osman Turan, “İslâmın Dirilişi ve Bilmez Kişiler”, Yeni İstanbul gazetesi, (5 Kasım 1967). 21 Turan, “İslâmın Dirilişi ve Bilmez Kişiler”. 22 Turan, “İslâmın Dirilişi ve Bilmez Kişiler”. 152 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan düşüncenin laiklik adı altında yok edilmeye çalışıldığı ve buna karşılık komünizmin daha fazla imkâna sahip olarak sesini ve varlığını yükselttiğini dönemin bir mütefekkiri olarak ortaya koymuştur. Çoğu davada bilirkişi olarak atananların, aslında milletin menfaatini ve hakkını korumaktan çok, buna tecavüz eden ve hatta bu bilirkişilerden bazılarının başka hesaplar adına çalıştığını ve milletin, memleketin, hukukun temellerini dinamitleyerek aslında bilmezkişilikleriyle memleketin aleyhinde kararlar verdiklerini belirtir. Bu eserin yasaklanmaya çalışılması, tarih ve medeniyet namına bir şey bilmeyenlerin ve bunun adına bir adım atmayanların, bu yaptıklarının memleket adına acınacak bir hal olduğunu belirten Turan, yine de tüm yapılanların medeniyetin aleyhine değil lehine olduğunu şu sözleriyle belirtir: “Fakat hangi sebeple olursa bu takip ve yasaklama hadisesi eserin bütün memlekete yayılmasında ve Türkiye’de genç bir mütefekkirin tanıtılmasından başka bir netice vermemiştir. Bu münasebetle zuhura gelen ilahî tecelliye hayran olmamak ve buna, kasıt veya gafletle, hizmet edenlere müteşekkir olmamak mümkün değildir. Gerçekten “biz dinimizi bazen onun düşmanlarıyla teyit ederiz” ayetinin yeni bir tecellisiyle karşılaşmış bulunuyoruz.”23 Sezai Karakoç İslâm’ın dirilişini beşeriyetin kurtuluşu için bir çare olarak ileri sürmekle haklı bir görüşü temsil eder. Zira materyalist bir inkişafla muvazeneyi bozan Avrupa medeniyetinin, kendisiyle birlikte, dünyayı da bir infilakla felakete düşürmesi korkusu artık cihan şümul bir his halini almıştır. Genç yazar, selefleri sayılan Meşrutiyet devri din âlimleri gibi, İslâm’a sarılırken de taassuba saplanmamakta, modern ilim ve felsefenin İslâm ruhu ile disipline alınmasını, bu sayede şark-garb arasında bir bağ ve ahengin sağlanmasını mümkün görmektedir. Nitekim Ortaçağların karanlığı da İslâm medeniyeti sayesinde aydınlanmış; Avrupa medeniyeti de 23 Turan, “İslâmın Dirilişi ve Bilmez Kişiler”. 153 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan aşı ve kaynağını oradan almıştı.24 diyen Osman Turan, yıllar sonra birçok eser verecek olan ve bunları “Diriliş” fikriyle ortaya koyan Sezai Karakoç düşüncesinin daha o günlerde sadece Doğu’ya veya İslâm âlemine değil Batı’ya da bir kurtuluş olacağını açıkça ortaya koymuş oluyordu. Batı’nın ve Rusya’nın Türk-İslâm dünyasına öldürücü bir soluk gibi ithal ettiği ideolojilerin İslâm’ı yok etmek amacından başka bir gaye gütmediğini dile getiren Turan, Sezai Karakoç’un bu eserinin, bu öldürücü soluğa bir çözüm bulmak ve aynı zamanda hem Batı’ya hem de Rusya’ya bunun kendilerinin de sonu olacağını gösterme gayreti içerisinde olduğunu belirtmeye çalıştığını ifade eder. Yazısını “Sezai Karakoç, bu küçük eseriyle Türkiye’de, ilim müesseseleri dışında her türlü imkânsızlıklar ve engeller karşısında bir mütefekkirin yetişebileceğini ve milletimizin hayatiyetini muhafaza ve müdafaa edebileceğini göstermiştir. Genç şair yazarın bu uyanış ve silkinişte his ve san’at yanında ilim ve kültür hamlelerinin rehberlik vazifesine daha dikkatli davranmasını, kalemin kuvvetine rağmen ciddi eserler için uydurma kelimelerden ve “Devrik” cümlelerden daha fazla sakınılması gerektiğini hatırlatır, yeni eserlerle daha büyük hizmetler görmesini temenni ederiz.” Bu sözlerle bitiren Osman Turan, Sezai Karakoç’a ve fikrine hem saygı duyduğunu hem de içtenlikle desteklediğini açıkça belirtir. Sezai Karakoç’un anlatımına göre Osman Turan yazdığı bu yazılarla davanın seyrini etkiliyor diye, hakkında dava açılır. Maalesef dava tutanaklarına ulaşamadığımız için Karakoç’un bahsettiği davaya dair evraka ulaşamadık. Davanın Nihayeti Bir süre sonra İslâmın Dirilişi davasına Sezai Karakoç’un yazılar kitabı da eklenir. 8 Aralık 1971 yılında görülen davada; Sezai Karakoç’a İslâmın Dirilişi davasında bir yıl, bir ay, on gün; bir yıl da 24 Turan, “İslâmın Dirilişi ve Bilmez Kişiler”. 154 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan sürgün cezası verilir. Yazılar davasında da altı ay hapis cezasına çarptırılır. Ancak bu ceza paraya çevrilir ve tecil edilir. Mahkeme kararı, Karakoç’a tebliği edilememiştir. İstanbul’da, Ergani’de daha başka yerlerde aranmaktadır. O ise Ankara’da memuriyete devam etmektedir. Karakoç için verilen bu mahkûmiyet kendisine tebliğ edilmedi için, birkaç yıl sürüncemede kalmış ve nihayet 1974’teki genel afla ortadan kalkmıştır. 25

SONUÇ

1967 yılı Ekim’inde başlayana ve 8 Aralık 1971’de karar duruşmasıyla biten bu dava, 163. Madde gerekçe gösterilerek başlatılmıştır. Ve fakat Sezai Karakoç’un kitaptaki yazılarının hiçbiri 163. Maddenin kapsamına girecek türden değildir.

Türkiye’de uzun yıllar boyunca İslâm gerek sözcük olarak gerek inanç olarak mevcut rejimin zıttı olarak telakki edilerek adeta öcüleştirilmiştir. Oysa, gerek kuruluş aşaması gerek nüfusu açısından devletin İslâm’la bir problemi olamayacağı gibi onu ötekileştirme gibi bir şansı da yoktur. Ve fakat Türkiye’deki yanlış laiklik algısı ve bu algının İslâm karşıtlığı olarak anlaşılması Müslümanların ötekileştirilmesine yol açmıştır.

Sezai Karakoç’un eserinin toplatılması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Sezai Karakoç’un hem bu kitabı hem diğer bütün eserlerinde açıkça görülecektir ki, o Diriliş düşüncesini bir medeniyet krizinin sebeplerini tespit edip, sonuca varmak için inşa etmiştir. Bu sebeple de muhattabı yalnızca Türkiye ve/ya İslâm dünyası değil bütün bir insanlıktır. İslâmın Dirilişi kitabı da içerdiği başlıklar açısından bunun bir göstergesidir. Osman Turan’ın yazılarında özellikle vurguladığı medeniyet, millet, memleket kavramları ile Komunizm Karakoç’un sadece yerele yönelik bir tezi savunmadığını, bilakis medeniyet krizini aşmanın yollarını aradığını ve gösterdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu bağlamda; İslâmın Dirilişi davası ve Osman Turan’ın makalelerinde işaret edilen noktanın bir laiklik sorunu değil, İslâmî camia tarafından ortaya konan fikirlerin “irtica” ve laikliğe bir tehdit oluşturacağı fikri açıkça görülmektedir. Nitekim Zeki Velidi Togan’ın da İstanbul IV. Ağır Ceza Mahkemesine sunduğu bilirkişi raporu bu söylediklerimiz desteklemektedir.

En nihayetinden Karakoç eserinin anlaşılmamasından ötürü bir mahkûm olma durumu yaşamış bu mahkûmiyetten de bir af sonucu kurtulmak durumunda kalmıştır.

Ayrıca Osman Turan’ın makalesinde ortaya koyduğu üniversite ve akademisyen eleştirileri de Türkiye’deki yüksek eğitim kurumları ve bu kurumlarda ders veren bazı hocaların ne kadar sığ olduklarını, bir aydının gözünden göstermesi bakımından son derece önemlidir.

 

KAYNAKÇA

Haksal, Ali Haydar, Sezai Karakoç Eleğimsağmalarda Gökanıtı, İstanbul: İz Yayıncılık, 2015

Karakoç, Sezai, İnsanlığın Dirilişi, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2013

Karakoç, Sezai, Ruhun Dirilişi, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2013

Karakoç, Sezai, Sütûn Günlük Yazılar II, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2011

Karakoç, Sezai, Çağ Ve İlham I Metafizik Gerilim Şartı, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2012.

Karataş, Turan, Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1998.

Dergi ve Gazete Makaleleri

Dirin, İlyas (2003). Diriliş Dergisi.

Hece Dergisi Bir Uygarlık Tasarımı Olarak Diriliş Özel Sayısı, 73, 386-396,

Karakoç, Sezai, “İslâmın Dirilişi” Diriliş Dergisi, Cilt II, S 2, 3-5, (Nisan 1966),

Karakoç, Sezai, “İslâmın Çağrısı” Diriliş Dergisi, Cilt II, S 10-11- 12, 3-9, (Ocak 1967)

Turan, Osman, “Diriliş”, Büyük Doğu Dergisi, S 16, İstanbul, (1 Kasım 1967)

Turan, Osman, “İslâmın Dirilişi ve Bilmez Kişiler”, Yeni İstanbul gazetesi, (5 Kasım 1967)

Tezler

Ertürk, Ömer, Sezai Karakoç’un Diriliş Düşüncesinde Kutlu Millet, Van: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018.

Web Kaynakları

Öz, Ali, “İslâmın Dirilişi Kitabı Etrafında”, (4 Nisan 2016). https://www.dunyabulteni.net/kultur-sanat/islmin-dirilisi-kitabi-etrafinda-h359840.html

 

[1]Ömer Ertürk, Sezai Karakoç’un Diriliş Düşüncesinde Kutlu Millet, (Van: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2018), 7. 2 Turan Karataş, Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, (Kaknüs Yayınları, İstanbul 1998), s. 61 144 İslâmın Dirilişi Davası ve Osman Turan

[2]

3 Karataş, Doğunun Yedinci Oğlu, 21.

4 Karataş, Doğunun Yedinci Oğlu, 22.

5 İlyas Dirin, “Diriliş Dergisi”, Hece Dergisi Diriliş Özel Sayısı/73, (Ocak 2003), 386.

6 Karataş, Doğunun Yedinci Oğlu, 87.

 

7 Karataş, Doğunun Yedinci Oğlu, 92.

8 Ali Haydar Haksal, Sezai Karakoç Eleğimsağmalarda Gökanıtı, (İz Yayıncılık, İstanbul 2015), 186.

9 Sezai Karakoç, “İnsanlığın Dirilişi”, (Diriliş Yayınları, İstanbul 2013), s. 137 146

10 Sezai Karakoç, “Sütun Günlük Yazılar II”, (Diriliş Yayınları, İstanbul 2011) s. 145

11 Sezai Karakoç, “Çağ Ve İlham I Metafizik Gerilim Şartı”, (Diriliş Yayınları, İstanbul 2012), s. 39 

 






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI