Bugun...


SEZAİ KARAKOÇ: Filistin'in Kara Yazısı

facebook-paylas
Tarih: 03-06-2024 01:50
SEZAİ KARAKOÇ: Filistin'in Kara Yazısı

20. miladi yüzyılda, arka arkaya iki imparatorluğun çöküşü, Ortadoğu’da bugün rastladığımız bütün meselelerin ana kaynağıdır. Bu imparatorluklardan biri Osmanlı İmparatorluğu, ikincisi de İngiliz İmparatorluğu’dur. Zaten ikincisi, Ortadoğu’da birincisinin yerini almıştı. Hatta onu, yerini almak için yıkmıştı da denebilir. Oysa Osmanlı Devleti (Avrupalılar, İmparatorluk olarak adlandırıyorlar. Bize göre, o, kendine özgü bir devletti), asırlarca kaldığı bu yerlerde, yerli halklarla, dini ve kültürel, coğrafi, tarihi ve ekonomik entegrasyon hâlindeydi. İngilizlerse hileyle, aldatmayla, birtakım kişileri satın almakla, gerekince de silahla Ortadoğu’da kalmağa çalıştı. Nihayet, Almanya’yla aralarındaki rekabet, İkinci Dünya Savaşı’nın doğmasına sebep oldu. Bunu gören sömürge halkları kurtuluş savaşlarını başlattılar. İngilizler çok direndi iseler de neticede, oraları terk etmek zorunda kaldılar. Hindistan’ı, Mısır’ı, Körfez ülkelerini terk ettiği gibi Filistin’i de bırakmak zorunda kaldı İngiltere. Fakat İngiliz diplomasisi, son derece usta bir diplomasidir. Her bırakmak zorunda kaldığı yerde, mutlaka bir ikilik, kavga ya da en azından problem miras bırakarak çıktı. Hindistan’da, son anda Hindistan – Pakistan ayrımını sağladı. Daha sonra iki defa cereyan eden Hindistan – Pakistan savaşının araka planında, Hindistan’dan çıkarken arkasında haksız bölünmeden hoşnutsuz iki ülke bırakan İngiltere’nin oyunu yatıyor. Körfezden çıkarken de tüm ilgili ülkelere, Amerika’ya, İran’a, Suudi Arabistan’a, Irak’a davetiye çıkardı, “buyurun gelin, ben çıkıyorum, Körfez sizin hakkınızdır” diye. İşte, daha sonra çıkıp sekiz yıl süren, şu sıralarda ateşkesi sağlanmak istenen İran-Irak savaşının da asıl arka planında İngilizler var.

Aynı şekilde, Filistin’den çıkmak zorunda kalan İngiltere, son dakikada onlardan öç almak için küçücük bir parçada bir İsrail Devleti kurulmasını Birleşmiş Milletler’den sağladı. Sonra çıkıp gitti. Ama İsrail, 1948 yılından bu yana, kırk yıldır, sürekli olarak toprağını genişletiyor, Filistinlileri sürüyor, soykırımına uğratıyor, evlerini yıkıyor, yurtlarını ele geçiriyor.

Eğer Osmanlı İmparatorluğu yaşasaydı, şu 20. yüzyılda, Ortadoğulu halkların başına bunca felaket gelmezdi. Ama ne yazık ki Osmanlı Devleti yaşayamadı. O gün bugün onun mirasını paylaşma kavgaları sürüp gidiyor. Önce İngilizler o mirasa konmuş gibiydi. Fakat sonra elden kaçırdı İngiltere bu mirası. Ama elden kaçırışının öfkesiyle de yöre halklarının her birinin, ayrı bir felaketle, bela sardı başlarına.

İşte, bu öçten, en acı şekilde payını alan Filistin halkı oldu. Filistin halkının trajedisi, tarihin mislini nadir gördüğü bir trajedidir. Temelde bir soykırımıdır bu. Filistin halkını yok ederek bir yurt kazanmak davasındadır Yahudi liderler. Bu, 19. asırda Siyonizm önderlerince verilmiş bir karardır. Sultan Abdülhamid’in düşürülmesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında bu kararların etkisi vardır.

Sultan Abdülhamid’in tahtan indirilmesinden sonra, Yahudiler, yavaş yavaş Filistin’e yerleşmeğe başladılar. Birinci Dünya Savaşı’nda, Cemal Paşa tarafından, Yahudiler yukarı bölgeye, göçürüldü, malları mülkleri de askerlerce korundu (Zeytindağı adlı eserde yazılı). Demek ki Yahudiler, zaten ekonomik açıdan, hemen hemen Filistin’i ele geçirmişlerdi. Kudüs’ü, kutsal yerleri ziyaret, hatta oralarda oturmak onlar için bir sorun değildi. Hiçbir engel yoktu. Dünyada da tüm, dünya ekonomisini ele geçirmiş oldukları için, bir yurt sorunu yoktu bu ırkın, en azından çağımızda. Ama Siyonist önderler, bir yurt edinme kararını verdiler. Ve bunu gerçekleştirmek için gerek kendi halklarına gerek Filistin halkına her türlü baskıyı yapmaktan çekinmediler. Bu öyle bir karardır ki Filistin halkından tek kişi kalmayıncaya kadar soykırımı yapılabilecektir. Yahudilerden de bu uğurda son kişiye kadar kırılma olsa vazgeçilmeyecek gibi görünüyor. Belki çok eskiden gelen, fakat 19. ve 20. yüzyıllarda daha çok teröre batmış düşüncelerle beslenen, sözde, bir idealdir bu Siyonistler için.

Siyonistler, bu hedefe varmak için kendi halklarını da aldatmışlardır. Belki büyük kazançlar umudu verilerek Yahudiler Filistin’e götürülmüşlerdir. Şimdi bu halk pişmandır. Serbest bırakılsalar, belki yüzde doksanı kaçıp gidecektir. Ne de olsa, her yönden Araplarla çevrilidirler. Eğer bir gün Araplar uyanır ve birleşirlerse, Yahudilerin durumu hiç de güven verici bir durum olmayacaktır. O yüzden son derece tedirgindirler. Ama hiçbir zaman yöneticileri, onları bir tarafa gitmeğe bırakmayacaktır. Bir kere kapana düşmüşlerdir.

Aslında, İngilizler nasıl Osmanlılar gibi bir yöre idaresi kuramadıkları için çekip gittilerse, İsrail idarecileri de ondan bin beter yönetimleriyle orada tutunamayacaklarını açık seçik bir şekilde ortaya koydular; ama bunu asla kabul etmiyorlar, belki bunu kendilerine bile itiraf etmek istemiyorlar.

Bu kızgınlıkla yapmadıkları zulüm kalmıyor. 1948’de Filistin halkı sürüldü; belki bir milyon Filistinli, soykırımdan, açlıktan ve sefaletten öldü. 1,5 milyon Filistinli de yurdundan oldu. 1967 savaşıyla bayağı sınırlarını genişletti İsrail. Kudüs’ü işgal etti, Batı’da Gazze’yi sınırları içine aldı. Der Yasin, Tel Zaatar, Sabra ve Şatilla katliamaları, işgal altında kalan halkın gördüğü akıl almaz zulüm, İsrail yöneticilerinin, terörist ihtilalcilik kökenlerinden kopmadıklarını gösteriyor ve anlaşılıyor ki her iki taraftan son kişiye kadar halklar kırılsa da bu yoldan dönmeyeceklerdir.

Eğer, bölgeden çıkan İngilizlerin yerini Amerikalılar almış olmasaydı, elbet, İsrail, buna cesaret edemeyecekti. Amerikan politikası, kıskıvrak Yahudilerin elinde olduğu için İsrail yöneticileri, Ortadoğu’da bu akıl almaz davranışlara girişebiliyorlar. Aslında Amerika İsrail’den, İsrail de Amerika’dan soyutlanamaz. Bunlar birbirlerinden ayrı iki ülke değil gerçekte, İsrail Amerika demektir, Amerika İsrail. İsrail, küçük Amerika’dır; Amerika, büyük İsrail. Diğer bir ifadeyle, Amerika ile İsrail, adeta aynı ülkenin iki parçası gibidir. Diğer bir ifadeyle, İsrail, Ortadoğu’daki Amerika’dır, Amerika’nın öncü gücüdür. Amerika için asıl önemli bölge Körfez’dir ama o bölgeye nüfuz için Filistin uygun bir stratejik bölgedir.

İsrail, Ortadoğu’nun ve İslâm ülkelerinin bağrında açılmış bir yara gibi gittikçe büyümekte, kanamakta ve kangren hâline gelmektedir. Bundan yalnız Filistin halkı değil, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Mısır da etkilendi. Lübnan iç savaşının kökeninde Filistin meselesi yatıyor. Bu gidişle, Lübnan da, Ürdün de yaşayamayacaklardır. Ürdün, belki mali sebeplerle, Batı Şeria ve Kudüs’le olan son ilişkisini kendi eliyle kesip attı. Belki, Amerika bunu sağladı. Belki Kral Hüseyin, öbür Arap ülkelerine bir nisbet olmak için bunu yaptı. Bilindiği gibi Arap politikası, genellikle, arapsaçı gibi, iç içe geçme, birçok kırgınlık, kızgınlık, fayda ve umut kıvrımlarıyla doludur. Yan sebepler, asıl sebepler kadar önemlidir Arap ülkeleri politikalarında.

Filistin halkı, gerçekten kahraman bir halk olarak beklenmeyen bir direnme göstermiştir. Yaser Arafat, baştan değilse de sonda bu halkın liderliğine layık oldu denilebilir. Gerçi, gönül isterdi ki Filistin meselesi, baştan, Filistin halkının problemi olarak değil de Arap halkının davası, İslâm milletinin davası olarak ortaya konulsun. Fakat böyle olmadı. Filistin halkı da gereğince ve yeterince desteklenmiyor. Yine de hiç yılmadan savaşıyorlar. Ve son kişilerine kadar savaşacaklar. Allah, yardım edecektir diye umuyoruz. Hiç umulmayan fırsatlar doğabilir. İsrail de belki bir gün, hiç ummadığı kuvvetleri karşısında görebilir. İsrail halkı da her halk gibi, yöneticilerinin, tarihe, akla ve vicdana zıt tutumlarının bedelini çok pahalıya ödeyebilir.”

Kaynak: Diriliş dergisi, 5 Eylül 1988, Sayı:7






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI