Ziya Abiyle 1981 Kasımının yirmilerinde tanışmıştık.
İlk tanıştığımızdaki günden itibaren güler yüzlülüğünü, sevecenliğini, hoşsohbetini, vazife şuurunu, mertliğini, açık sözlülüğünü, vefasını ve sadakatini, nezaketini ve beyefendiliğini, azim ve gayretini hiç kaybetmedi; delicesine bağlı olduğu din, vatan, bayrak, aşkını, tok gözlülüğünü ve kanaatkarlılığını vefatına kadar sürdüren yürekli bir mümin, yiğit bir millet vatan sevdalısı, fedakar bir baba, şefkatli bir öğretmen, sadık ve samimi bir arkadaştı.
Merhum Ziya Abi, millet davası konusunda o kadar heyacanlı ve gayretli idi ki, bu konudaki toplumun duyarsızlığı karşısındaki hissiyatını, Mehmet Akif’in,”Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak”adlı şiirinden şu dizeleri okuyarak haykırırdı:
“Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.”
Merhumun hiç bir zaman işine, randevusuna geç kaldığını, vazifesine itiraz edip şikayet ettiğini görmedim.
Allah cc, öğrettiği, yaşadığı Kuranı imanıyla kendisine yoldaş, Resul’üne arkadaş eylesin.
Süleyman Başer'in kaleme aldığı bu yazı, Mustafa Yürekli'nin henüz yayınlanmamış, baskıya hazırlanan 'DAVA ADAMI, Hadimül Kuran Ziya Yürekli' kitabından alııntılanmıştır..
YORUM YAZ