Bugun...


TALAT KOÇAK: Konstantin’in Sahte Vasiyetnamesi ve Doğu Roma’nın Mirası
Batı medeniyetinin Hıristiyan halkından bu sahte belgeyi gizlemesinin en büyük nedeni yine Türklerdir. İseviliğin doğduğu Ortadoğu ve Kudüs’ten sonra Hıristiyanlığın başkenti İstanbul/Konstantinopolis’i Müslümanlara kaptırmak batı âleminin ikinci büyük travmasıdır.

facebook-paylas
Tarih: 30-01-2017 21:06
TALAT KOÇAK: Konstantin’in Sahte Vasiyetnamesi ve Doğu Roma’nın Mirası

Tarihin ilk Hristiyan imparatoru Büyük Konstantin’dir. Konstantin Yeni Roma olarak anılan İstanbul’a başkenti taşıyarak batının siyasi ve dini gücünü doğuya taşımıştır. Dolayısıyla Konstantin sayesinde dünyanın ilk Hristiyan başkenti İstanbul olmuştur. Bu büyük imparator, tarihçi Norwich’e göre Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda’dan sonra dünyanın gelmiş geçmiş en etkili şahsiyetidir.

8. yüzyıl sonrası Hristiyan dünyasının ruhani liderliğini Papalara veren ve Konstantin bağışı olarak anılan belge Vatikan’ın kurucu tapusu niteliğindedir. Ayrıca bu belge Katolik Kilisesi’nin kurucu yasasıdır. Vatikan’a göre Konstantin ölmeden önce Roma Kilisesi’nin İstanbul ve diğer doğu kiliselerinin üzerinde olduğunu vasiyet etmiş ve bunu bir belgeyle yasalaştırmıştır. Roma Katolik Kilisesi ve Vatikan’ın meşruiyeti bu belgeye dayanmaktadır.

Konstantin’in 337 yılında ölümünden sonra kendi adıyla anılacak Yeni Roma’ya (Nova Roma) gömülmüştür. Bu büyük imparatorun ölmeden önce dönemin papası Silvestro’ya gönderdiği iddia edilen vasiyetname baştan sona sahte bir belgedir.

Bu sahte belge 8. Yüzyılda imal edilmiştir. Konstantin sözde “doğuya çekildiğini ve Batı Roma’nın idaresinin papanın iradesine bıraktığını” bu vasiyetnamede belirtmiştir. Yani Konstantin batıdaki tüm siyasi gücünü papalara bağışlamıştır. Bu durum papalık makamını siyaseten çok güçlendirmiştir. Sahte vasiyetname sayesinde papalık makamı Batı Roma toprakları üzerinde kurulacak bütün devletlerin üzerinde bir konum elde etmiştir. Kuşkusuz belgenin gücü bununla da sınırlı değildir. Aynı zamanda papalık Ortodoks ve Protestan mezheplerinin üzerindeki pozisyonunu daha da güçlendirmiştir.

“Konstantin’in Bağışı” belgesinin gerçekliğinden ilk kez üç asır sonra şüphelenilmiştir.

Kuşkusuz bu kadar süre kimsenin bu belge üzerinde konuşmamasının temel nedeni papalığın vasiyetnameyi dogma olarak ilan etmesidir.

Belgeden 1140 yılında ilk şüphelenen Arnaldo da Brescia’dır. Brescia belgeden şüphelenmekle kalmamış, onun şeytanın eliyle yazıldığını ileri sürmüştür. Bu iddiaları 1155 yılında asılması, cesedinin yakılarak Tiber Nehri’ne atılmasıyla sonuçlanmıştır.

Brescia’dan sonra belgenin sahte olduğunu 1193 yılında Antakya Ortodoks Kilisesi Patriği Theodoros Balsamon’da söylemiştir. Balsamon papalığa bir mektup yazarak Konstantin’in böyle bir bağış yapmasının saçma olduğunu, ülkenin başkentini zaten doğuya taşıyarak Roma’nın ruhani ve maddi yetkisine son verdiğini belirtmiştir.

1324’te Marsilio de Padova’da Konstantin’in Bağışı’nın mantıksız olduğunu söyledi. Ondan bir asır sonraysa Lorenzo Valla belgenin dil bakımından bir incelemesini yaparak belgenin tartışmaya açık olmayacak şekilde uydurma olduğunu kanıtlayan bir rapor hazırladı. Bu rapor 1440 yılında Floransa’da toplanan din kurultayına sunulacaktı. Fakat Valla’nın bu bilimsel raporu gizlendi ve ölümünde çok sonra 1506 yılında yayımlanabildi.

Vatikan kurucu yasası olan “Konstantin Bağışı’nın” sahte olduğunu ancak 19. Yüzyılın sonlarında “kerhen” kabul etmek zorunda kaldı. Fakat resmi kabul hiçbir zaman olmadı. Aradan geçen zamanda köprünün altından çok sular akmıştı. Papalık aradan geçen yüzlerce yıllık süreçte zaten kökleşmiş ve bütün Avrupa’yı bir şekilde etkisi altına almayı başarmıştı.

İşin ilginç yanı bu belgenin Protestan, Anglikan ve Ortodokslarca açık açık bir propagandasının yapılmamış olmasıdır. Özellikle Ortodoks Kilisesi’nin sessizliği hazindir. Dünya Hıristiyanlarının liderliği ellerinden bir sahte belgeyle gasp edilen Patrikhane’nin konuya dair açıklama yapmaması ilginçtir. Daha da ilginci her fırsatta Da Vinci’nin şifresi tarzı Katolik komplolarının filmlerinin çekildiği bir ortamda batılı sinemacıların bu sahte vasiyetle ilgili bakar körlük örneği sergilemesidir.

Batı medeniyetinin Hıristiyan halkından bu sahte belgeyi gizlemesinin en büyük nedeni yine Türklerdir. İseviliğin doğduğu Ortadoğu ve Kudüs’ten sonra Hıristiyanlığın başkenti İstanbul/Konstantinopolis’i Müslümanlara kaptırmak batı âleminin ikinci büyük travmasıdır.

Konuyla ilgili Sayın Mine Kırıkkanat’ın görüşleri bu iki travmayı çok güzel açıklamaktadır. Kırıkkanat’a göre; “Batı’nın bugün siyasal anlamda artık savunulması çok zor bir İsrail’in hala arkasında durmasını, salt Amerika ve Avrupa’daki Yahudi lobilerinin başarısına bağlamak, eksik bir açıklamadır. Batı’nın İsrail’e verdiği desteğin nedenleri arasında, Kudüs’ün Hıristiyanlara değilse bile İncil’de kayıtlı sahiplerine dönmesi de vardır, Hıristiyan Batı’nın Yahudilere yaptıklarından getirdiği nedametin bedeli de…

Hıristiyan alemi, tarihin ilk travmasıyla İsrail’in Kudüs’ü Müslümanlardan geri alıp Eski Ahit’te yazılı olduğu gibi sahiplenerek korumasına verdiği maddi manevi destekle başa çıktı.

Ya ikinci travmayı, ilk Hıristiyanlık başkenti Konstantinopolis’in kaybını nasıl atlattı?

Yanıtım kısa ve açık olacak: Atlatamadı.”

Hıristiyan dünyası Konstantinopolis’in Türklerin eline geçmesinin travmasını atlatmak için Doğu Roma’yı halının altına süpürme yoluna gitti. Hıristiyanlık sanki Doğu Roma İmparatorluğu’nda doğmamış gibi yaptı. Özellikle ilk Hıristiyan imparator Büyük Konstantin’i lise ders kitaplarından çıkartarak tarihin belleğinden çıkarttı. Hatta Doğu Roma İmparatorluğu’nun adını değiştirerek, onu kadim Roma mirasının dışına attı. Tarihin önemli impratorluklarından birisi olan devleti sanki önemsizmiş gibi “Bizans” adını taktı.

Batılılara göre Vatikan iyi ki bu sahte vasiyetnameyi kaleme almıştı. Bu yalan olmasa Konstantinopolis Patrikliğiyle birlikte bütün Hıristiyanlığın merkezi Müslüman Türklerin eline geçecek ve Hıristiyanlık (dolayısıyla batı) başsız kalacaktı. Bu sahtekarlık karşısında diğer Hıristiyan mezhepleri ve Avrupa Medeniyetinin sükutunun sebebi budur.

Not: Mine Kırıkkanat’ın Bir Hıristiyan Masalı adlı kitabı konuya dair tek Türkçe kaynaktır.

 






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI