-Vefatının 9. Yılında rahmetle anıyorum-
Hoca talebe ilişkisi iki şekilde tezahür eder. Birincisinde talebe, hocanın rahle-i tedrisinden geçer, hocanın huzurunda diz çöker, kitabını, defterini rahlenin üzerine koyar, kulağını, zihnini ve gönlünü hocasına açar. Bu tahsilin kendine has üsûl ve üslûbu vardır.
Bu imkâna sahip olamayan talebe, hocanın varsa icazet verdiği talebelere gider, kitaplarına ulaşır. Bu tür tahsilde araya vasıtalar girmiş olsa da ilmî bir zincir ve gelenek olur. Bizim yetişme çağımızda birinci usûl imkânımız dahilinde değildi. Geriye kitaptan hoca seçmek kalıyordu. Bunun yolu da mekteplerden geçiyordu.
Biz imam hatip neslinin, öğretmenlerin yanı sıra kitap hocası da oldu ve bizi asıl yetiştiren, feyiz kaynağımız bu kitap hocalarımızdır. Kitap hocalarımız, bize derse gelen hocalarımızın sınıftan, özel derslerden, sohbetlerden hocaları olmuştu. Böylece aynı anda iki gelenekten beslenmiş oluyorduk.
Biz imam hatip neslinin bu manada hocaları içinde Hayreddin Karaman, Bekir Topaloğlu, Mehmet Maksudoğlu, Mehmet Sofuoğlu, Zekai Konrapa, Hüseyin Algül, M. Yaşar Kandemir, M. Ali Sarı, Ali Özek, İsmail Lütfi Çakan, Necip Taylan, Mücteba Uğur, Ziya Kazıcı, Demirhan Ünlü, Oktay Aslanapa, Nureddin Topçu gibi şahsiyetlerin özel bir yeri vardır. Çünkü imam hatip lisesinde okuduğumuz ders kitapları bu hocalarımızın kaleminden çıkmıştı. Ders kitaplarına daha sonra aynı kalemlerin çıkardığı Nesil Dergisi de eklendi. Dergi, bizi başka şahsiyetlerle tanıştırdıysa da esas mayayı çalanlar yukarıda ismi geçenler oldu.
Zihin dünyamda bu isimlerden en çok iz bırakan kimdir dense, “Hayreddin Karaman ve Bekir Topaloğlu’dur,” derim. Bundan dolayı imam hatibi bitirdikten sonra da kendilerini izlemeye çalıştım. Bu bağlamda okuduğum en son eser merhum Bekir Topaloğlu Hocamız’ın Günlerim Böyle Geçti (Hatıra ve Günlükler) kitabı oldu. Hemen belirteyim ki biz Bekir Topaloğlu’nu tanımıyormuşuz ve bu kitabı okumasaydık onu eksik tanımış olacakmışız.
Belki mesai arkadaşları dahi, mezun ettiği yüzlerce talebe de benim gibi düşünmüştür. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü çelik Hafız Bekir Topaloğlu’nu tanıdım. Çünkü Bekir Topaloğlu’nun icazetli bir âlim olduğunu öğrendim. Bekir Hoca her ne kadar bir tarikat dersi vermese ve şeyhlik yapmasa da bu icazetin içinde tarikat dersi vermek de var.
Allah rahmet eylesin, bazı gazeteci-yayıncı öncülerimiz ısrarla “İlmi icazetli alimlerden alınız” der, Zahid’ül Kevseri, Ömer Nasuhi Bilmen, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi şahsiyetleri sayar ve fakat belki bilmediklerinden, belki fikirlerini beğenmediklerinden olacak, Bekir Topaloğlu’nu bu isimler arasında saymazlardı. Bu kitapta ilk defa bir ilmî icazet örneği okudum.
İlmî icazette içtihad, tevil, tefsir, yorum, fetva öncelikle silsileye, silsilenin büyüklerine aittir. Son halka görünüşte sadece bir nakilci gibi görünse de öyle değildir. Son halka yeni ilmî keşiflere, yorumlara, gelişmelere bakarak kendi de içtihatta bilinir, tevil ve tefsirde bulunur; ancak bunu yaparken icazet zinciri ile ters düşmemeye çalışır; onlardan farklı bir çıkarsaması olursa bunu delilleriyle ortaya koyar. Bekir Topaloğlu da ilmî olarak bu geleneğe dahil olduğu için Marmara İlahiyat Fakültesi’ne büyük bir nimet olmuş.
“Günlerim Böyle Geçti”, alt başlığından da anlaşılacağı gibi hatıralardan başka günlükleri de içeriyor. Günlükleri okuyanlar da teslim edeceklerdir ki Bekir Topaloğlu, bu sayfalarda adeta kendinin Kiramen Katibin’i olarak çıkıyor karşımıza. Amel defterinin şahitliğinde yürümek diyebiliriz buna.
Ne var bu amel defterlerinde?
Şüphesiz yakın arkadaşları var. Çünkü o bir ilim yolcusu ve bu yol hayli uzun, meşakkatli. Hocalar, yol arkadaşları insana sadece kitabi bilgi öğretmez, hal bilgisi de kazandırır. Hal sözsüz bilgidir ve sâridir. Yetişmeleri, branşları, ilmî seviyeleri farklı olduğu için ilim adamlarının her konuda bire bir aynı düşünmeleri beklenmez. Bu murat edilen bir şey de değildir. İhtilaf edilsin ki rahmete dönüşsün. Bekir Topaloğlu’nu ilim arkadaşları ile münasebetleri de böyle cereyan ediyor. Bazen uyarıyor, bazen uyarılıyor, bazen onlarla çatışıyor, sözlerinden, davranışlarından rahatsız oluyor. Şüphesiz öğrenmeye bunlar da dahildir. Bazen kırılıyor fakat kırmamaya özen gösteriyor, içine atıyor ve gelip evde ağlıyor.
Evet, gözü yaşlı bir hoca Bekir Topaloğlu. Yunus’un “Ya ben öleyim mi söylemeyince” dediği gibi o da gelip içini günlüklere döküyor. İster ilmi bir oturuma iştirak etmiş olsun, ister bir ziyaret veya istişare maksadıyla toplanılmış olsun; o mevzu ve kişilerle ilgili mutlaka bir değerlendirmede bulunuyor. Öfkeli, kırgın olduğu zamanlarda yazdıkları geride kalanları incitir, cevap da veremezler; Bekir Topaloğlu da bugünkü aklım olsaydı onları belki söylemezdim diyebileceği için; hatıralar baştan başa yakın dostu Tayyar Altıkulaç tarafından tekrar tekrar gözden geçiriliyor ve sonra yayınlanıyor. Bu “müdahale”nin sınırlarını bilmiyoruz. Ancak siyasete girmesi için Tansu Çiller tarafından davet alan Tayyar Altıkulaç için “Önce karar vermiş sonra bizimle istişareye oturdu” cümlesini çıkarmadığına göre Tayyar Altıkulaç, hatıralarda rahatsız ediciliği çok olmayan dokundurmalar dışında metne sadık kalmış. Bu cümlede bir ayrıntıya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Yukarıda adı geçen Nesil grubu kendilerini ilmî bir grup olarak tarif ettiği için ta baştan beri aktüel siyasete girmeyeceklerine, eğer bir ihtiyaç olursa buna istişare ile karar vereceklerine, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü memleket için yeni bir nesil yetiştirmeye çalışacaklarına dair bir karar alıyorlar (yemin de ediyorlar galiba) ve bu ilkeden asla taviz vermiyorlar. Bundan dolayı adı geçen hocaların eserlerinde hep aynı endişeleri görürsünüz.
“Günlerim Böyle Geçti”, bir dedikodu kitabı değil; ilmî bir paparazzi arayanlar, aradıklarını bulamayacaklar. Bir dönem, hatta birkaç dönem tarihi olarak kayda geçen hatıralar; dönemi anlamak isteyenler için önemli bir kaynak olacaktır. Ben; bir alimin, bir akademisyen hocanın özel dünyasına şahit olurken ondan kendime taşıyabileceğim hususiyetler var mı onlara baktım.
Öncelikle kendini Kur’an-ı Kerim’e adamış bir ilim adamı buldum. “İlahiyat fakültesinde hoca olan bir kişi için bundan daha tabii ne olabilir?” demeyiniz lütfen. Çünkü “branşım dışında tefsir hocası değilim” diye Kur’an-ı Kerim’in sayfalarını açmadan emekli olan hocalar, akademisyenler tanıyorum. Günlüklerden öğreniyoruz ki Bekir Topaloğlu her gün Kur’an-ı Kerim okuyan bir mü’min.
İkinci olarak her gün eşi ile teheccüd namazına kalkan bir hoca. Bu hususta Muhammed Hamidullah’ın bir anekdotunu hatırlıyorum. Merhum Hamidullah Hoca, Konya’da bir konferans esnasında “Biliyorsunuz teheccüd, Hz. Peygamber aleyhisselama farz idi. Nafile ibadet sorulmaz fakat ilmî bir toplantıda olduğumuz için bir kerelik sormuş olayım. İçinizde teheccüde kalkan kaç kişi var? diye bir soru soruyor İlahiyat Fakültesi talebe ve hocalarına. Bir, iki parmak kalkıyor sadece. Hamidullah Hoca, “Âlimler, peygamberlerin nasıl varisi olabilir ki böyle?” diyerek üzülüyor. Ne demek istiyoruz? Bekir Topaloğlu’nun bu hususiyeti, onun ilmî icazetiyle bir silsileye bağlı olması ile ilgilidir.
İlmî/branş çalışmasının dışında, diğer yol arkadaşları neler yapıyorsa, nelerle ilgilenmişlerse onların arasında Bekir Topaloğlu da var. İslam Ansiklopedisi, Nesil Dergisi, konferanslar, sohbetler, 28 Şubat sürecinde kız talebelerin başlarını açmadan, sene kaybı yaşamadan derslerinin devamını sağlamak için verilen mücadeleler, girişimler, imzalar, soruşturmalar, günlüklerin en önemli sayfalarını meydana getiriyor. 12 Eylül öncesi sağ-sol çatışmalarının İlahiyat Fakültesine (o zamanki adı İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü) yansıması, talebelerin hocalarına karşı gösterdikleri hadsizlikler, zamanın siyasal İslâmcılarının bu olaylara kayıtsızlığı da cabası.
İlmî çalışma olarak İmam Maturidi Hazretleri’nin tefsiri Te’vilat’ın tercüme işi ve yayınlanma süreci Bekir Topaloğlu’nun günlüklerinin değişmez konusu desek yanlış söylemiş olmayız. Tabii ki bu cehdin, bu ahlâkî duruşun bir mükafatı olacak ahirette. Fakat Bekir Topaloğlu bu mükafattan birazcığını dünyada iken de alıyor. Çünkü iki kez rüyasında Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamla müşerref oluyor. “Bugün rüyamda Peygamberimiz aleyhisselamı gördüm, diye kaydettiği satırlarda O’nu nasıl gördü, bunları yazmayacağım. Ancak ne yalan söyleyeyim, bu sayfalara gıptam düştü.
“Öncülerimiz” Hayreddin Karaman, Tayyar Altıkulaç, Mehmet Ali Sarı, Ali Özek, Süleyman Ateş, İsmail Karaçam, Said Yazıcıoğlu, Mehmet Aydın gibi hocalarımızın hatıralarını daha önceleri okumuştum. Bizden önceki neslin çektiklerini, hizmetlerini, şahitliklerini öğrenmek imkân ve fırsatını buldum. Her birinden aynı olayın değişik veçhelerini, ayrıntılarını, çelişkilerini, eksikliklerini de öğreniyoruz ki bu husus ayrıca tarihçilerin ihtisas alanına giriyor.
Dediğim gibi bu eserler, bizim hafızamız.
Hocalarımız da öncülerimiz, rehberlerimiz.
Günlük ve hatıralarında önemli bir yer tutan 28 Şubat günlerinin bir tesiri midir desek, Bekir Toplaoğlu Hoca yine bir 28 Şubat günü (2016) beyin kanaması geçirdi ve 10 Mart 2016’da emaneti teslim etti. Cenaze namazını en yakın yol arkadaşı, dostu Hayrettin Karaman tarafından kıldırıldı. Bekir Topaloğlu Hoca için büyük nimet, Hayrettin Hoca için büyük acı.
Bize düşen; öncüleri iyi okumak, isimlerini hayırla anmak, dünyasını değiştirenleri fatiha ve dualar göndermektir. Bekir Topaloğlu Hocamız’ın vefatından sonra yayınlanan bu hatıralar onu tekrar gündeme getirmiş oldu. Onun bizden dua ve rahmet alacağı var.
Rabbim ona rahmet eylesin. Kabrini cennet bahçelerine çevirsin diyor ve “Günlerim Böyle Geçti”yi meraklılarına ısrarla tavsiye ediyorum.