Bugun...
SAHABELERİN DÜNYA ALGISI


Mustafa Yürekli
 
 

facebook-paylas
Tarih: 12-04-2022 06:32

Kutsal kitaplar, Allah’ın insan hayatına ve tarihe müdahalesidir.

Allah’ın elçi olarak gönderdiği peygamberler, kutsal kitapları tebliğ etmekle görevlendirdiği, hem ilk tefsirci hem ilahi emirlerin ilk uygulayıcısı hem de iman, ibadet ve salih amelde örnek gösterildikleri için ideal insanlardır.

Peygamberler, ilahi irade olan kutsal kitabı bildirmekle ve onu kişisel irade haline getirmekle kalmaz, ortak irade / devlet haline getirecek hareketi de başlatır.

Bu yazıda Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellem ve sahabelerin radiyallahu anhu aktif dünya algısını ve çalışmalarını anlatacağım..

İLK KUŞAK MÜSLÜMANLAR: SAHABELER

Tarih boyunca kutsal kitaplar, İslam milletinin ve devletinin temeli; peygamberler de, İslami hareketin, İslam toplumunun ve onun teşkilatlı hali olan İslam devletinin kurucu önderleridir.

Hz.Muhammet sallahu aleyhi vesellem Kurân-ı Kerim’i tebliğ edip tarihte ilk defa üç milyon kilometre karelik Arabistan Yarımadasında birlik ve düzeni sağlayarak İslam milletini ve İslam devletini kurmuştur.

Peygamberler, çevresinde toplanan kurucu kadroyu farklı adlandırmıştır. Hz. Musa aleyhisselam talebelerine üst düzey sorumlular anlamına gelen “nukeba ” adını vermiştir. Hz. İsa aleyhisselam da talebelerine, kendisini Allah yoluna adayan ak insanlar anlamına gelen “havari ” adını vermiştir.

İlk Müslümanlar, Hz. Muhammed sallahu aleyhi vesellemi samimi bir şekilde sahiplenmişler, çevresinde coşkulu bir pervane olmuşlar, Kuran-ı Kerimi öğrenmekte gayret göstermişler, Ashab-ı Suffa olup ilim yolunda çalışmışlar, peygamberi korumak için ölümüne mücadele etmişlerdir. Gerçekten de İslam’ın bu ilk kuşağının hayatı, hakikate sadakatle; sohbet, ilim ve hikmet üzere inşa edilmişti.

Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemin vefatından sonra dünyanın dört bir yanına dağılıp İslam’ı tebliğ etmişlerdir.

HİLAFET SİSTEMİ

Semavi dinlerin özü tevhid inancıdır; dünya, tarih ve hayatı hakikat penceresinden gösterirler. Maddi ve manevi bütün âlemler; ilahî iktidar ve sanatın eseridir; ezelî ilim, rahmet ve hikmetin ihsanı olarak insanın istifadesine sunulmuş birer nimet sofrasıdırlar.

Bütün semavi dinlerin hedefi, ilk planda iman hakikatleriyle ‘mümin kişilik’ ve peygamberin ümmetine mensubiyetle de ‘Müslüman kimlik’ inşa etmek, doğru bireyselleşme ve toplumsallaşma imkanı vermektir. Müslüman kimliğin inşası, İslam milleti ve kainatta yürürlükte olan ilahi yasalara uyumlu İslam devletiyle mümkün olmaktadır.

İslam alimleri, tasavvufta ‘tefrid’ olarak kavramlaştırılan kitap ve sünnetle bireyselleşmeyi, kısaca mümin kişiliği inşayı ‘saadet’ olarak isimlendirmişlerdir. Bireylerin teşkilatlanıp inanç toplumu olan ‘ümmet’ olma, İslam devleti olma sürecini de ‘selamet’ kelimesiyle kavramlaştırmışlardır. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası’nda, 7. Mektub’ta, bu bireyleşme, toplumsallaşma ve devlet olma sürecini “saadet ve selamet hizmeti” olarak isimlendirmektedir.

Son kitap ve son peygamber bağlamında İslam devletinin yasa koyucusu Allahu Teala; anayasası Allah’ın vahyi Kur’an-ı Kerim; kanun hükmünde kararnameleri ve yönetmelikleri ise Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemin sünnetidir. Yaratışta ilâhî maksada hizmetkâr olan ve ilahi düzeni ayakta tutacak olan bu yönetim biçimine “hilafet” adı verilmektedir. Kur’an bu manada sırf manevi önderliği “imamlık”; siyasi liderliği ifade eden devlet sistemine de “halifelik” olarak isimlendirir.

İmamlık, konusunda Hz. İbrahim aleyhisselamı; halifelik konusunda Hz. Davud Aleyhimesselam’ı, Hz. Süleyman aleyhisselamı, Hz. Yusuf aleyhisselamı  ve en son olarak Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemi model olarak sunar. Hilafet sistemini anlamak için Kuran-ı Kerim’de Bakara Suresi’nin 124. Ayeti ve Sad Suresi’nin, 26. Ayetlerine bakılabilir.

Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemin bir cemaate manevi liderlik anlamında Mekke döneminde imamlık, Medine döneminde de devlet sistemi olarak halifelik düzenini kurduğu görülmektedir.

Dört halife döneminde görüldüğü üzere, hilafet idaresinde seçimle, istişare ve toplumun rızasıyla başa gelinmekte, halkın en dindarı, idareye en liyakatli ve ehil kişi, son kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’e ve Sünnet-i Peygamber’e (aleyhisselam) en bağlı olan insan halk tarafından halife olarak seçilmektedir. Halifelikte babadan oğula geçme şeklinde bir saltanat olmadığının en bâriz görüntüsü dört halifenin de ayrı kabilelerden olmalarıdır; sırasıyla Teym, Mahzum, Ümeyye ve Hâşimoğulları kabileleri..

İslam tarihinde bu dört halifenin devlet yönetimi incelendiğinde, ideal bir Müslümanın elinde iktidarın emniyet ve adalet bağlamında somut bir iyilik/hayır hâline geldiği görülmektedir. İçlerinden Hz.Ömer radiyallahu anh, süresinin uzunluğu, uyguladığı politikaların çeşitliliği ve zenginliği, insanlık tarihinin büyük hukukçularından oluşu ve uygulamalarında hukuku üstün tutuşuyla ideal bir devlet adamı modeli ortaya koymuştur.

İNFAK EKONOMİSİ

Hilâfet sistemi, kâinattaki sünnetullah ve fıtrat kanunlarına mutabık bir hayat olduğu için onda ekonomik yapı “infak ekonomisi ” olarak gerçekleşir.

İnfak ekonomisi, kapitalist ekonomiler gibi tekelleşmelere ve spekülasyonlar yaparak fiyatlarla oynanmasına izin verilmeyen bir piyasa…

Ayrıca çalışmaktan âciz konumdaki kişilere, borç yükü altında ezilen ve iflas edenlere doğru akıtılan zekât ( zorunlu vergi ) ve sadaka gibi infak türleri olan karşılıksız yardımlar ile sosyal açıkları kapatan, üst tabaka ile alt tabaka arasında geçişi sağlayan, kutuplaşmalara izin vermeyen bir ekonomik yapı…

Faizi yasaklayıp karz-ı haseni ( borç vermeyi ) devlete ve halka karşı teşvik eden bir iktisadî sistem. Hadid Suresi’nin 11. ayetinde “Allah’a güzelce borç verin.. ” buyrulmaktadır.

Vakıf kurumunu da bu infak ekonomisi bağlamında ele almak gerekir.

Müslüman tüccar ve çiftçiler, Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem dönemi ve sonrasında, İslam’ın infak ekonomisi şartları altında gerek ziraat ve zenaat, gerek ticaret ve sanat ile ekonomik faaliyetlerine devam ettiler. Ticari yeteneği, üretkenliği ve girişkenliği önde olan bazı sahabeler meşru kazançları ile servet sahibi oldular. Zenginleşmeleri ile model bir Müslüman oldukları gibi, servetlerini hayır ve hak yolunda kullanmaları ile de model bir mümin vazifesi görmüşlerdir.

Varlıklı sahabelerin hayatları incelediğinde ideal bir Müslümanın elinde servetin somut bir hayır hâline gelişine, toplumun her tabakasına —devletten ferde kadar— şefkat ve merhametle uzanışına tanıklık edilmektedir. Bu konuda en çarpıcı örnek Aşere-i Mübeşşere’den, hayattayken cennetle müjdelenen 1on sahâbeden biri olan Abdurrahman bin Avf radiyallahu anhtır.

SAHABELERİN DÜNYA ALGISI           

Said Nursi,   Hz. Peygamber’in sahabelerinin dünya algıları hakkında önemli tespitlerde bulunmuştur. Dünya sevgisi konusunda yaptığı açıklama bu meseleye yaklaşımını ortaya koymaktadır. Dünyaya ilgisizlik ve çilecilik, sahabelerin aktif ilgi olan dünya algısının yerini almasını şöyle açıklıyor:

“Dünyanın âhirete bakan yüzüyle, Esmâ-i İlâhiyyeye mukabil olan yüzünü sevmek; sebeb-i noksaniyyet değil, belki medâr-ı kemâldir ve o iki yüzde ne kadar ileri gitse, daha ziyâde ibâdet ve mârifetullahta ileri gider. Sahabelerin dünyası ise, işte o iki yüzdedir. Dünyayı âhiret mezraası görüp, ekip biçmişler. Mevcûdâtı, Esmâ-i İlâhiyyenin âyinesi görüp, müştakane temaşa edip bakmışlar. Fena-i dünya (dünyanın çirkin yönü) ise, fâni yüzüdür ki, insânın hevesâtına bakar.” (Sözler, 27. Sözün Zeyli, 3. Sebep, 3. Vecih, 2. Sual)

Sahabeler, başta Muhammed alyhisselamın ümmeti olmak üzere bütün insanlık için bir kutub yıldızı ve hidayet rehberidir. Devlet yönetiminde Hz. Ömer radiyallahu anh, infak ekonomisinde Abdurrahman bin Avf ve ilim adamı olarak Abdullah İbn. Mesud model olmuşlardır. Allah hepsinden razı olsun.



Bu yazı 3570 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI