Bugun...
SEZAİ KARAKOÇ İLE CEMAL SÜREYA’NIN ARKADAŞLIĞI


Mustafa Yürekli
 
 

facebook-paylas
Tarih: 04-12-2021 14:35

            Sezai Karakoç ile Cemal Süreya’nın 1950 – 1954 yılları arasında, üniversite öğrenciliği döneminde başlayan ve uzun süre devam eden ilginç bir arkadaşlığı vardır. Yüksel Kanar, bu arkadaşlığı, “SEZAİ KARAKOÇ VE DERGİLER / Arkadaşlıklar: Cemal Süreya” başlıklı uzun bir yazıda ayrıntılarıyla ortaya koymuştur. Bu yazıda, Yüksel Kanar’ın metninden yararlanarak sözkonusu arkadaşlığı ana hatlarıyla ortaya koyacağım.

            İki şair de, hatıralarında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde sınıf arkadaşı olduklarını yazıp anlatmıştır.

            Sezai Karakoç Cemal Süreya’la ilk karşılaşmalarını ve tanışmalarını, kendisinin hatırlamadığını belirttikten sonra, olayı Cemal Süreya’nın ağzından nakleder: “Onun anlattığına göre onunla ilk karşılaşmamız İstanbul’da Yıldız Yokuşunda olmuş. SBF imtihan sonuçları, o zaman Yıldız’da bulunan Teknik Okulda ilan edilmişti. Ben listeye bakmış, dönüyormuşum. Cemal de bakmaya gidiyormuş. Güya, bana kendisinin kazanıp kazanmadığını sormuş, ben de ‘senin kazanıp kazanmadığını bilmiyorum ama ben kazandım’ demişim. Bu olayı hiç hatırlamıyorum.

            Cemal’le tanışmam Fakültede olmuştur. Öyle bir karşılaşmamız olsa bile, konuşmamızın Cemal’in anlattığı gibi olmasına imkân yoktur. Çünkü böyle bir durumda, onun önce kazanıp kazanmadığımı sorup beni kutladıktan sonra kazananlar arasında kendi isminin bulunup bulunmadığını sorması nezaket gereğidir. Zaten soruyu böyle sormamış da, doğrudan kendinin durumunu sormuşsa hatayı baştan etmiştir. Ama gerektiği şekilde sormuşsa, benim kazandığımı söylemem de normaldir. Onunkini bilmem ise imkânsız.

            Bir imtihanda kazanan yedeklerle birlikte 200 kadar kişinin ismini bir bakışta hafızaya geçirmek mümkün değildir. Tanıdık olsa olabilir. Fakat tanıdık olmayınca nasıl hatırda tutabilirsiniz? O zaman henüz tanışmış olmadığımıza göre, onun listede bulunup bulunmadığını bilmem mümkün değil.” (Diriliş, Hatıralar, Dönem: 7, Sayı: 49, 23 Haziran 1989) 

            HATIRALARI İSTİSMAR

            Sezai Karakoç, bu olayın üzerinde Cemal Süreya’nın mizacını anlatmak için duruyor; bir örnek olarak ele alıyor. İlk karşılaşma ve tanışma olayını Cemal Süreya’nın, yıllar sonra bile kendisini itham etmek için kullanmaya kalkıştığını söyleyen Sezai Karakoç, arkadaşı olan Cemal Süreya’nın sözkonusu tutumunu şöyle değerlendiriyor:

“Yani beni gururla suçlamaya yeltenmiştir aklınca. Oysa, olayları kafasında evirip çevirip istediği şekle sokan ve gerçeğinden çarpıtan kendisidir. Yazılarında, bu tür, sözde benimle ilgili anıların hiç biri gerçeği yansıtmıyor. Hep yozlaştırılmış, çarpıtılmış, yamru yumru hale getirilmiş hatıralar. Suçlama biçimine sokulmuş iddialar. Tümünü bir arada düşünürseniz, belli bir psikolojinin ürünü abartmalar ya da gizlemeler, saklamalar, örtmeler olduğunu görmeniz kolaylaşır.”

            Cemal Süreya’nın psikolojisini anlamak mümkün: Marksist, solcu bir aydın olarak Cemal Süreya, Sezai Karakoç’un samimi bir mümin olmasından etkileniyor. Düşünceleri sağlam bir düşünür Sezai Karakoç, görüşleri isabetli; karakteri güçlü, kararlı, mert! Cemal Süreya biliyor ki Sezai Karakoç ahlaken üstün! Son derece samimi, iyi niyetli, büyüklenme ve gösterişten uzak; biliyor ki Sezai Karakoç büyük bir şair; şiiri güçlü, hep yeni şeyler söylüyor.

 

            EDEBİYATTA DÜŞMANLIK

             Sezai Karakoç’la Cemal Süreya’nın asıl arkadaşlığı fakülte ikinci sınıfta başlar. Seazai Karakoç, Cemal Süreya’yı zeki ve yetenekli bulduğundan onunla birçok konuyu konuşur. Daha çok da sanat ve şiir üzerine konuşmaları, bu arkadaşlığı pekiştirmektedir:

            “Yeni şairleri değerlendirmemiz, her günkü konuşmalarımızdan, alelade konuşmalarımızdandı. Bir konuyu ben bir ucundan tutardım, o öbür ucundan. Ön ve arka yüzüyle anlamını ortaya dökmek isterdik adeta onun. Konuşmalarımız, gençlik icabı, bir imaj ve espri sağanağına dönebilir ve birdenbire noktalanabilirdi.

            O sırada aklımızın takıldığı nokta, mantık dışı, mantık ötesiydi. Bu benim şiirime metafizikle ilintili olarak üstü kapalı ya da imajlar halinde girmişken, Cemal, hemen, tam onunla dolu, fakat daha çok ironi şeklinde, birkaç şiir yazmıştı. Diyelim hamamlardan konuşulmuşsa, hamamlar arasında bir gizli bağ ve akrabalık var sayılmışsa, onları Cemal derhal şiirleştirmiştir. Bu, gerçeküstücülük gibi görülebilirse de bizimkisi, aslında, duygu ve görüntü sürrealizminden çok realite zorlamasıydı. Cemal’in şiirleri o zamanlar bir tema veya imaj etrafında dönerdi. Benimkiyse kesik kesik bir ruh ifşası gibi bir şeydi. Onun için, Cemal’in konuşulan konularla derhal ilişki kurması olağandı. Bendeyse, hayatın en yakın ve en uzak binbir esintisi kombine bir şekilde, son derece değişimlerle, sembollerle ve belli bir süre geçince şiire giriyordu. Kimi zaman iyice ertelenerek.”

            Yakınlıkları edebiyat, daha çok şiir dolayısıyla olduğu için Cemal Süreya Sezai Karakoç’un şiirinin erişilemez olduğunu görmektedir. Nitekim daha sonra şiirdeki başarısını açıkça ifade etmiştir:

            “Bulgucu adam. Belki de ülkemizde tek bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif’in tinsel görüntüsüyle, adamakıllı dürüst bir Necip Fazıl’ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz”

            Cumhuriyet dönemi İslam büyüklerini, iki büyük üstadı, iki büyük şairi yarım olarak ortaya koyuyor, Sezai Karakoç’la ancak bir adam ettiğini iddia ediyor. Bir bakıma Sezai Karakoç’un süt emdiği, beslendiği iki kaynağı kendisince küçültüyor. Böylece üçünü de tanımlıyor, tahakkümü altına almış oluyor, küçümsüyor.

            Sezai Karakoç’u, yanlış yerde durmakla suçluyor, o zaman moda olan, kendisinin de içinde bulunduğu sol çevreden uzaklığını eleştirmiş oluyor. Edebiyat dünyasında pozisyon alırken, Mehmet Akif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç çizgisine saldırı, Sezai Karakoç’u karşısına alma ve edebiyat düşmanlığı diyebileceğimiz bir tutum sergileme rezilliği var bu yaklaşımda..

 

            CEMAL SÜREYA’NIN CERBEZESİ

            Cemal Süreyya, “99 Yüz” başlıklı kitabında Sezai Karakoç’a ayırdığı metinde hep bu cerbezeyi yapar. Olumlu görüntü altında düşmanlık güder. Yazının bir yerinde Cemal Süreyya, Sezai Karakoç’u yere göğe koyamaz:

            “Yaşama konumu olarak da tek ve benzersiz bir kişi. Tek ama, 1960’tan bu yana mukaddesatçı kesimde boy gösteren sanatçı ve yazarları en çok o etkilemiş. İsmet Özel bile yeni yöneliminde ilk onu aramıştı.”

            Ne var ki bu yaklaşımın hemen arkasından yine alaycı ve küçümseyici tespitler geliyor: “Karakoç ise bir yerde inancının çılgını. Onunla delici bir ideolojiye ulaşmak ister. Bunun için her şeyi bilmesi gerektiği kanısındadır. İnancı hem silahı, hem çocuğudur. Düşüncesini iyice soyut bölgelere götürür. Mantığını yitirir, bir başka mantık bulur. Sözgelimi İstanbul başkent kalsaydı Türkiye’nin durumu daha iyi olurdu diyebilir. Ayasofya’nın cami olarak açılmasıyla bir kurtuluş olasılığının belirebileceğini bile sezdirebilir.” Böyle çılgınlıkla suçladığı arkadaşı Sezai Karakoç’tan hiçbir zaman da vazgeçemez.

 

            CEMAL SÜREYA’NIN HİDAYETİ UMUDU  

            Cemal Süreya o dönemde hep bir gün İslam’a gelebileceği umudunu vermiştir Sezai Karakoç’a. Sonraları da zaman zaman bu umut parlamıştır ama “sanki o tam size yaklaştığı anda, bir rüzgâr onu alıp götür”müştür:

            “Zekâsı, gece gündüz şiirle yoğruluşumuz ve dünyama büsbütün kapalı olmaması, arkadaşlığımızın temel taşlarıdır diyebilirim. Ara sıra tartışsak bile bu, iplerin büsbütün kopmasına sebep olmazdı. Bir nevi yan yana akan iki su gibiydik.

            Hatıralarımız çoktur tabii ki. Meslek hayatında da daha sonra İstanbul’da bu arkadaşlığımız, konuşmalarımız, tartışmalarımız, uzaklaşmalarımız, küsmelerimiz, yeniden yakınlaşma ve barışmalarımız devam edip gitti” diyen Karakoç, ayrıca samimi olarak şunları da ekliyor:

            “Cemal’i severdim. İslâmda buluşmamızı can ve gönülden çok arzu etmekle birlikte bunun bir kader ve nasip meselesi olduğunu bilerek davranmışımdır.”

            Arkadaşlıkları uzun süre devam etmesine rağmen Sezai Karakoç, bütün bu iyi niyetle karşıladığı yakınlığın biraz tek taraflı olduğunu fark etmiştir:

            “Cemal, rağbet solda olduğu için giderek iyice solculaşmış, birçok yıldan beridir elinden geldiğince bana karşı olumsuz tavrını ortaya koymuştur. Ancak bunu gizleyerek yaptığı için çoğu kimse farkına varamaz. Zeki olduğundan aldanabilir okur. Okurun şuuraltına hakkımda bir olumsuzluk tohumu atmayı tercih eder.

            Ben Cemal’in çarpıtılmış anı ve anektodlardan hareket eden değinilerine cevap vermedim. Yalnız Cemal’in değil, binlerceye varan bütün bu değinilere, 25 yaşımdan, yani 1958’den beri kim ne yazarsa yazsın hemen hemen hepsini cevapsız bıraktım. Yalan yanlış birçok şey yazdılar ve hâlâ yazmaktalar. Bunlara niçin cevap vermediğimi, 1958 tartışmalarımı anlattığım zaman yazacağım. Ancak Hatıralar, hatırlayabildiğim bu tür yazıların tümüne bir cevap olacaktır. Zaten hepsini hatırlayıp cevaplandırmam imkânsız. Hayatımın gerçeğini yazdığıma göre, buna zıt olarak söylenen ve yazılanları tekzip etmiş oluyorum ki bu da genellikle bu konudaki yanlışlıkları düzeltmek için yeterlidir.”

            İşte Sezai Karakoç’un, Cemal Süreya ile ilgili son hükmü: “Cemal, zaman içinde, zekâsını kurnazlığa ve insan ilişkilerini bir iskambil kâğıdı gibi toplayıp dağıtma yönünde uzmanlaşmaya doğru kaydırdı. Bazı konularda çok duyarlı olan Cemal, dostluğun özü olan vefa, doğruluk, gerçeklik unsurlarını adeta kâle almaz bir tutumun içine girdi zamanla.”

            Bu hatıraların yazıldığı tarihte, Cemal Süreya’nın henüz hayatta olduğunu hatırlatalım.

            Sezai Karakoç’u rahmetle anıyorum. Nur içinde yatsın.

 



Bu yazı 6851 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI