Üstad Sezai Karakoç 1967 yılında yazdığı “Kudüs Acısı” başlıklı yazıda şunları söylüyor:
“…Bugün Kudüs gitti. Allah korusun, yarın gözleri Şam’dadır, sonra Bağdat’ta, Mekke’de, İstanbul’dadır.
Tarihimizin en kritik dönemlerinden birini yaşıyoruz. Var olmak veya yok olmak dönemindeyiz. Yalnız İstanbul’un üzerinde üç ihtiras çatışmaktadır. Ruslar, ta eski zamanlardaki rüyaları olan İstanbul’u almak için hiç durmaksızın çalışıyor. Yunanlılar da Avrupa’ya dayanarak Bizans’ı diriltmeyi düşünüyor. Nihayet, Filistin topraklarında İslam ülkelerini fethe çıkan emperyalizmin göz diktiği yerlerin başında şüphesiz İstanbul gelmektedir.
İşte esir Kudüs gözümüzün önünde en trajik bir örnektir. Peygamberler şehri, kendi diliyle bütün bunları bize açık açık anlatıyor ama bu acıyı duyanlar, bu çığlığı işitenler, öldürülen Müslümanların sesini unutmayanlar nerededir?”
(Sezai Karakoç, Sütun, s.385)
Geleceği bilmek ve görmek elbette Allah’a mahsustur. Ancak, birikimli, samimiyet sahibi insanlar da yukarıdaki yazıda olduğu gibi, sezgi yoluyla gelecek tahmininde bulunabilirler. Üstad yıllar önce bazı kutlu şehirlerimizin trajik yazgısını dile getirmiş. İstanbul için söylediklerinin de üzerinde hassasiyetle durulup değerlendirilmesi ve gereken tedbirlerin alınması gerekir. Rusya’nın amaçlarını bilmek için de deli Petro’nun vasiyetnamesini tekrar tekrar okumakta yarar var. Zira sıcak denizlere inme ve diğer ülkeleri ele geçirme hedeflerinden asla vazgeçmezler. Zaten düne kadar Avrupa’nın yarısına hâkim olmuşlardı. Bugün de sözde “Bağımsız Devletler Topluluğu” kandırmacasıyla örtülü bir şekilde birçok ülke üzerinde hegemonyasını sürdürüyor.
Ayrıca İstanbul’un Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir merkezde olması, iklimi uygun ve tarihi bir şehir olması sömürgeci bütün devletlerin iştahını kabartmaktadır.
Ülkemizin Amerikan’ın öncülük ettiği bloktan çıkarak Rusya bloğuna dâhil olması gerektiğini savunanlar var. Bu durum yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzer. Ve deli Petro’nun vasiyetinin adım adım geçekleştirilmesi anlamına gelir.
Kurtuluş, ne Amerika’yla ne de Rusya ile hareket etmektedir. Kurtuluş, kendi benliğimize, kendi tarihimize ve tarihi misyonumuza dönmektedir. Selçuklularda ve Osmanlılarda olduğu gibi bölgemizde büyük bir güç oluşturarak İslam dünyasını ve Türk dünyasını bir araya getirmektir. Varlığımızı ve geleceğimizi ancak bu şekilde garantiye alabiliriz.
Sağlıklı bir toplumda en az yüz yıllık plan planlar yapılmalıdır. Anayasa ve kanunlar yapılırken, Eğitim- öğretim dizayn edilirken, şehirlerimiz, caddelerimiz ve yollarımız yapılırken hep ufuklara bakmak ve yıllar sonrasını düşünmek ve hesaba katmak…
Ülkemizin ve İslam dünyasının içinde bulunduğu zorlukların da şüphesiz en büyük nedeni günübirlik yaşamak, geçmişi ve geleceği göz önünde bulundurmadan sadece günü kurtarmaya çalışmak. Güncel olayların anaforunda boğulup kalmak. Köklü ve temelli fikirler ve kurumlar oluşturamamaktır.