Bugun...
O MAKAMLARA VARMAK İÇİN


Nizamettin Yıldız
 
 

facebook-paylas
Tarih: 19-03-2016 21:39

“Mademki makamın, kalbimin en içten mihrabıdır, kalbimden bütün kötülükleri uzaklaştırıp, aşkını çiçek gibi daim taze tutacağım.” Tagore, (Gitanjali, Yakarışlar)

Sezai Karakoç’un “Makamda”adlı bir kitabı vardır. Bu kitabı oluşturan yazılar, daha önce  Diriliş dergilerinde “Zülküfül Makamında”ya da “Makamda”üst başlığıyla yayınlanmış yazılardan oluşuyor ve şu başlıkları taşıyor; Süt, Kale, Lambada Diriliş, Görev, Koşu, Gönül Yolculuğu, Zaman, Yüzük, Tılsım, Sallantı, Sina Dağı ya da Yeni Ateş, Türbelerin Dili, Put ve Ruh, Gölge, Prizma, Perdeler, Kapı, Su, Nöbetçi, Ürperiş, Yollar.

Makam, sözlükte mevki, kat, yer vb. anlamlara geliyor. Aynı zamanda tasavvufi bir kavram, dört kapı, kırk makamdan bahsedilir sık sık. Bu kitabı oluşturan yazılar adeta hal diliyle yazılmış. Başka bir ifadeyle özgün bir tasavvuf dili var. Okuduğumuz her yazı içimize işliyor ve bizi başka dünyalara götürüyor. Eşyaya bakışımız değişiyor. Çile dönemindeki bir derviş gibi okunan her yazıyla birlikte safha safha ilerlediğimizi, kitabı bitirdiğimizde kendimizi adeta yüce bir makamda gibi hissediyoruz.

Söz tasavvuftan açılmışken, Sezai Karakoç, tasavvufa, günümüzdeki tarikat ve cemaatlara nasıl bakıyor? Herhangi bir tarikat veya cemaat bağlantısı var mı? Bu soruların cevabını 1988-1992 yılları arasında yayınladığı haftalık Diriliş Dergilerinde bulmak mümkün. Bu dergilerde hatıralarını anlatırken, Muhyiddin-i Arabî, Mevlana, İmam-ı Rabbani, Abdülkadir Geylani vb. tasavvuf bilgelerine büyük saygısının olduğunu ifade ediyor. Tarikatların, şu anda kanunen yasak olduklarını, tarihi-sosyolojik bir gerçeklik olarak devam ettiklerini, çok yönlü olamadıklarını ve geçmişteki misyonlarını temel alarak  kendilerini yenileyemediklerini belirterek şöyle diyor: “Tarikat gruplarının içine girmedim. Girenlerle arkadaşlığım oldu. Rastladıklarımla iyi ilişkiler kurmaya çalıştım.

Daha sonraları tarikat dışı, fakat adeta tarikatlarmış gibi görünen cemaatler oluştu. Bunların da dar cemaat görüşünü benimsemedim. Benim görüşüme göre, Müslümanlar tek millet, tek ümmet, tek cemaattir. Kişilerin, tarikatları veya bir takım özel toplulukları olursa, bunları taassup derecesinde mübalağalı bir ayrım sebebi yapmayı ve diğer cemaat ve tarikatta olanları küçük görmeyi ya da kendi cemaatinde olmayanları itham etmeyi, tasvip etmedim ve etmem. Bu yüzden bu tür cemaatlere ve tarikat guruplarına girmedim…”  (Sezai Karakoç, Hatıralar, Haftalık Diriliş Dergisi,31 Ağustos 1990,sayı 111-112)

 “Makamda” adlı kitapta tasavvufa farklı bir bakış açısı vardır. İnandığımızı yaşama, ihlâs, aşk, vecd vb. yüce duyguları bize aşılayarak sanki temmuz sıcağında kalmış çağ insanına buz gibi dağ sularının sunulduğunu görürüz. İşte alıntılar:

 “Yerinde mayalan, dostum. Yeraltı suları kaynakları gibi özbenliğinde birik. Günü gelince toprağın bir yerinden çıkacaksın ve susuzluktan çatlamış dudakların uzanacağı son kurtuluş ab-ı hayatı sen olacaksın.”

 “Diriliş koşusunu başlatmak gerekli. Dış koşusuyla birlikte iç koşusunu başlatmalı bu yeni insan. Kökleri tarihin derinliğinde olan yeni İslam insanı. Diriliş insanı. Çiçeğinde kökünün düşünü gören ağaç örneği, yeni insan, köklerden çiçeklere kadar, koşusunu başlatmalı bu diriliş baharı mevsiminde. Issız kırlardan büyük kent bulvarlarına kadar.”

 “…İmanla değiş, oruçla diren, namazla iç devrimini yap ve ruhunla diril. İşte o vakit, günlük zamanların, yabancı zamanların kuşatışından kurtulur, ruhunun öz aşinası gerçek zamanın dostluğunu kazanırsın…”

 “…İnsanın umutla ya da umutsuzlukla ne işi vardır? O ödevini yapar. Yaradılış, ödeve bağlı. Umut yoksa umudu doğurmaya çalış. Geçmiş zamana bak, orda en umutsuz anlarda nasıl bir umut meşalesinin karanlık gecede yükseldiğini görürsün…”

 “Her çağda, her inanmış topluluğun bir yol göstericisi vardır. Ve her yol göstericinin bir Sina Dağı vardır. Zaman zaman, o,dağa çekilir. Ve ordan aldığı yeni ilhamla, yeni güç ve yeni sesle toplumana döner. Toplum için olduğu kadar tek kişi için de bu böyledir. Sina Dağı içimizde, hep içimizdedir. O dağda, tecelli ateşi, hakikatin yeni hararetlerinin ateşi yanıp durmaktadır.”

 “Put, ruhun çarmıhıdır. Ancak, çile çarmıhı değil, ölüm çarmıhıdır.”

 “Uyan ve bir kıyamet, mahşer eri gibi dolaş yeryüzünde. Yeryüzünün bütün tepelerine mahşerin, kıyametin sancağını dik. Çölde, sıcak ve susuz çölde, nazlı bir hurma gibi sallanan o sancağın altında insanlığın toplanmasına çalış. Toplansın insanlık, mahşer sancağının altında, Tuba altında toplanan cennet halkı gibi. Ve sen, o sancağı tutan nöbetçi ol, ruh ve ey ruhum! Tam kalbi hizasında tutan nöbetçi.”

 “Ah, yollar, bu yollar!

 Yalnızlıkta topluluk içindeymiş gibi, toplulukta yalnızmış gibi, sılada garip, gurbette sıladaymış gibi olanların yolları.

 Erlerin, erenlerin, pirlerin yolları.”



Bu yazı 18130 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI