Geçenlerde sosyal medyada birisi demiş ki “ Sezai Karakoç’un eserlerinde Allah kelimesi yanında Tanrı kelimesini de kullanmasını yadırgıyorum.” Tanrı kelimesi üzerine bugüne kadar bir çok tartışma yapılmış ve yazılar yazılmış olmasına rağmen yine de bu mesaj beni bu yazıyı yazmaya sevketti.
Bazı kavram, deyim ve sözlerde maalesef zamanla anlam kayması olmuş. Örneğin millet kavramı geçmişte inanç ağırlıklı olarak bir medeniyeti oluşturan insanlar topluluğu demek iken, sonraları Avrupa’nın etkisiyle aynı ırka mensup ve aynı dili konuşan insanlar anlamına dönüşmüş. Faiz kelimesi de “fevz bulan, muradına ulaşan, başarı kazanan” anlamlarına gelip Kur’an’da müslümanları vasfetme sadedinde birçok yerde geçmektedir. İsim olarak da kullanılmış 1870 li yıllarda İstanbul Belediye Başkanlığı yapmış Hafız Ömer Faiz Efendi vardır. Ama faiz kelimesi sonraki yıllarda “ riba” karşılığı kullanılmıştır. Yine “ Devletin malı deniz “ sözü, geçmişte devlette görev yapan insanlar o kadar hassas ki kul hakkına girer korkusuyla hak ettiğinin karşılığını bile almak istemiyor. O insanları ikna etmek ve haklarını almaları için bu söz söylenmiş. Yani devletin malı çok , çalışmanın karşılığını al demişler. Ama bu söz, sonraları, özellikle günümüzde hak etse de etmese de devletin malını yemeyen keriz gibi bir manaya dönüşmüş.
Tanrı kelimesi de maalesef haksızlığa uğramış kelimelerimizden biridir. Bu kelime Türkçe bir kelime olup kökeni tengridir. Orhun Yazıtları’nda Gök Tanrı vb. geçer ve yüzlerce yıllık bir geçmişi var. “Tanrı misafiri” deyimimiz var. Arapça karşılığı ilahtır. Bazıları, Allah’ın 99 ismi varken Tanrı kelimesini kullanmaya ne gerek var diyebilir. Ama bir insanın tamamen Allah’ı kasdederek Tanrı demesinin ne mahsuru olabilir. Nitekim her dilde Allah kelimesinin karşılığı olarak kullanılan kelimeler var. Mesela Almanlar “ Gott”, İranlılar “ Hüda”, İngilizler “ God” diyorlar. Yunus Emre “Çalab” diyor. Süleyman Çelebi Mevlid’in “Bahr”bölümünde:
“ Bâri ne hâcet kılavuz sözü çok
Birdir Allah andan artık Tanrı yok” der.
Tanrı kelimesinin yanlış bir kelime gibi algılanmasının en önemli nedenlerinden biri 1930 lu yıllardaki Türkçe ezan okunmasına bağlı olarak psikolojik bir durum olduğu söylenebilir. Yani halkta bir alerji oluşturmuş. Aydınların, yazarların bu duruma açıklık getirerek bu kavramın gerçek konumuna kavuşması ve bu psikolojik durumun giderilmesine yardımcı olmaları gerekir. Sezai Karakoç’un , eserlerinde Tanrı kelimesini kullanması, bu gibi kavramların yok olmaması ve buna benzer nedenleri olabilir.
Aslında bunun açıklaması Sezai Karakoçun bazı yazılarında da var. Bir yazısında “ Kimileri Allah’a taptığını iddia eder de,” Allah” ismine, kelimesine tapar. Böylelerini, Allah’a tapmayanlar değil de, Allah’ı zat ismi olan, Allah kelimesiyle birlikte her dildeki ismiyle de ananlar rahatsız eder.” der. ( Diriliş Muştusu)
Firdevsi Rumi “ Risale-i Hakikatname ” adlı eserinde Allah’ın isimlerinin toplam 4 bin tane olduğunu söyler. Bunların bin tanesi meleklerin dilinde, bin tanesi cinler ve diğer ruhani varlıkların dilinde, bin tanesi karada ve denizde yaşayan canlıların dilinde, 999 tanesi de insanların dilindedir. İnsanların dilinde olanların 300 tanesi Tevrat’ta, 300 tanesi Zebur’da, 300 tanesi İncil’de, 99 tanesi Kur’an’dadır. Allah’ın bir ismi ise sırdır. Yani Allah’ın öyle bir ismi var ki onu sadece Allah biliyor.
Hemen her alanda dar düşünme sanki toplumumuzun karekteri olmuş. Bu yüzden bir yığın sorunların çözümünde zorlanıyoruz ve bir takım kalıplara takılıp kalıyoruz. Oysa Kur’an-ı Kerim’de “ Allah’ın arzı geniştir.” deniliyor. Bunun için Tanrı kelimesini söyleyen veya yazan insanlara olumsuz bakmamak gerekiyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi asıl olan amaç ve niyettir.