Gençlerimiz Kimlik Sahibi olmalıdır:
-I-
Önceki yazılarımızda, emperyalizmin ‘z kuşağı oyunu’na karşı önerilerimizi sunmaya, ‘Milli bünyemizin saldırılara karşı dirençli olması gerektiği’ ile başlamış; genç kuşağa bir bütün halinde sahip çıkılmasının önemini belirterek devam etmiştik. Bu yazımızda da ‘gençlerin kimlik edinmesi’ konusuyla önerilerimizi sunuyoruz. Konuya bir benzetme ile başlayalım:
Türkçemizde ‘Kilit Taşı’ adıyla, ‘kilit’ bir kavram vardır. Sanat, mimari ve inşaatta kemer, kubbe, köprü ya da tonoz (yarı kubbe) gibi taş yapıların eğrisinin en üst noktasına yerleştirilen taşa, kilit taşı denir. Yapı içerisinde bu taşın kendisi küçük ama işlevi büyüktür. Kilit Taşı, inşaat sürecinde oraya yerleştirilen son parçadır. O yerleştirilince inşaat tamamlanmış olur. Kilit taşı yerleştirilinceye kadar köprü, kubbe, kemer veya tonozlar iskele üzerindedir ve işlev görmek şöyle dursun kendi kendilerine ayakta dahi duramazlar. Kilit taşı, bu yapıların tamamlanmasını ve işlev görmesini sağlar. Eğer kilit taşı olmaz ya da konulmazsa taş, kum, kireç ve emekten oluşan o yapılar iskele kaldırılınca ayakta duramaz, çökerler.
Kilit taşı köprü, kubbe, kemer veya tonozları oluşturan taş, kireç ve kumları, bir bedenin parçalarını birbirine bağlayan ve işlevsel hale getiren bir ruh gibidir. Yani kilit taşı binanın ruhu, o yapıların tamamlanmasını, ayakta durmasını ve işlev görmesini sağlayan ana unsurudur. Yapının üzerine binecek ağırlığı, yanındaki taşları, sanki organize ederek onlara aktarır. Yapının dengesini ve tehlikelere karşı mukavemetini geliştirir.
Bu yapıları yıkmak isteyenler, doğrudan kilit taşını hedef alırlarsa ancak zarar verebilirler, aksi halde bu mümkün olmaz.
Konumuz olan kişilikteki ‘kimlik’ te tıpkı sanat, mimari ve inşaattaki ‘kilit taşı’ gibidir ve kişilikte aynı işlevleri yerine getirir. Mimaride kilit taşı gibi, kişilikte de kimliğin çok büyük bir yeri ve önemi vardır. Kimliksiz insan, okyanusta kılavuzsuz kalmış olan insan gibidir. Ne yapacağını, hangi yöne gideceğini bilemez. Kimlik kazanılamazsa ergen ya renkten renge, kılıktan kılığa girebilen bukalemun tipli ya hedefsiz ve davasız bir insan olur ya buhrana sürüklenir ya da ters bir kimliğe bürünür.
Kişiliğin tamamlanmasını ve gelişimini sağlayan unsur kimliktir. Kimlik kazanılınca, önceden elde edinilmiş kazanımlar asıl anlamını bulmuş, kişilik tamamlanmış olur. Diğer kazanımların her biri doğrudan elde edilir, kazanılır. Kimlik ise, doğrudan elde edilmez, diğer kazanımlar vasıtasıyla edinilir. Örneğin: insan çocukluk ve ergenlik dönemlerinde bilimsel, sosyal, duygusal, ahlaki ve zihinsel/bilişsel yönlerden gelişir. Ayrıca insan, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde, yetişkinler dünyasına geçmek üzere hazırlıklar yapar. Bu iki dönemin özelliği budur. Bu dönemlerde çocuk ve ergen pek çok bilgi, inanç, prensip, ahlak ve davranış kalıpları öğrenir. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversitede, hatta yer yer Kur’an kurslarında ve sosyal hayatın değişik alanlarında bunların pek çoğunu elde eder, içselleştirir. Ancak bunlar ergenin dünyasında henüz bir bütünlük içerisinde değildirler ve bir bütün halinde fonksiyonel de olamamışlardır. Tıpkı kemer, kubbe, köprü ya da tonozları oluşturan inşaat malzemeleri gibidirler. Hatta eğer kimlik edinilmezse, elde edilen bu bilgiler, bazen bir birine zıt olabilir, insanın dengesini bozabilir ve ters yönlü çalışma da yaptırabilir. Dolayısıyla aynı insan çoğu zaman bir birine ters tutum ve davranışlar içerisinde olabilir. İşte kimlik, bir bedenin parçalarını birbirine bağlayan ve işlevsel hale getiren bir ruh gibi, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde elde edilen bütün bu unsurları birbirine bağlar ve organize bir bütün olmalarını sağlar. Yani kimlik, kişiliği oluşturan unsurların ruhu, onların tamamlanmasını, ayakta durmasını ve işlev görmesini sağlayan ana unsurudur. Ayrıca kimlik, emperyalizmin ürettiği zehirleyici fikir ve düşüncelere karşı, insanın mukavemetini geliştirir. Aksi halde, onun oyunlarına kanma ihtimali yüksek olur.
Bir kişi, aile, kurum ya da bir millet, ancak kimliksiz bırakılarak ya da kimliği tanınmaz hale getirilerek yozlaştırılabilir. Aksi halde bu mümkün olmaz.
Bu bağlamda ‘kilit taşı’ ile ‘kimlik’ aynı işlevi yerine getirirler.
Peki, ‘kimlik’ nedir?
Bir sonraki yazımızda etraflıca ele alacağımız kimliği burada kısaca tanımlayalım. Kimlik kavramı, ergenlik döneminden itibaren ‘Ben kimim?’, ‘Nereden gelip nereye gidiyorum’, ‘Benim için değerli olan nedir’, ‘Ben hangi millettenim ve onun bağlı olduğu dünya görüşü nedir’ gibi sorulara aldığı cevaplarla ergen; insanı, hayatı, milletini ve onun dünya görüşünü inceleyerek bunların anlamını öğrenmeğe hem sosyalleşmeye, hem de milletiyle güçlü bağlar oluşturmaya çalışır. Bu çalışmayla genç, büyük ihtimal, ergenlik sürecinin sonunda toplumuyla bütünleşmiş ve bir ‘kimlik’ sahibi olmuş olur. Bu kimlik onun, o güne kadar öğrendiklerini reorganize ederek, onları bir amaca yönelik olarak yeniden sistemleştirir. Bu kimlik onun, bir bütün halinde hayata, olaylara ve insana nasıl bakacağına ve hayatı nasıl yaşayacağına dair rehberlik yapacaktır. Zira kimlik, ergenin hayat mücadelesinde en büyük destekçisi; emperyalistlerin ürettiği ideoloji ve dünya görüşlerinden onu koruyan bir ‘zırh’ ve hayat denizinde ona doğru yolu gösteren bir ‘pusula’ görevi üstlenecektir.
Bir sonraki yazımızda bu konuya devam edelim.