Bugun...
‘Z KUŞAĞI’ KAVRAMI VE ONUNLA HEDEFLENENLER


Prof.Dr. Ömer Özyılmaz
 
 

facebook-paylas
Tarih: 19-07-2022 17:19

‘Z KUŞAĞI’ KAVRAMI VE ONUNLA HEDEFLENENLER -I-

Giriş:

2000’li yılların başında doğan bugünkü genç nesli tanımlamak üzere, bizde ve değişik ülkelerde, ‘Z Kuşağı’ kavramı kullanılmaktadır. Pek çok ülkede bu kavram kullanıldığı için Z kuşağı kavramı uluslararası bir boyut kazanmış bulunuyor. Uluslararası bir kavram olduğu için de kendisine bir cazibe oluşturmuş, insanlar da bu kavrama olumlu ya da olumsuz bir anlam yükleyerek kullanmaktadırlar.

Az da olsa Z kuşağı kavramına olumlu bakanlar hem seküler bir yaşam biçimini çağrıştırmasına hem uluslararası bir kavram oluşuna hem de kavram etrafında oluşturulan kimi özelliklere bakarak, onunla anılmaktan memnuniyet duymakta, hatta iftihar etmektedirler.

Bu kavramın temsil ettiği anlayış ve hayat tarzı başta olmak üzere, diğer olumsuz yönlerine dikkat çeken, dolayısıyla kavrama olumsuz yaklaşanlar ise, kavramın bünyesinde taşıdığı bazı özellikleri göz önüne alarak hem kavramı hem de o kuşağın insanlarını suçlamakta, o kavramı kendinden bulmadığı gibi, o nesli/kuşağı da kaybedilmiş kuşak olarak görmektedirler.

Konunun başında hemen şunu ifade edeyim ki, bugün çeşitli ortamlarda ifade edilen Z kuşağı kavramıyla, küçük bir grup hariç, ülkemizde yanlışları ve doğrularıyla o yaşlarda bulunan genç nesli asla bir tutmamak ya da örtüştürmemek gerekir. Çünkü bizde Z kuşağının özellikleriyle ilgili olarak yazılanlar, bizim şu ya da bu yaşam biçimine mensup gençlerimizden, araştırılarak ortaya çıkarılmış özellikler değildir. Aksine bizim dışımızda ve bize hep olumsuz bakan, emperyalistler/‘küreselciler’ tarafından üretilmiş, bütün dünyaya olduğu gibi bize de taşınmış; bize rağmen, bizim gençlerimize kabul ettirilmek ya da üzerlerine giydirilmek istenen özelliklerdir. Nitekim 1960’lı ve 70’li yıllarda da ‘devrimci’, ‘parkalı’ gibi ithal kavramlarla gençlerimize bazı özellikler yamanmış daha sonra da ülkemiz bir iç felakete sürüklenmişti.

İkinci olarak bu kavramın içeriğini/taşıdığı anlamı, hedeflerini; bu kavramın üretildiği çevreyi, kimlerin ürettiğini, niçin ürettiklerini, kısa sürede bu kavramın bu kadar nasıl yaygınlaştığını, Z Kuşağı kavramıyla nelerin yapılmak istendiğini, az sayıda araştırmacının dışında henüz kimsenin araştırmadığını ve bu kavramla ilgili gerçek bilgilere ulaşılamadığını düşünüyorum. Akademik bazı araştırmalarda da konunun bağlamından kopartılarak daha ruhsuz bir tarzda ele alındığını görmekteyiz. Bununla beraber kavram giderek yaygınlaşıyor. Eğer bu kavrama ve onu üretenlere karşı, ülkemizde sağlıklı bir pozisyon geliştirilemez ise, tıpkı 1960’lı ve 70’li yıllarda olduğu gibi yakın zamanda ayrılıklara, tartışmalara ve çok büyük iç kavgalara bizi sürükleyeceğinden endişe etmekteyim. O yüzden Millet olarak Z Kuşağı kavramını enine boyuna incelememiz ve gerekli pozisyonu almamız gerektiğine inanıyorum.

Z Kuşağı Kavramının İçeriği (Muhteviyatı):

Z kuşağı kavramının içeriğini çok iyi bir şekilde incelemek, araştırmak ve nüvesindeki gerçeği ortaya çıkarmak gerekir. Zira bu kavramın içerisinde, herkesçe kabul edilebilecek bazı kavramlar arasına yerleştirilmiş tuzaklar vardır. Bunları herkes göremeyebilir. Zaten herkesin görmesini beklemek doğru değil. Bunlar ancak uzmanlar tarafından görülebilecek tuzaklardır.

Z Kuşağı Kavramının içerdiği tuzaklar kısaca şunlardır:

1- Z kuşağı kavramı, millet olarak bizim ürettiğimiz, bize ait olan bir kavram değildir. Bütün dünyada olduğu gibi, bizde de Z kuşağı kavramı, küreselcilerin ABD’de üretip bize ithal ettiği bir kavramdır. Bu durum dahi kavram hakkında bir fikir vermektedir. Zira onlar, ayırım yapmadan dünya gençliğine iyilik olsun diye bu tür faaliyetleri yapmazlar, muhakkak birtakım oyunlar planlamışlardır ki, bu çalışmada onları tek tek ifade edeceğiz.

2- Bütün dünyada olduğu gibi, bizde de Z kuşağı kavramı, ergenleri ‘tanıtıcı’ değil, ‘tanımlayıcı’ yani o yaşlardaki gençlerin ne olduklarını değil, aksine küreselci çeteler açısından ne olmaları gerektiğini anlatan bir kavramdır. Bu durum da çok çok önemlidir.

Yani Z kuşağı kavramı, bizim gençlerimizin ne olduklarını, hangi özelliklere sahip bulunduklarını, nereden gelip nereye gittiklerini, ergen ve insan olarak nelere ihtiyaç duyduklarını, nelerden hoşlanıp nelere karşı olduklarını, nelere inanıp, nelerden uzaklaştıklarını, kimliklerinin ne olduğunu; bütün bunların ülkemizde araştırılıp ortaya konulan kavramlar değildir. Bugün Z kuşağı ile ilgili yazı yazanların hiçbirisi böyle bir çalışma yapmamış, hatta böyle bir çalışmadan yararlanmamıştır. Çünkü bizde yapılmış böyle bir çalışma yoktur. Onlar hep ABD ve Batı kaynaklarından okuyup yazmaktadırlar.

3- Z kuşağı kavramı ve bu kavramla ilgili yazılar daha çok emperyalizm açısından, ustaca kaleme alınmıştır. Asıl amaç, ‘küreselciler’ açısından bütün dünya gençliğinin hangi özelliklere sahip olmaları, hangi kimlikle anılmaları, ihtiyaçlarının ne/neler olduğu, nelerden hoşlanıp ya da zevk alıp nelere karşı olmaları, nelere inanıp, nelere taraftar olmaları ya da nelerden uzaklaşmaları, din-vatan-vatandaşlık-millet ve cinsiyet gibi konulara nasıl bakmaları, bütün bu hususlarda hangi anlayış, davranış ve yöneliş içinde bulunmaları gerektiğini anlatan bir kavramdır. Yani Z Kuşağı kavramıyla, zaten eğitim sistemimizde seküler bir anlayışla yetiştirilen dolayısıyla milli/manevi duyguları zayıf olan gençlerimizi, hem bizden daha çok koparmak, hem de onları ulusal ve uluslararası birçok konuda istismara hazır hale getirmek istiyorlar. Diğer bir deyişle bizde ve dünyanın değişik ülkelerinde gençlerde, ‘küeselciler’in belirlediği bazı özelliklerin hâkim olmasını istiyorlar.

Bir sonraki yazımızda, Z kuşağı kavramıyla küresel çeteler, gençlerimize asıl neleri kabul ettirmek istiyorlar ya da gençlerimizin hangi özellikte olmalarını bekliyorlar, onları görelim.

‘Z KUŞAĞI’ KAVRAMI VE ONUNLA HEDEFLENENLER -II-

Önce şu tespitleri bir defa daha kısa notlar halinde yapalım:

* Daha önceleri ‘devrimci’, ‘metalci’, ‘popçu’ veya benzer isimlendirmelerde olduğu gibi, bugün de ülkemiz ve dünya gençliği, ithal bir kuşak tanımının peşinde sürüklenmeğe çalışılmaktadır. Bu tanımlamalar ABD merkezli, emperyalist bir faaliyet olarak yürütülmektedir.

* Z kuşağı kavramı ile ilgili çalışmalar, yerli değil, ithaldir. Yani bizde üretilmiş bir kavram değil, emperyalist bir oyunun parçası olarak içimize sokulmuş ithal bir kavramdır.

* Z kuşağı kavramı, bütün dünyada olduğu gibi, bizde de ergenleri ‘tanıtıcı’ değil, ‘tanımlayıcı’ bir kavramdır. Yani ergenlerin ne olduklarını, hangi özelliklere sahip bulunduklarını; nelerden hoşlanıp, nelere karşı olduklarını onlara sorarak değil; emperyalizm açısından hangi anlayış, davranış ve yöneliş içerisinde bulunmaları gerektiğini anlatan bir kavramdır.

Emperyalizmin z kuşağına kazandırmak istediği özellikleri kısaca şöyle ifade edebiliriz:

1- Z kuşağı kavramıyla emperyalizm, gençleri sadece anlaşılması gereken insanlar olarak lanse etmektedir. Onların da kendi kültürlerini öğrenme, kendi Milli Kimliklerin üstlenme, kendi büyüklerine benzeme, anlama, dinleme ve onlar gibi olma durumlarının olamayacağını, olmaması gerektiğini; yetişkin neslin onları anlamanın ötesine geçmemeleri, onlara bir şeyleri söylemeğe ve öğretmeğe kalkmamaları gerektiğini vurgulamaktadır. Böylece Z Kuşağı diye isimlendirdiği gençlikle anne-baba ve yetişkin neslin ilişkisini, anne babanın sadece onları anlama çabasına indirgemektedir. Yani bu kuşağı, anne-babalarının etkilemelerinin dışına çıkarmaktadır. Çünkü o gençleri etkilemek ve onlara nasıl bir insan olmaları gerektiği hususunu, emperyalizmin belirlemesine açık hale getirmek istemektedirler.

2- Z kuşağı kavramıyla oynanmak istenen oyun, ABD öncülüğündeki Batı emperyalizminin ülkemiz ve dünya gençlerini önce kendi milletlerine, inançlarına, tarihlerine ve dünya görüşlerine karşı yansızlaştırma, ilgisizleştirme, uzaklaştırma ve kimliksizleştirme oyunudur.

3- Z Kuşağı kavramıyla oluşturulmak istenen kimliksiz kimlik bütün din, kültür, vatan ve milliyetlerin üzerlerini örten, onların üstünde olduğunu iddia eden kimliktir.

4- Z Kuşağı kavramı, Ülkemiz ve yeryüzündeki gençlerin, kendi din, kültür, vatan ve milliyetlerini unutturup, onlara emperyalizmin uygun gördüğü rol ve kimliği yamamayı hedeflemektedir.

5- Emperyalizm, 1960’lı, 70’li yıllarda gençleri kamplara ayırıp, onları birbiriyle silahlı mücadeleye sokmuş, ülkemizde büyük bir kırım yaşatmıştı. Z kuşağı projesiyle de gençleri bir bütün halinde ele almayı ve her milletin gençliğini, kendi milletiyle savaştırmayı planlamaktadır. Eğer bu proje tutarsa, ABD bundan sonra yeryüzünde emperyalizme karşı çıkan bütün millet, hareket, parti ve liderleri, askeri veya yargı darbeleriyle değil, onların kendi ülkelerindeki z kuşağı eliyle hizaya getirmeği, diz çöktürmeği ve ezmeği planlamaktadır. Böylece gençleri, kendi pis emelleri için birer araç olarak kullanmayı, onları araçsallaştırmayı hedeflemektedir.

6- Z kuşağı kavramıyla, Ülkemiz ve dünyadaki bütün gençlere yeni bir anlayışı davranış ve yaşam biçimi kazandırıp tek tipleştirerek, onlara hem cinsel içerikli hem de giyim-kuşam, kişisel bakım, yeme-içme; eğlence ve tüm alış-verişlerinde ABD öncülüğündeki Batı emperyalizminin ürünlerini rahatlıkla satacakları bir müşteri portföyü haline getirmek istiyorlar.

7- ABD emperyalizmi, Ülkemiz ve yeryüzündeki gençlere, yani bu tertemiz beyinlere, anne, teyze, hala, abla, eş, komşu ve arkadaş olarak kadına saygıyı, sevgiyi, paylaşmayı ve özveriyi değil; emperyalizmin aileyi ve dünya kadınlarını bozmağa yönelik bir oyunu olan feminizmi benimsetmeye; bu kuşaktaki kadın erkek herkesi feminist yapmağa çalışmaktadır.

8- Emperyalizm, Z kuşağı kavramıyla, insani hayatın merkezi olan aileyi ve meşru cinsel hayatı itibarsızlaştırıp, özellikle gençler arasında onu kötü ve çirkin göstererek, emperyalizmin insanlığı kaosa sürükleme planı olan kayıt dışı cinselliği, bu hususta sınır tanımazlığı, içkiyi ve uyuşturucuyu yaygınlaştırmayı hedeflemektedir.

9- ABD emperyalizminin en önemli hedeflerinden birisi de Z kuşağına, inancımızın ve kültürümüzün kesinlikle karşı olduğu erkek erkeğe cinsel ilişki ve aynı cinsten insanların evliliğini ifade eden LGBT Q ve trans bireyleri hoş göstermeyi, sevdirmeği hatta Allah’ın lanetlediği ‘o çirkin davranışın’ savunucusu haline getirmeği hedeflemektedir.

Görüldüğü gibi, Millet olarak biz ve bütün insanlık, yine çok ciddi ve sinsi bir planla karşı karşıya bulunmaktayız. Tehlike büyüktür ve herkes çok dikkatli olmalıdır.

Ancak bütün bu oyunlara rağmen inanıyoruz ki, Milletimizdeki sağduyu, inancımız, tarihimiz ve kültürümüz ve bunun temsilcisi olarak aile yapımız, eğitim kurumlarımız ve bir bütün halinde toplumumuz bundan sonra koruyuculuk işlevini daha çok yerine getirecek ve evlatlarını bu kirli ve pis oyuna karşı uyaracaktır. Ayrıca Lider Ülke Türkiye’nin Müslüman gençleri de dünyaya öncülük ederek ABD emperyalizmine iyi bir ders verecek, böylece bu emperyal oyunu bozup çöpe atacaktır. Rabbimiz bu hususta da yar ve yardımcımız olsun.

Bir sonraki yazıda eğitim kurumları, aileler, gençler ve bir bütün halinde toplum olarak, bu oyuna karşı nasıl bir pozisyon alacağız ve onu nasıl bozacağız, onu inceleyelim.

‘Z KUŞAĞI’ KAVRAMI VE ONUNLA HEDEFLENENLER -III-

Önceki bölümlerde Z kuşağı kavramını inceledik. Onun, küreselcilerin, genç nesiller üzerinde oynadığı bir oyun olduğunu gördük. Küreselcilerin z kuşağı kavramıyla gençlere bazı özellikler kazandırmak istediklerini ve bunların neler olduğunu da incelemiştik. Bu yazımız ve sonrasında, bu oyuna karşı nasıl bir pozisyon alıp neler yapmamız gerektiğini arz edeceğim.

Çözüm Önerileri:

1- Milli Bünyenin Dirençli Olması Gerekir:

İnsanın hastalıklara karşı korunabilmesi için, vücudunun dirençli olması şarttır. Vücudun dirençli olmasında en önemli etken, yeterli ve dengeli beslenmedir. Ayrıca düzenli uyku, hareketli yaşam, hijyenik ortamın olması da çok önemlidir. Bunlara ek olarak sigara, alkol ve stresten de korunmak gerekir. Vücut direncinin düşmesiyle hastalıklar her taraftan saldırır.

Yukarıdaki tıbbi bilgiler, bize şunu gösteriyor: hastalıklar ve onun nüvesi olan mikroplar insan bedeni de dahil her yerde ve her zaman bulunur. İnsanın bunlardan sakınabilmesi için, vücudunun hastalıklara karşı direnci ya da bağışıklık sistemi güçlü olması gerekir. Vücudun dirençli olması, kişinin hiç hasta olmayacağı anlamına gelmez; ancak her hastalıktan da olumsuz olarak etkilenmez demektir. Rabbimiz böyle bir kanunla insanı yaratmıştır.

Bu kanun toplumlarla da birebir ilgilidir. Hele küreselleşen dünyamızda bu daha çok böyledir. İnsan bedenini olumsuz olarak etkileyen hastalık ve mikroplar gibi, Milletlerin bünyesini olumsuz olarak etkileyen pek çok, emperyalist oyun, fikir, ideoloji, anlayış, tavır ve davranış vardır. Mikropların ve hastalıkların salgın olduğu bir ortamda insan bedeninin onlardan korunabilmesi için nasıl vücudun dirençli olması gerekir ise, milletlerin de sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklardan korunabilmesi için Milli bünyelerinin güçlü olması; kendilerini etkilemeye gelen oyun, fikir, ideoloji, anlayış, tavır ve davranışları karşılayıp onlara karşı tavır geliştirebilmesi ve onları yenebilmesi gerekir. Aksi halde, dünyanın herhangi bir yârinde oynanan oyun; üretilen fikir, ideoloji; geliştirilen anlayış, tavır ve davranış o milleti olumsuz olarak etkiler ve onun milli bünyesine/sağlığına zarar verir.

Bu açıdan baktığımızda, millet olarak, son üç dört asırdan beri pek çok sıkıntı yaşadığımızı ifade edebiliriz. Özellikle 20. Yüzyıl boyunca kimliğimizi oluşturan Medeniyet Değerlerimizden ‘yeterli ve dengeli’ bir biçimde beslenemeĞimiz açıktır. Öncesinde kendi içindeki olağan hastalıklarla mücadele eden Osmanlı Devleti ve Toplumu, Özellikle 1800’lerin başından itibaren, dışarıdan saldırı halinde gelen sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklarla da karşılaştı. Bu hastalıklar önce en tepeden (Devlet Başkanı’ndan) bünyeye girmeğe çalıştılar. Oradan girip hem devleti, hem de toplumu ele geçirmeği planlıyorlardı. Fakat oranın direncinin çok kuvvetli olduğunu görünce daha sonra ‘üst düzey bürokratları’ denediler ve oradan Osmanlı Devleti’ne/Toplumuna girmeyi başardılar. Demek ki toplumun zayıf yerini bulmuşlardı. Oradan Osmanlı Devleti’ne bünyesine giren mikroplar ve onların oluşturduğu sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklar, daha 100 yıl geçmeden bütün bünyeye egemen oldular. Bunun sonucunda ciddi savrulmalar, değişimle ve dönüşümler yaşandı. Artık millet küçültülmüş bir vatanda, yeni bir Devletle ve o hastalıklarla içi içe yaşamak durumunda kalmıştı. Fakat 19. Yüzyılın ortalarında başlayan ‘bünyeye girme hareketi’ yeni dönemde de devam etti, hatta bu sefer bu işler organizasyonun eliyle yapılmağa başlandı. Millet buna karşı çıktı ve direndi, özellikle kendi Devletine karşı mücadele etmek, isyan etmek, geleneğinde olmadığı için, mücadeleyi kendi içine kapanarak sürdürdü. Kapısını penceresini kapatarak kendisini böylece korumaya çalıştı. Ama özellikle bir asırdan beri, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel anlamda Milli bünyeye girmedik hastalık kalmadı. Modernlik/asrilik ile başlayan süreçte; solculuk, sosyalizm, kapitalizm, komünizm, devrimcilik, metalcilik, popçuluk, ırkçılık, (Avrupai tarzda) sağcılık ve daha pek çok hastalık ‘tepe’den yağdı da yağdı. Bir bütün halinde kamusal alan, bu hastalıklara en açık alandı. Hatta sergilendi. Korunmaya kalkışmak, kamusal alandan dışlanmak başta olmak üzere her türlü cezaya çarptırılma nedeni olabiliyordu. Sonra gençlik, okullarda, medyada, sanat-edebiyat ve tiyatroda zoraki olarak bu hastalıklarla yüz yüze getirildi, gençler ikiye üçe bölündü, aralarında düşman kamplar oluşturuldu, bu kesimde pek çok kıyım yapıldı, yürekler dağlandı. Son yarım asırdan beri de AİLE kurumu hedefe alındı. Uzun zamandan beri aileye saldırılar var. Çünkü sağlam kalan sadece orasıydı. Şimdilerde onu itibarsızlaştırma, küçümseme, işlevsiz kılma çabası yaygın bir durumda.

Bunların hiç birisi Milli bünyeyi çökertemedi ama, hepsi de milli bünyede yaralar bereler açtı ve giderek bu Müslüman Millet artık bünyesinde pek çok ‘dış hastalık’ taşımak durumunda kaldı. Asırlarca güçlü bir bünye ile Hakkın ve hakikatin savunuculuğunu yapmış, her türlü sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklarla mücadele etmiş olan bu Milletin hala direnci çok yüksek ama, bünyede pek çok ‘dış mikrop ve hastalık’ kol geziyor.

İşte en son Z kuşağı kavramı, onun etrafında oynan ve Milli bünyemize yaygınlaştırılmaya çalışılan hastalık ta bu menfur kervanın son halkasıdır.

Bu sinsi oyuna karşı çok dikkatli olmak, her şeyden önce Milli bünyeyi sağlam tutmak ve direncini yükseltmek gerekir. Bu husus çok önemlidir ve her şeyin başıdır. Size arz edeceğimiz diğer öneriler bunu da destekler mahiyette olacaktır.

Bir sonraki yazımız, inşaallah diğer çözüm önerileriyle ilgili olacaktır.

Kurban Bayramınızı en içten duygularla tebrik ediyor nice nice bayramlar diliyor, selam sevgi ve saygılar sunuyorum.

‘Z KUŞAĞI’ KAVRAMI VE ONUNLA HEDEFLENENLER -IV-

Önceki yazımızda, emperyalizmin z kuşağı oyununa karşı önerilerimizi sunmaya, Milli bünyemizin, saldırılara karşı dirençli olması gerektiğini belirterek başlamıştık. Bu yazımızda diğer önerilerimizi sunmaya devam edeceğiz. Bu çerçevede:

2- Ülkemizde Genç Kuşağa Bir Bütün Halinde Sahip Çıkılmalıdır:

Emperyalizmin z kuşağı oyununa karşı şu hususa da özen gösterirsek, onun oyununu daha işin başında bozabiliriz:

a- Z Kuşağı Projesi ile, Ülkemizde, üzerinde oynanmak istenen genç neslin tamamı bizim çocuklarımızdır, bizim gençlerimizdir. Senin, benim, akrabamızın, komşumuzun, köylümüzün, hemşehrimizin, daire arkadaşımızın, yol arkadaşımızın kısaca milletimizin evlatlarıdır. Bir bölgeye, bir gruba veya bir siyasal kesime yönelik bir oyun değildir. Aksine topyekun milletimize ve onun genç nesline yöneliktir. Önce bunu iyi tespit etmek gerekir.

b- Bu konuya dünya görüşü, ideolojik ya da siyasal, cemaat ya da klik bakışıyla bakmamak gerekir. Çünkü oyun hepimize, hepimizin gençlerine dolayısıyla Milletimize yöneliktir.

c- Gençlerimiz arasında inancını tarihini ve kültürünü içselleştirmiş, onu kuşanmış, yaşantısını ona göre düzenlemiş olanlar olduğu gibi; çok değişik anlayış, yaklaşım ve yaşam biçimlerine mensup olanlar da vardır. Hatta o bilinçle değil ama z kuşağı kavramının afişe ettiği ve bizim tasvip etmediğimiz özelliklerin bir kısmını kuşanmış olanlar da mevcuttur. Ancak her ne olursa olsun, eksiğiyle-yanlışıyla, hatasıyla günahıyla bu gençler bizim gençlerimizdir, onlar bizim evlatlarımızdır. Emperyalizm, hiçbir ayırım yapmadan bizim gençlerimizin tamamını bizden koparıp, ilerde bize karşı kullanmak istediği gibi, biz de bir tane bile genç yavrumuzu onlara asla vermemek için gayret göstermeliyiz.

d- Ülkemizde kimi gençlerde, tasvip edemeyeceğimiz bazı düşüncelere, inançlara, bakış açılarına ve davranışlara şahit oluyoruz. Bunları bir kısmımız hoş görsek ya da büyük çoğunluğumuz hoş görmesek te; bunları yanlış, hata, günah olarak görsek ya da görmesek te, bu gençleri z kuşağı olarak damgalayıp, onlara cephe alma, onları suçlama, aşağılama ve dışlama yoluna asla gitmemeliyiz. Çünkü bu gençlerde görülen o tasvip etmediğimiz davranışlar, kirli z kuşağı projesi olmadan önce de vardı, şimdi de devam etmektedir. Onlar z kuşağı projesinin bir parçası oldukları için değil, zaten öteden beri içinde yaşadıkları aşırılıkları ve yanlışlıkları yaşamaya devam etmektedirler. Bizler yetişkin nesil olarak, tasvip etmediğimiz o davranışları en aza indirmek için zaten çalışmalar yapıyoruz ya da yapmalıyız. Ancak bu ikisini birbirinden ayırt etmenin özellikle bugün için şart olduğuna inanıyorum.

Mücadelemiz bir bütün olarak z kuşağı projesine ve onun yaygınlaştırmaya çalışacağı aşırılık, yanlışlık ve millet olarak asla tasvip edemeyeceğimiz davranışlara yönelik olmalıdır, asla genç nesle karşı değil. Genç nesle karşı tavrımız da yapmakta oldukları ya da işledikleri yanlışlara, uygun görmediğimiz davranışlara karşı uygun bilgi, belge, yöntem ve tavırlarla dikkatlerini çekmek olmalıdır.

Gençlere yönelik olarak milli düzeyde bir çalışma başlatılmalıdır. Onların bu milletin evlatları olarak milli bir kimlik, bir duruş ve Milli bir davranış silsilesi kazanmaları için muhakkak çeşitli çalışmalar yapılmalıdır. Ama bugünkü davranışlarından dolayı, yukarıda belirttiğimiz gibi, onlar asla z kuşağı olarak damgalanmamalı, suçlanmamalı, aşağılanmamalı ve asla dışlanmamalıdır. Çünkü bu hem emperyalizmin istediği şeydir hem de kendi yavrularımızla aramızı açmak, koparmak ve onların kucağına atmak olur. Bu duruma asla düşülmemelidir.

Eğer 1960’lı, 70’li yıllarda, ABD-Avrupa emperyalizmi gençlerimizi daha sağcı-solcu; komünist-muhafazakar diye ayırmağa başladığında, bütün gençliğimize sahip çıkıp o oyun bozulabilseydi, o dönemdeki gençlerin birbirini katletmesinin önüne geçilebilirdi.

Bu bağlamda bugünü, emperyalizme karşı, gençlerimize sahip çıkma, gençlerimiz için milli birlik, beraberlik ve kenetlenme günü olarak görmek gerekir.

Nasıl, bir taşını bile kimseye vermediğimiz, şehit kanlarıyla yıkanmış kara topraklarımıza ANAVATAN deyip can pahasına sahip çıkıyorsak; nasıl MAVİVATAN deyip denizlerimizde onun için yedi düvele karşı omuz omuza mücadele ediyorsak; GENÇLİĞİMİZE de en az öyle sahip çıkmalı, onlar için emperyalizme karşı topyekun mücadele vermeliyiz.

ANAVATAN, MAVİVATAN, GENÇVATAN; işte bu üçlü bizim için son derece önemlidir. Ben aralarında derecelendirme yapmayacağım ama herkes kendi içinden değerlendirsin, konunun ne kadar önemli olduğunu görsün.

Bir sonraki yazımızda önerilere devam edeceğiz.



Bu yazı 3151 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI