1951 baharında CHP’nin kışkırtmasıyla, kendi görüşüne sahip üniversite öğrencileri harekete geçiyor, özellikle Babıâli’de Büyük Doğu Dergisi yazıhanesinin bulunduğu yakınında birtakım gösteriler yapıyorlar. Zamanın valisi (aynı zamanda belediye başkanı) Fahrettin Kerim Gökay gençlere öğüt veriyor, ama dağıtma girişiminde bulunmuyor. Öğrenciler bundan güç alarak her gün belli saatlerde gösterilerini sürdürüyorlar. O günün Ankara Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde okuyan karşıt görüşlü öğrencileri ise biraraya gelerek Menderes’in karşısına çıkıyorlar. Fakültelerin son sınıflarında okuyan bu öğrenciler arasında Sezai Karakoç da vardır. O zamanlar Ulus’ta bulunan Başbakanlık binasının önünde toplanan 15o dolayındaki gençleri Menderes odasına alıyor. Hukuk Fakültesi adına Hüsamettin Akmumcu’nun da aralarında bulunduğu temsilci konuşmacılar, burada bulunanların İstanbul’da gösteri yapan öğrenciler gibi bir avuç olmadığını, kendilerinin de burada olan bu kadar öğrenciden ibaret olmadıklarını söylüyorlar. “Sessiz duran büyük öğrenci kitlesinin onlar gibi düşünmediğini, İstanbul valisinin kanunları uygulamadığını, Milli Eğitimde birtakım reformlar yapılması” gerektiğini dile getiriyorlar. Menderes gençlerin gelişinden ve söylediklerinden memnunluk duyduğunu belirtiyor. “Valinin Halk Partisi döneminden kalma bir vali olduğunu, Halk Partisi zamanında gençlerin şımartıldığını, onların aynı alışkanlıkla şımarıklıklarına devam ettiklerini, valinin de eski alışkanlıkla, onlara, sanki kanunlardan muafmışlar gibi muamele ettiğini, bunun yanlış olduğunu, yeni bir devrin açıldığını, herkesin kanun önünde eşit olduğunu, kimsenin ‘devletin öz evlâdı” gibi görülüp haklarında kanunların uygulanmasından istisna edilemeyeceğini, kesin ve sert bir dille söyledi, bunu herkesin öğreneceğini belirtti; ve İstanbul Valisi’ni acı bir şekilde tenkit etti. Bütün bu kanunsuzlukların önleneceği konusunda teminat verdi ve ‘müsterih olun’ dedi.” (Hatıralar, Diriliş 2 Haziran 1989, Dönem: 7, sayı: 46).
Menderes’i ilk defa gören Karakoç, ondan “henüz muhalefet havasından kurtulamadık” izlenimini ediniyor. “Kendisi yumuşak, ifadesi sertti. CHP’nin kanunsuz hareketlerine karşı bu çıkışını beğenmiştim. Ama, aklımdan da, ‘şimdi iyi, ama ya bir de döner de bizim gibi düşünenlere böyle sert olursa?’ diye bir soru geçmemiş değildi.” Menderes’in bu konuşmasından sonra, doğal olarak valinin görevinden alınacağı gelirdi akla. Karakoç’un düşüncesi de bundan başka değildi. Ama “Öğrenci saflığı! Menderes’in o kadar ağır tenkitten sonra valinin yerinde kalacağını nasıl düşünebilirdim? Politikanın, bize karşı öyle konuşmak, bizi teskin ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak olduğunu nerden bilebilirdim? Menderes’in mizacındaki bu tereddüt, bütün başbakanlığı döneminde devam etti. Gerektiğinde kararlı davranamadı. Elastiki olması gereken yerde sert, tavizsiz olması gereken yerde yumuşaklık göstererek bilinen sonun gelmesini önleyemedi.” Günlerce her sabah, İstanbul valisinin görevden alınacağı haberini görme umudu yaşayan Karakoç, büyük hayal kırıklığına uğramıştır.
Büyük Doğu ve üstad Necip Fazıl’la ilgili karşı-olaylar âdeta birbirini kovalar. “Daha bu olaylar nihayetlenmiş ya da nihayetlenmemişken, bizim için oldukça nahoş olan, önemli olumsuz sonuçlar doğuran, büyük çalkantılara sebep olan ‘kumar hadisesi’ patlak verdi. (…) Güya Beyoğlu’nun meşhur bir kumarhanesi basılmış, birçok tanınmış tüccar arasında Üstad da yakalanmış. (…) Bir gün sonra mahkeme serbest bırakmıştı yakalananları. Fakat daha yeni kurulmuş, tam bir gelişme aşamasında olan Büyük Doğu Cemiyeti ve Üstadın itibarı için bu tam anlamıyla bir bomba tesiri yapmıştı.”
Bu olayın, kendisine karşı en büyük muhalefeti yürüten CHP tarafından olduğu kadar, kendisi için en büyük rakip olarak görüldüğü için DP tarafından Necip Fazıl’a karşı yapılan bir komplo olduğunda şüphe yoktur. “Gazeteler alay ediyor, karikatürler yayınlıyordu. Hikâyeler yazılıyordu. Üstadın samimiyetsizliğini ileri sürüyorlardı. Basın süpermürşit adını takmış, aleyhine veriştirip duruyordu. Beni ilk anda inanmadım. Bu bir komploydu. Gelişen Büyük Doğu Cemiyeti’ni dağıtmak ve oluşan itibarı yok etmek için basın, karanlık güçler ve hatta hükümet elele vermiş, Üstadı kumarhanede yakaladıklarını ilân etmişlerdi.”
Fakültede Büyük Doğu okumasında rahatsız olanlar ve düşünce olarak ona karşı çıkanlar Sezai Karakoç’u köşeye sıkıştırmak için bu olayı kullanırlar. Karakoç: “Hele o günlerde. Öğrenciler, Dergi yazıhanesi önünde gösteriler yaparken, Üstadın kalkıp kumarhaneye gideceğine kim inanırdı? (…) Büyük Doğu Cemiyeti dağılma durumuna gelmişti. Birçok kişi, daha Büyük Doğu fikrine ısınma aşamasında iken, vazgeçmeye başlamışlardı. Birçok genç, o zaman Büyük Doğu’yu bırakıp Risale-i Nur talebesi oldu. Bediüzzaman eski nesle mensup olmakla birlikte Rssale-i Nur gençlik arasında Büyük Doğu’dan sonra tanınmaya başlamıştı. Kumar hadisesi üzerine Risale-i Nur talebeleri arasında bir artma ve bir parlama oldu. Sanırım Bediüzzaman’ın yaşlılığı, uzaktan eski İslâm âlimi görünümü, mütevazi ve riyazetli, münzevi, skandalsız yaşantısı, bu olay üzerine ağır basmış, bir nevi daha yeni yeni Büyük Doğu’ya alışmaya çalışan gençler, Risale-i Nur hareketine transfer olmuştu.”