Bugun...
SEZAİ KARAKOÇ VE DERGİLER / 18. Açılan yeni çığır


Yüksel Kanar
 
 

facebook-paylas
Tarih: 29-08-2017 19:26

1952 yılında Siyasal Bilgiler’deki Sezai Karakoç’un sınıfı bir kır gezisi düzenler. Burada Karakoç, arkadaşlarının ısrarı üzerine, henüz hiçbir yerde yayınlanmamış Monna Rosa şiirini okur. “O geziye katılanlardan, bizden bir üst sınıf öğrencisi Cevat Geray, bir gün sonra benden şiiri istedi. Ben de verdim. Meğer Hisarcılar arkadaşıymış. Onlara götürmüş. Şiir benim için bir sürpriz olarak Hisar’da çıktı. Aslında yayınlama niyetim yoktu. Büyük bir alâka gördü. O kadar ki, o tür şiirler yazmak moda oldu. Bir yabancı isim furyasıdır gitti. Hisar’dan Gültekin Sâmanoğlu ve İlhan Geçer Mülkiyeye, şiir dolayısıyla beni ziyarete geldiler. Gazinoda oturup konuştuk. Bununla birlikte ben yukarıda kabaca anlattığım sebeplerle iadei ziyarette bulunmadım. Geçen yıl,[1988 yılı kastediliyor] bu derginin bir anma toplantısında isim verilmemekle birlikte o şiirle ilgili birtakım şeyler anlatılmış. Bu toplantı, sonra uzun uzun radyoda da tekrarlanmış. Bana anlattılar. Gerçeklerle ilgisiz sözler söylenmiş. Bugünden bakarak senaryolar uydurulmuş. Güya Sâmanoğlu ve Geçer, bana gelip, şiirimi değiştirmeyi teklif etmişlermiş. Oysa gerçek şudur ki, şiiri ben Hisar’a vermedim. Verildiğinden de haberim olmadı. Sâmanoğlu ve Geçer’in beni ziyaretleri şiirin yayınlanmasından sonradır. Ondan sonra da, Hisar’a ancak 1954’te bir kıt’a göndermiştim postayla. Onun dışında Hisar’la bir ilişkim olmamıştır. Monna Rosa’nın sonra yazılan parçalarını da Hisar’a göndermedim. Şiirler de 1952’de yazıldıkları halde, ancak 1953 yılında Mülkiye Dergisi’nde yayınlandılar. 1964 yılında, bir gün Fethi Gemuhluoğlu bana geldi. ‘Hisarcılar sana dargın. Çok istedikleri halde bir şiir vermiyorsun’ dedi ve bir şiir vermem için çok ısrar etti. Ben: ‘Siz bilmezsiniz, Versem bile yayınlamazlar’ dedim. O sıralar, uzun şiirlerimden biri olan Köpük şiirini yazmıştım. Ama, bermutat, yayınlayacak bir yerim ve dergim yoktu. Tüm dergilerle ilişkisizdim. Şiirlerim zaman içinde şu bu dergide yayınlanmakla birlikte, aslında sürekli ilişkim olan bir dergim yoktu. Köpük şiirinde bir istisna yapıp her bir parçasını bir dergiye vermek durumunda kaldım. Çok ısrar ettiği için bir parçasını da Hisar’a götürmek üzere Gemuhluoğlu’na verdim. Sonra o parça orada yayınlanmadı. Gemuhluoğlu gelip ‘sen haklıymışsın’ dedi. ‘Yayınlamadılar.’ Ne gerekçe gösterdiklerini sordum. Gemuhluoğlu’nun bana anlattığına göre: ‘Muhteva bize göre gerici, şekilse bize göre ilerici ve modern’ demişler. O parçada ‘sure-i yasin’ geçiyordu.”

Monna Rosa, her yerde, şiir gecelerinde okunmaya başlar. Sezai Karakoç için “Monna Rosa” şairi diye anılma tehlikesi başgösterir. Bu durum bazı çevrelerde hâlâ aynen devam eder ve bu çevreler Üstad Sezai Karakoç’u hep bu şiiriyle anarlar. Bir düşünce ve dava adamı olan Üstadın bundan duyduğu rahatsızlık ise çok anlaşılır bir şeydir. Dolayısıyla daha sonraki yıllar şiirin yayılmasına engel olmak için çalışır: “Birtakım senaryolar, hikâyeler uydurulmuştu şiir için. Kimileri kendi adına okumuş, taşra gazetelerinde yayınlatmışlardı. Aslında “gül” mazmunu ve modern anlamda Leyla ile Mecnun hikâyesi, şiirimize tekrar bu şiirle girdi denebilir.” (Hatıralar, Diriliş, Dönem: 7, Sayı: 49, 23 Haziran 1989).

1952 yılında Fakülte üçüncü sınıfa devam ederken, tekrar Monna Rosa havasına giren Sezai Karakoç, Eylül ve Ekim aylarında ikinci Monna Rosa’yı yazar. “Bunun üzerine birincisine Monna Rosa I- Aşk ve Çileler adını verdim. İkincisi: Monna Rosa II- Ölüm ve Çerçeveler adını almıştı. Birincisi, bir gencin ağzından yazılmıştı. İkincisi o gencin ölümünü anlatıyordu. Sonra güz mevsiminde Monna Rosa’yı yazmaya devam ettim. Üçüncü Monna Rosa’yı, bu kez kızın dilinden yazdım. Adını da Monna Rosa III- Aşk ve Çileler koydum. Daha sonra, tam yılnbaşı gecesi, yani 1952’yi 1953’e bağlayan gece, yeni bir Monna Rosa şiiri daha yazdım. Adını da Ve Monna Rosa koydum. Ve Monna Rosa, şairin dilinden olup bir rüyadan uyanışın anlatılışı gibidir. Rüya, üç bölümlü Monna Rosa şiiriyle anlatılmıştır. Genç ölüyor, sonra kız ölüyor. Fakat Ve Monna Rosa’da anlıyoruz ki, bütün bunlar şairin hayalinde cereyan eden olaylardır. Sanki bir rüyada olup bitmiştir. Ama ister istemez şunu soruyor insan kendi kendine: ‘Ve Monna Rosa şiiri de yeni bir rüya olmasın?’ Tabii ki şiir, gerçeküstücü imajlarla, rüya içinde rüya biçiminde gelişiyor.”

Monna Rosa’ların birincisi Hisar dergisinde, 1953 yılında yukarıda verilen isimlerle diğer hepsi de Mülkiye Dergisi’nde yayınlanmıştır. Aslında Sezai Karakoç aynı yıl Yeni Monna Rosa adıyla bir şiir daha yazmış, bir şiir gecesinde okumuş, ama hiçbir zaman yayınlanmamıştır.

 



Bu yazı 5708 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI