Bugun...


HAYRİ BOSTAN: Alkışı Duydum İhaneti Gördüm - 28 Şubat Süreci
Kim karşısındaki insanları küçümser, suçlar, fırçalar, aşağılarsa ve aynı oranda ve daha fazla kendini över ve yüceltirse, insanlar onlara daha çok itibar ediyordu. Böyle bir şeyi yapmak da benim asla başaramayacağım bir şeydi.

facebook-paylas
Tarih: 28-08-2017 23:31
HAYRİ BOSTAN: Alkışı Duydum İhaneti Gördüm - 28 Şubat Süreci

28 Şubat süreci başladığında okulu vekâleten baş muavin yönetiyordu. Bu okulun en eski ve duruşuyla, ciddiyetiyle en ağır hocalarından olan bu arkadaşımızın bu meslek hayatının bu son dönemi gerçekten çok zor geçmişti. Zorunlu öğretimin sekiz yıla çıkarılması ve İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarının kapatılması, üniversitelere girişte bütün meslek liselerine uygulanan kat sayı eşitsizliği, başörtüsü konusunda dayatılan katı tutum bu okullara rağbeti iyice azaltmış, öğrenci sayısı binlerden üçyüzellilere kadar inmişti.

Üstelik artık bu okullara ya başka hiçbir okula gidemeyen alt düzeylerden öğrenci geliyordu; ya da bu okullara her şeye rağmen gönülden bağlı ailelerin üstün yetenekli çocukları geliyordu. Dolayısıyla çok iyi öğrencilerle hiç okumaya yeteneği ve isteği olmayan öğrenciler bir arada bulunur olmuştu. O günler bu okullarda en büyük amaç okulları açık tutmak oluvermişti. Kurulan koalisyon hükümetleri, yıkılan hükümetler, andıçlar, takipler, imam hatip liseleri üzerinde oynanan oyunlar öğrencileri de, öğretmenleri de etkiliyordu.

Dindar kesimin ortak bir tavrı yoktu. Herkes kendi kafasına göre takılıyordu. Okul müdürü üstlerinden özellikle kılık kıyafet uygulamalarında hiçbir ödün vermemeye zorlanıyordu. O dönemde başörtülü binlerce öğretmen öğretmenlik mesleğinden ayrılmak zorunda kaldılar. Binlerce öğrenci okulunu terk etti. Görevinden ayrılan öğretmenler de, başını en azından görev başında açarak görevine devam eden öğretmenler de, başını açarak okula devam eden öğrenciler de, başını açmaya asla razı olmayıp okulunu bırakan öğrenciler de elbette ki kendi kanaatlarına göre davranıyorlardı. Ne kanaat önderleri, ne kitlelere kendini kabul ettirmiş hoca efendiler, ne öğretmenler bu konuda kimseye bir şey anlatamıyordu ve anlatamazdı da.

 

KAMU SENDİKACILIĞI

O yıllarda ortaya çıkmak, bir laf etmek, yorum yapmak doğrusu çok riskliydi ve adeta herkes saklanacak bir delik arıyor, birçokları susmayı tercih ediyordu. Kamu sendikaları kurulmuştu ama yasası yoktu. Resmi ve yasal statüsü, üye kaydı, aidatı, geliri de yoktu. Böyle bir dönemde Memur-Sen’e bağlı Eğitim-Bir-Sen Kocaeli Şubesi de kapatılmış, eşyaları bir depoya kilitlenmişti. Eski başkanı da bir demecinden dolayı sürgün edilmişti. Bu sendikayı açık tutacak, mücadeleyi sürdürecek birileri gerekiyordu ve görev bize verildi. Başkanlığa da beni uygun görmüşlerdi.

Sendika binasının kirasını, Ankara’ya neredeyse her hafta gidip gelmelerin masraflarını cebimizden tedarik ederek fedakâr ve cefakârlıklarla bu işi tam iki sene yürüttük. Gücümüzün ve takatimizin üstünde bir performansla bu işi yapıyorduk ve arkadaşlarımız bize üye olmaya bile çekiniyorlardı. Bir miting ya da eylemde yanımızda yürümekten bile çekiniyorlardı. Bu zor koşullarla üzerimize vazife olan ve olmayan boyutlarda sorumluluğumuzu yapmaya çalıştık.

O süreçte hiç de çok arkadaşımızın olmadığını, insanların çok ince hesaplar yaptıklarını çok örneklerle gördük. Hiçbir siyasi kimliği ve faaliyeti olmayan Ensar Vakfı Şubesi bile hiçbir gerekçe gösterilmeden mühürlenmişti ve kimse bunun nedenini araştıramıyor, soruşturamıyordu. Okullara ziyaretler yapıyorduk, Sendikalar Birliği’nin toplantılarına katılıyor, onların eylemlerine destek veriyorduk. İşin aslını anlayacak ferasetimiz de ya yoktu, ya da bunu anlasak da yapacak başka bir şeyimiz yoktu.

Olmayan bir yeteneğimin daha farkına vardım ki o da şuydu: İnsanlara demokrat davranarak, saygı göstererek yürümüyordu bu işler. Kim karşısındaki insanları küçümser, suçlar, fırçalar, aşağılarsa ve aynı oranda ve daha fazla kendini över ve yüceltirse, insanlar onlara daha çok itibar ediyordu. Böyle bir şeyi yapmak da benim asla başaramayacağım bir şeydi. Bu ülkede en büyük rol model Atatürk’tü. Bilindiği gibi Kemalistler Atatürk’ü ne kadar yüceltiyorlarsa o oranda bu milleti aşağılamaktadırlar. Bu ülkenin birçok sözüm ona aydını söze başladığında halkı ve milleti küçümsemektedir. Bu o kadar yapılmaktadır ki,”eğer bu söylenenler doğruysa böyle bir millet nasıl oldu da Kurtuluş Savaşı’nı kazandı, Cumhuriyeti kurdu, Atatürk gibi bir lideri çıkarabildi” anlamakta güçlük çekersiniz. “İnsanoğlu naziktir, kaba sözü kaldırmaz/Eşek dersin köpürür, bin sırtına aldırmaz” deyişi çok doğru görünmektedir. Bu millet sırtına binenleri maalesef çok tutmakta ve sevmektedir. Ama bu durumun değişmekte olduğu, değişmek zorunda olduğu ve böyle gelmiş olsa da böyle gitmeyeceği de açık bir gerçektir.

2002’li yıllara gelindiğinde Ak Parti büyük bir çoğunlukla tek parti olarak iktidara geldi.






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI