Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın 14-15 Ağustos'ta Türkiye'ye gerçekleştireceği ziyaret bir yönüyle, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin 31 Temmuz'da İran’ın başkenti Tahran’da suikasta uğramasından sonra Türkiye’nin Filistin halkına olan desteğini yeniden ve güçlü bir şekilde ifade etmesi için bir zemin oluşturacak. Diğer yandan, Mahmud Abbas'ın Türkiye ziyaretini Filistinlilerin uluslararası alandaki diplomatik girişimlerinin bir parçası ve devamı olarak görmek mümkün.
Filistin birliği için diplomasi sürüyor
Mahmud Abbas, Türkiye ziyaretinden hemen önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Moskova'da görüştü. Abbas ve Putin görüşmesinin gündeminin ikili işbirliklerinin geliştirilmesine ilave olarak İsrail’in artan saldırıları ve Gazze’deki insani krizin ele alınması olduğu duyuruldu.
Filistinlilerin yakın zamanlarda uluslararası platformlarda attıkları en önemli adımlardan biri ise, 21-22 Temmuz'da Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının ev sahipliğiyle Pekin’de düzenlenen ulusal birlik görüşmeleri oldu.
2007'den itibaren devam eden Filistin iç bölünmesi, ivedilikle üstesinden gelinmesi gereken büyük bir sorun. Ekim'den beri devam eden saldırı ve soykırım ise bu bölünmenin giderilmesini daha fazla ertelenemez hale getirdi..
Pekin’de El Fetih ve Hamas dahil 14 Filistinli grup tarafından imzalanan ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı uyarınca Filistin halkının işgale karşı direnme hakkının bulunduğunu vurgulayan mutabakat bildirisinde öne çıkan diğer temel hususlar şu şekilde sıralandı: Başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti iradesinin ortaya konulması, iç bölünmelere son verilerek Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün tamamında tek ve birleşik bir Filistin Yönetimi’nin tesis edilmesi, en kısa zamanda seçime gidilmesi, seçim sürecini ve Gazze’nin yeniden inşasını yürütecek bir geçici birleşik liderlik mekanizmasının oluşturulması.
Yayınlanan bu bildiri soykırım saldırılarını sonlandıracak olası bir ateşkes sonrasında Gazze’nin Filistinliler dışında herhangi bir tarafça yönetilmesinin reddi anlamına geliyor. Ayrıca bildiride mevcut Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a söz konusu birlik hükümetinin kurulması için taraflarla istişarelere ivedilikle başlama çağrısı yapıldı.
Bilindiği gibi Mahmud Abbas ve El Fetih yönetimi, İsrail’le olan güvenlik koordinasyonu anlaşmaları ve bunun sonucu olarak Batı Şeria’da direnişe ket vuran uygulamaları sebebiyle Hamas, İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi farklı aktörler tarafından uzun yıllardır sert bir şekilde eleştiriliyor. Bu eleştiriler haksız da sayılmaz. Abbas, 7 Ekim’de başlayan savaş boyunca da büyük ölçüde pasif denebilecek bir tutum içindeydi ve özellikle son Arap Birliği Zirvesi'nde Hamas’ı eleştiren söylemleri sebebiyle bir kez daha eleştiri oklarının hedefi olmuştu.
Hamas da dahil olmak üzere tüm Filistinli gruplar Gazze’nin herhangi bir kısmından vazgeçilmemesi, bölgeyi bir uluslararası güce ya da Arap gücüne devretme gibi seçeneklerin reddedilmesi noktasında görüş birliği içerisinde..
Bununla birlikte, Pekin zirvesine katılan Hamas dahil tüm Filistinli hareketler, bildiriyle birlikte bir anlamda Mahmud Abbas’ın liderliğini tanıdı ve beraberinde kendisine önemli bir görev yükledi.
El Fetih’in de bu bildiriyi imzalaması İsrail tarafında öfkeye yol açtı. Bildiri açıklandıktan sonra, İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Mahmud Abbas’ı "terörizmi reddetmek yerine katillerle kucaklaşmakla" ve bu şekilde "gerçek yüzünü göstermekle" suçladı. Katz ayrıca bildirinin öngördüğü siyasi hedeflerin hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini, Hamas’ın ezileceğini, "İsrail’in güvenliğinin" yani Gazze’nin kontrolünün tek başına İsrail’in elinde kalacağını ve Mahmud Abbas’ın Gazze’de olanları uzaktan izlemekle yetinmek zorunda kalacağını iddia etti.
Tüm bu gelişmeler Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bir yol ayrımında olduğu ve tarihi bir sorumluluğu üzerinde taşıdığı anlamına geliyor.
Gazze'nin yönetimi Filistinlilerde kalmalı
2007'den itibaren devam eden Filistin iç bölünmesi, ivedilikle üstesinden gelinmesi gereken büyük bir sorun. Ekim'den beri devam eden saldırılar ve soykırım ise bu bölünmenin giderilmesini daha fazla ertelenemez hale getirdi.
Aynı zamanda Gazze'de ateşkesin sağlanması ve İsrail saldırılarının durdurulması ne denli elzemse Gazze'nin yönetiminin Filistinlilerin elinde kalması da aynı derecede önemli. Hamas da dahil olmak üzere tüm Filistinli gruplar Gazze’nin herhangi bir kısmından vazgeçilmemesi, bölgeyi bir uluslararası güce ya da Arap gücüne devretme gibi seçeneklerin reddedilmesi noktasında görüş birliği içerisinde. Aynı zamanda kurulacak ulusal birlik hükümetinin Batı Şeria’yı da yönetecek olması ve nihai aşamada yeni bir seçime gidilecek olması 1967'de sahip olunan toprakların tamamına Filistin halkının iradesinin tekrar yansıması anlamına geliyor.
Tüm bunlara ilave olarak Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün tamamında birleşik bir Filistin yönetiminin kurulması İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak ve Kudüs’ün demografisini değiştirme girişimlerine karşı güçlü bir tutum anlamına gelecek. Bu durum son kertede tüm dünya tarafından tanınacak bir Filistin Devleti’nin kurulabilmesi için de zemin oluşturacaktır.
Tüm bu sebeplerden ötürü, Pekin mutabakatına paralel olarak, Filistin halkının iradesini yansıtan ve direnişin kazanımlarını ortadan kaldırmayacak bir birliğin vakit kaybetmeksizin hayata geçirilmesi gerekecek. Mahmud Abbas’ın bu doğrultuda bir inisiyatifi üstlenmesi halinde hem diğer Filistinli gruplardan, hem de Türkiye dahil temas halinde oldukları tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerden destek göreceğine şüphe yok.
[Dr. Selim Sezer, İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]
YORUM YAZ