Bugun...


GÜRKAN BİRİNCİ: İran - Suud Devleti Özelinde Şii- Sünni Çatışması

facebook-paylas
Tarih: 24-05-2017 23:00
GÜRKAN BİRİNCİ: İran - Suud Devleti Özelinde Şii- Sünni Çatışması

Riyad-Tahran ilişkileri 1979 İran Devrimi’nden 2011 Arap Baharı’na kadar olan zaman diliminde rekabet ve çatışma ekseninde gerilimin sürekli yükselip düştüğü bir seyir izlemiştir. İki ülkenin rekabeti şii-sünni çatışmasının modern dönemdeki en belirgin örneği olmuştur.

Suudi Arabistan ve İran; askeri kapasiteleri, ekonomik güçleri, coğrafi genişlikleri, enerji kaynaklarıyla ve İslam’ın iki ana siyasi mezhebine liderlik etmeleriyle birlikte düşünüldüğünde, Ortadoğu siyasetinde kilit rol oynayan iki etkili güç merkezini oluşturmaktadır.

1970’lerde ‘Çifte Sütun’ politikasının iki sacayağını oluşturan Suudi Arabistan ve İran, ABD’nin bölgedekiiki güvenilir müttefikiydi. Devrim öncesinde monarşi yönetimi tarafından Şiiliğin dış politikada bir araç olarak devreye sokulmaması, statükocu bir dış politika takip edilmesi ve Şah yönetimlerinin Batı’yla olan güçlü ilişkileri gibi nedenlerle İran, Riyad yönetimi tarafından güçlü bir rakip olarak görülmesine rağmen, güvenlik tehdidi olarak algılanmıyordu

Ancak 1979’da devrimin gerçekleşmesiyle birlikte iki ülke ilişkileri bozulmuş, kontrol edilebilir rekabet yerini düşmanlık ve nefrete bırakmıştır. İran’ın devrimin ardından bölgede statükocu çizgiden revizyonist çizgiye kayması, Şii mezhep anlayışını dış politikada önemli bir araç olarak tedavüle sokması ve devrim ihracı politikası izlemesi, Riyad-Tahran ilişkilerinin bozulmasında rol oynayan ana değişkenler olarak sayılabilir.

Dini Lider Ruhullah Humeyni, Suudi Arabistan ve müttefiki Körfez monarşilerini gayrimeşru ve gayri İslami olarak nitelendirmiş, ABD’nin bölgedeki çıkarlarına hizmet eden bu rejimlere karşı Şii grupların ayaklanması telkininde bulunmuştur. iran'ın sert tutumuna karşı riyad yönetimi dengeleme politikası izmeye başlamıştır. Bu çerçevede Riyad yönetimi ve diğer beş Körfez ülkesi 1981’de bir araya gelerek Körfez İşbirliği Konseyi’ni (KİK) kurmuşlardır

Son dönemde Tahran ile Riyad arasında tırmanan gerginliğin Ortadoğu’daki çatışma ve savaşların büyümesine yol açacağından endişe ediliyor. Bu süreçte Türkiye tarafsız kaldığını söylese de özellikle Irak ve Suriye politikasıyla Suud rejiminin yanında yer aldığını gösteriyor.

Bu mücadele sadece Basra Körfezi'ndeki zengin enerji kaynaklarını kontrol etme çabasıyla sınırlı kalmayıp, Lübnan, Irak, Yemen, Suriye, Afganistan, Pakistan ve Körfez bölgesinde mezhepsel ya da etnik açıdan kendisine yakın olan kesimleri iktidarda tutma konusunda izlenen politikaya kadar uzanmaktadır.

Güvenlik ikilemi yaşayan, girdikleri bölgesel üstünlük mücadelesinde birbirlerini sürekli olarak kendi varlığına tehdit olarak gören iki devlet, çatışma yerine işbirliği eksenli bir ilişki geliştirmeleri durumunda her iki tarafın da kazanacağına inanmamakta, karşı tarafın elde edeceği faydanın kendisi için mutlak zarar anlamına geleceği inancıyla sürekli olarak karşı taraftan daha güçlü olma çabası içerisinde olmaktadır.

2014 yılında 80 milyar doların üzerine çıkan askeri harcamasıyla ABD, Çin ve Rusya’nın ardından dördüncü sırada yer alan Suudi Arabistan, neredeyse geri kalan Ortadoğu ülkelerinin toplamı kadar askeri harcama yapmıştır. İran Suud devletinin askeri harcamalarından endişelendiğinin belli edip güvenlik yatırımlarını artırma yoluna girmiştir.

Arap Devrimleri süreciyle birlikte Ortadoğu’nun sürüklendiği kaos ortamını kendi nüfuzunu artırmak için bir fırsat olarak değerlendirmek isteyen İran, bir yandan Lübnan ve Suriye’deki nüfuzunu korumaya çalışırken, diğer yandan Irak, Yemen ve Bahreyn’de yeni nüfuz bölgeleri kazanmaya çalışmıştır...

Irak'ın işgali, hem dini hem de siyasi anlamda birbirlerine muhalif olan Suudi Arabistan ve İran'ı, Riyad ile ilişkileri iyi olmasa da İran ile Suudi Arabistan arasında bir tampon oluşturan Saddam rejiminin devrilmesinin ardından tarihte ilk defa, "fiilen" komşu ülkeler haline getirdi. Irak'ta etki alanını artırmasından endişelenen Suudi Arabistan İran'ı dengelemek amacıyla Türkiye'ye yaklaşmaktadır. Türkiye'de benzer şekilde İran'ın bu yayılmacı politikasından rahatsız olduğunu belli etmektedir.

Suudi Arabistan suriye politikasında da mezhepçi bir politika izleyerek iran'ın bölgedeki yayılmacı politikasını engellemek istemiştir. Esed rejiminin çöküşü sonrası ülkede azınlık Baas rejiminin aksine çoğunluk olan Sünnilerin etkin olduğu bir rejimin hakim olabilmesi için Tahran ile aradaki rekabetin önemli bir cephesi olarak Suriye’yi seçmiştir. Zira baskıcı Baas yönetiminin alt edilmesi ve yeni bir düzenin inşası aynı zamanda Şam’da İran’ın etkisinin minimuma inmesi anlamına gelmekteydi. Bu da Tahran ile Beyrut’un bağlantısını keserken, bir yandan da İran’ı bölgede dengelemeye çalışan bir diğer bölgesel aktör olan Türkiye ile Suudi Arabistan’ın da temasının artması anlamını taşımaktaydı.

Yemen'de durum pek farklı değildir. Yemen’in Suudi Arabistan’la ilişkilerinin oldukça yoğun olduğu, buna karşılık İran’la ilişkilerin çok alt düzeyde seyrettiği bilinmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, bu dönemde İran’ın Yemen’deki faaliyetlerinin resmi kanallar dışında seyrettiği gerçeğidir. 2004’te Seyyid Hüseyin Bedreddin El Husi’nin önderliğinde başlayan Husi isyanından beri İran, isyancıların destek aldığı olağan şüpheli ülkelerden birisi olarak görülmüştür. Yemen sorununda sünni devletlerin Suud rejimine destek vermesi özellikle sorunun mezhepsel zeminde incelenmesi gerektiğini göstermektedir. 

Jeopolitik açıdan bakıldığında ise, Irak’ın genelini ve fakat özellikle güneyini Şii milisler üzerinden kontrol eden İran’ın, Yemen’i de Husiler eliyle kontrol etmesi, Suudi Arabistan’ı çevrelemesi anlamına gelmektedir.

Suriye ve Irak’ta henüz İran’a karşı somut bir adım atamayan Suudi Arabistan, Yemen operasyonuyla Ortadoğu’daki İran varlığına daha fazla tahammül etmeyeceğinin en ciddi işaretini verdi.

İran ile Suudi Arabistan arasındaki rekabetin Pakistan üzerindeki yansımasına gelince, Suudi Arabistan açısından Pakistan’ın her zaman için önemli bir müttefik olduğu tespitiyle başlamak yerinde olacaktır. Pakistan’ın nükleer gücünün Suudi Arabistan’ın bu ülkeye yönelik ciddi mali yardımlara karşılık Suudi Arabistan’ın da hizmetinde olduğuna yönelik yaklaşım bunun göstergelerinden biridir. Bu arada elinde nükleer silah bulunan tek İslam ülkesinin Pakistan olduğunu da belirtmek gerekir. Gerçi Pakistan yönetimi bir taraftan da ABD ve Hindistan arasındaki stratejik ortaklıktan dolayı ABD’nin bölgedeki rakibi olan İran’la da ilişkilerini geliştirerek bir denge kurmaya çalıştı ancak son dönemde bölge politikasında yaşanan dikkate değer değişimlerden sonra bu hamlesi boşluğa düşmüş görünmektedir. Bütün bunlar Pakistan’ı Suudi Arabistan’a daha da yaklaştırdı. Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik gerçekleştirdiği operasyona Pakistan’ın desteği bunun son örneğidir.

Pakistan’ın 30 milyon civarında Şii vatandaşı üzerindeki İran etkisi düşünüldüğünde İslamabad’ın işinin o kadar kolay olmadığı anlaşılacaktır. Esas itibarıyla bugün çokça gündeme getirilen Sünni-Şii çatışması ihtimalinin en kırılgan fay hattını Pakistan oluşturmaktadır.

Kendi ülkesinin çıkarlarını karşı tarafın zaaf ve zayıflıklarında gören bu güç politikası yanlıları şu an için bütün dikkatlerini karşı tarafın zayıflatılmasına yöneltmiş durumdadırlar.

Özellikle dünya üzerindeki Sünni nüfusun Şii nüfusuna karşı aşırı üstünlüğü İran'ı dış Politikada Rusya'ya daha bağımlı hale getirdiği gibi tehlikeli hamleler yapmaya da zorlayabilir.

İki ülke arasındaki sorunun çözümünde siyasetçiler kadar alimlerin de rol alması gerekliği açık bir şekilde görülmektedir.

Bu çerçevede taraflar arasında karşılıklı bir savaştan ziyade uzun zamandır devam etmekte olan vekalet savaşlarının şiddetinin artması ve bölgeye yayılması ihtimalinin güçlendiği söylenebilir. Giderek ivme kazanan mezhep temelli bu kutuplaşma ise şüphesiz bölge ülkelerini de taraf seçmeye zorlayacak veya mecbur edecek bir karaktere sahip.


KAYNAK

İRAN DEVRİMİ’NDEN ARAP BAHARI’NA SUUDİ ARABİSTAN-İRAN İLİŞKİLERİ, İsmail Akdoğan, Ortadoğu Analiz, Mart-Nisan 2016 Cilt: 8 Sayı: 73
İRAN-SUUDI ARABISTAN REKABETININ BÖLGESEL YANSIMALARI, Analiz, OCAK 2016 SAYI: 148
Suudi Arabistan-İran gerilimi ve mezhepsel savaş tehlikesi, AA, 6 Ocak 2016
http://www.milliyet.com.tr/yemen-de-iran-suud-savasi/dunya/detay/2034445/default.htm






YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
YUKARI