11 Eylül 2024'te basın yayın organlarına yansıyan bir habere göre Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Akademisi, Ortak Alfabe Komisyonu 34 harften oluşan Latin asıllı bir alfabe üzerinde anlaştı. Bu, uzun yol daha ne kadar sürer ve nasıl bir sonuç verir bunu zaman gösterecek.
Bu haberin yayılması ile bir kısım akademisyen, gazeteci, okur-yazar çevresi “Türk alfabesi” denilince Karahanlı Devletinden beri kullandığımız, en önemli ilmî, edebî, siyasî ve kültürel (irfani) eserlerimizin Osmanlı Türkçesi ile verildiği; bizi Selçuklu ve Osmanlı medeniyetine bağlayan Türk Alfabesinde (Osmanlıca) birleşilmesi gerektiğini yazdılar. Bu hassasiyeti gösterenler; İstanbul’da basılan bir gazete, mecmua ve kitabın Kafkaslarda, Balkanlarda, Kuzey Afrika’da, Orta Doğu İslam ülkelerinde okunduğunu, oralarda basılan eserlerin de aynı şekilde İstanbul’da okunup takip edildiğini delil olarak getirdiler. Bu bağlamda Mehmet Akif’in “Gölgeler” adlı şiir kitabının ilk defa Mısır’da basıldığı zikredildi. Bu yazılanların hepsi doğru. İdeal olan da budur. Ancak idealler ve gerçekler arasında bir açı farkı var.
Bu açının birincisi (1928) Harf İnkılabıdır. 100 yıllık Cumhuriyet döneminin alfabesi öyle yerleşti ki bir kısım akademisyen ve devletlu bile Latin alfabesini Türk alfabesi zannediyor. Buradan keskin bir dönüş muhal görünüyor. Fakat Osmanlı bakiyesi bir milletin, baba ve dedelerinin hüviyet cüzdanı, tapu ve şeceresini, ecdadın ilmî ve edebi mirasının oryantalistlere okutulması beklenemez. Ancak böyle bir durum yaşandı, yaşanıyor. Nasreddin Hoca’nın mektup fıkrasında olduğu gibi dedemin alfabesinde ne yazıyor; bana okur musun durumuna düştük; çünkü Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sini yanlışsız okuyup transkrip olarak yayınlayan kişi Amerikalı bir Türkolog (Robert Dankoff) oldu. Ona da bu başarısından dolayı Türk Devlet Nişanı bile verildi. Osmanlı Türkçesi el yazılarını okuma yarışmasında birinci gelerek Sabancı Kültür Ödülünü alan kişin bir Yahudi akademisyen idi.
Osmanlı’nın devlet yazışmalarında kullanmak için icat ettiği şifre siyakat yazısını okuyabilen Türk birkaç kişiden ibaret kaldı. Onu da yine bir Amerikalıdan öğrendik. Bu önemli olayın şahidi Şeyho Duman’dır. Şeyho Duman; Meteoroloji Genel Müdürlüğünden emekli olacağı günlerde Genel Kurmay Başkanlığı ondan Osmanlı dönemi hava rasatlarının nasıl işlediğini kayıtlardan tespit edip getirmesini ister. Şeyho Duman, özel dersler alarak Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi konusunda kendini yetiştirdiği için kendinden emin olarak İstanbul'a Osmanlı Arşiv Dairesine gider. Orada ABD'den gelmiş bir doktora talebesi ile tanışır. Talebe, Osmanlı siyakat yazısını okumakta epey ilerlemiştir fakat halledemediği kelime ve sayıları Şeyho Bey’den sorar. Hayret ki Duman bu yazıdan tek kelime okuyamaz. Çünkü bu yazı şifre/kripto yazıdır. ABD’li doktora talebesine karşı mahcup olsa da ondan bu yazıyı okumayı öğrenir. Bir rehber kitapla kendini geliştirir. Çünkü bu yazıyı bilen 2, 3 kişi vardır. Onlar da oryantalistlerdir. Şeyho Duman siyakat yazısını öğrendikten sonra kadrosu Meteoroloji Genel Müdürlüğünde, maaşı Milli Güvenlik Genel Sekreterliğinden ödenen bir uzman olur. “O kadar önemli ve zor bir işti ki kelime başı ücret aldım ve bu kadroda 17 yıl çalıştım”, diyor. Emekli olacağı sırada olaya Başbakan Turgut Özal el koyar. Çünkü bu yazıyı bilen birkaç kişiden biridir. Devlet, ihtiyaç duyduğunda ABD’den uzman getirtip okutmaktadır. Bu yazıyı bilenlerin ortaya çıkması için yapılan sınava Rüştiye’yi okuyan generaller ve profesörler dahil 80 kişi girer. (Generallerin böyle bir sınava girmesine şaşırmayalım. Kenan Evren de 12 Eylül günlüklerini Osmanlı Türkçesi ile yazmıştır.) Fakat siyakat yazısını hiçbiri yazıyı okuyamaz. 54 puan ile sadece Şeyho Duman kazanır. Yazıyı öğretmek için açılan kursa gelen öğrencilerden biri de Doçent İlber Ortaylı’dır. Yapılan işin mahiyetini bilmeyen basın, aleyhte yazılar yazar. Şeyho Duman’ın hocalığında üniversite ve özelden bazı kişiler Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü bünyesinde açılan siyakat yazısı kursuna devam eder. Kurs, 2001'de Ecevit hükûmeti tarafından kapatılır. (Bknz: Şeyho Hoca İle, s. 180-184 adlı kitapta yer almıştır.)
Bundan böyle bütün hat çeşitleri ile ecdadın eserlerini kendimiz okumalıyız düşüncesi ile 2014 yılında düzenlenen 19. Milli Eğitim Şurasında liselerde Osmanlı Türkçesinin zorunlu ders olarak okutulması kararı alındı. Kararın alınması buraya yazdığımız cümle kadar kolay olmadı. Gazeteler, TV’ler, siyaset camiası irticanın hortladığından, Anayasa'ya aykırılıktan, inkılapların çiğnendiğinden bahisle Türkiye’de terör estirdiler. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Meclis’te başına denk gelseydi beyin travması geçirmesi kesin olan bir saldırıya uğradı.
Eğer liselere Osmanlı Türkçesi dersini yerleştirebilirsek edebiyat, ilahiyat, tarih fakültelerine girecek öğrencilerin alt yapısını tamamlamış olacaktık. Çünkü İlber Ortaylı’nın tespitine göre fakültelere İHL dışından gelen öğrenciler kelimenin iştikakından mânâyı hemen çıkarırken; diğer liselerden gelenler çok zorlanmıştır.
Şûra’daki komisyonun tüm liseler için zorunlu olması gerekir şeklindeki kabulü, Bakanlık tarafından Seçmeli'ye çevrildi. 2016’dan itibaren liselerin 10. 11 ve 12. Sınıflarında “Seçmeli Osmanlı Türkçesi” derslerimiz var. Böylece “Osmanlıca” dersi konulmuş oldu. aslında bu kelime galat-ı meşhurdur. Türkçenin 600 yıllık dönemi ve Cumhuriyet’in önü olması sebebiyle “Osmanlıca” denilmiştir fakat yanlıştır. Çünkü Karahanlı Devletinden beri (Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devleti) Türkçe’nin kurucu şairi Yunus Emre’den bu yana harflerimiz Türk harfleridir. Türkler, Arapçadan farklı bir harf sistemi ilave etmiştir. Hat, yazı olarak kendimize özgü kılmışızdır. Halkımız ve okur-yazarlarımız “Türk yazısı”, “Eskimez Yazı”, “Kur’an yazısı”, diye bilir ve kullanır. Türk harflerini kendimize o kadar benzemiştir ki hattatlarımız “Celî Divanî” diye bir yazı çeşidi icat etmiştir. Rik’a bütün Osmanlı coğrafyasında devletin resmî yazı çeşidi olarak kabul gördü. Mezar taşından çeşmelere, Dârülfünun’un alnından köprülerin kemerine, evlerin duvarlarına kadar her yere uygun şiirleri, duaları, isimleri Kûfi, Sülüs yazılarla süsledik. Picasso, hat sanatımızdan ilham ile resimler çizdi. Harf inkılabından sonra birçoğu kırıldı, örtüldü ise de geri kalanları okumak, tarihimizle barışmak için Osmanlı Türkçesi derslerine büyük ümitler bağladık. Aslında Osmanlı Türkçesi sadece bizim tarihimizin değil; 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyet alanında yer alan ve bugün müstakil devlet olan ülkelerin, kendi tarihlerini doğru dürüst yazabilmeleri için de bilmeleri gereken bir yazı dilidir. Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Cezayir, Tunus, Arap ülkeleri Türkçe bilmezse kendi tarihlerini yazamazlar. Bunun için siyakat yazısını da bilmeleri gerekir.
Hem fakültelere hazırlık olmak hem de kaynak eserleri okuma yeterliği kazandırmak amacıyla konulan Seçmeli Osmanlı Türkçesi dersi İHL, Sosyal Bilimler Liselerinde zorunlu; diğer liseler için Seçmeli ders olarak kondu. Proje İmam Hatip Liselerinin; fen ve sosyal bilimler ile spor-sanat programı uygulayan bölümlerinden öğrenciler Osmanlı Türkçesinden muaf tutuldu. Bütün Anadolu Liselerinde Seçmeli olarak kaldı.
Bu karar dersin aleyhine oldu. Çünkü liseler üniversiteye öğrenci yetiştiren kurumlar haline geldiği; seçmeli dersler de sınav konusu olmadığı için öğrenciler, (veliler) dersi seçmedi, idareciler gerekli yönlendirmeyi yapmadı. Dolayısıyla kadük kalmış bir ders olarak yerini aldı.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatlar içinde de Osmanlı Türkçesi zorunlu değil. Buradan nasıl çıkarız sorusuna verebileceğim cevap şudur: Fen-Edebiyat Fakülteleri, İlahiyat, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih bölümlerini tercih edecek öğrencilere lisede iken asgari Osmanlı Türkçesi bilmek şartı getirilebilir ve bu şartın gereği olarak seçmeli dersler “zorunlu” hale gelir. Tapu Kadastro, Vakıflar, Diyanet, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi kurumlara girmenin şartları arasına iyi derecede Osmanlı Türkçesi bilmek getirilirse; bilen ile bilmeyen arasındaki fark, maaş farkı olarak yansıtılırsa, siyakat yazısı dahil el yazısı ile Osmanlıca okuyup yazabilen nitelikli insan artacaktır.
Böylece 1928 öncesi yazılı bütün dokümanları okuyabilecek bir nesil, yani Türkiye Yüzyılı nesli yetiştirebiliriz. Bu eşiği geçtikten sonra Türkiye’nin, Türk Dünyası Ortak Alfabesi olarak Latin asıllı harfleri kullanmasında bir sakınca yoktur.
Kâmil Yeşil
(2015-23 Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi)
YORUM YAZ