Son birkaç yıldır evliliklerin terk edildiğini, geciktirildiğini en üst seviyeden konuşuyoruz. Bu konu ile doğrudan ilgili diğer bir husus da nüfusumuzun azalması olayıdır. Refah seviyesi arttıkça evlilikler ve çocuk sayısı azalıyor. Bunun sebepleri üzerinde duruluyor fakat gerekçe olarak kabul edilen açıklamaların yetersiz olduğu da meydanda.
Evlilikler terk ediliyor veya öteleniyor çünkü evlilik nitelik değiştirdi. Merhum Zübeyir Yetik’in açıklama şekline göre “Evleniniz çoğalınız....” hadisinden maksat çocuk sahibi olmak değil, cinsel ihtiyacı karşılaşmaktır. Biyolojik (fitri) bir ihtiyaç durumu var tabi. Çünkü başka bir hadise göre “Evlenen kişi dininin yarısını kurtarır.”
Gençleri evlendirmede acele etmek tavsiye edilmiştir. Çünkü bekar genç her an fuhuşa, zinaya düşebilir. Doğrusu günümüzde bu tür gayriahlaki durumlara ulaşmak çok kolaylaştı. Haram inancının olmaması veya çok zayıflaması, internet ortamının yönlendirmesi ile köylere kadar genişleyen bu ağ aileyi bitirme noktasına geldi. Merkez medyanın en meşhur tv’lerinde yayınlanan gündüz kuşağı programların nerdeyse tek konusu oldu gayrimeşru ilişkiler.
Haramın cazibesi gittikçe artıyor. Eğer evlilikten maksat cinsellik ise bunun için evlenmeye gerek yok çünkü çok kolay bir şekilde bu ihtiyaç karşılanır hale geldi.
Peki evliler çocuk sahibi olmaktan niye kaçıyor? Çünkü evlilik de cinsellikle eşitlendi. Öyleyse ilk ele alınacak husus evliliğin yeniden ele alınması olmalıdır. Bu konuda ilk muhatap aileden sorumlu bakanlıktır.
Dinimiz bize bu konuda yol göstermeye devam ediyor. Evlilik yoluyla mutluluk, aile olmanın verdiği huzur için bakınız sahabiler nasıl bir yol izlemiş.
Hz. Ömer’in kızı, Hafsa’nın kocası Bedir Savaşında şehit olmuştu. Bu ayrılık Hafsa annemizi çok üzüyordu. Kızının bu üzüntüsüne bir çare bulmak isteyen baba (Hz.) Ömer (r.a) “çivi çiviyi söker” dediğimiz bir metaforla hareket ederek kızını evlendirmek istedi. Bir çare olsun diye arkadaşı Hz. Ebubekir’e geldi ve “Biliyorsunuz kızım Hafsa dul kaldı. İyi bir insandır. İyi de eş olur. Ne dersin, kızımı sana nikahlayayım mı?” diye sordu. Böylece kızını Resûlullah’ın en yakın dostu, kayınpederi ve kendisinin da arkadaşı olan Ebubekir’in nikahına vermekle onu emin ellere teslim etmiş olacaktı. Tarihçilerin anlattığına göre, (Hz.) Ömer ile (Hz.) Ebubekir o günlerde bir konuda tartışmıştı. (Hz.) Ömer böylece kalbini kırdığı (Hz.) Ebubekir’in gönlünü de almış olacaktı.
(Hz.) Ebubekir bu teklife teşekkür etti. Benden daha hayırlı bir eş bulursun diyerek (Hz.) Ömer’in teklifini reddetti.
Birkaç gün sonra (Hz.) Ömer’in aklına başka bir çözüm geldi. (Hz.) Osman’ın eşi, Efendimiz’in kızı Rukiyye vefat etmişti. O da fevkalade üzüntü içinde idi. (Hz.) Ömer hem (Hz.) Osman’ın hem kızının hüznünü gidermek için, bu kez aynı teklifi (Hz.) Osman’a götürdü. (Hz.) Osman, “Evimden cenaze çıktı. Bunun matemi var. Böyle bir teşebbüsü doğru bulmuyorum.” diyerek (Hz.) Ömer’in teklifini reddetti. “İnşallah benden daha hayırlı bir eş bulursun kızına” diye de dua etti.
Bu teşebbüsleri akim kalınca, belki bir çıkar yol gösterir, belki beni teselli eder düşüncesiyle Hz. Peygamber’e vardı (Hz.) Ömer. Durumu özetledi. Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam “Ey Ömer dedi; ister misin sana Osman’dan daha hayırlı bir damat ve Osman’a da Hafsa’dan daha hayırlı bir eş vereyim?”
“Ne demek, tabii isterim Ey Allah’ın elçisi” diye cevap verdi (Hz.) Ömer. Bunun üzerine Allah resûlü, (sav) “Hafsa’yı nikahıma ben alayım, Osman’a da kızım Ümmügülsüm’ü nikahlayayım” dedi ve böyle oldu.
Bu evlilik bize ne diyor? Üzerinde duralım biraz.
Biz Türklerin, şu kadar yıllık Müslümanlık tarihi geçmişi olmasına rağmen evlilikleri tam olarak İslamileşmemiştir. Türk evlilik geleneği, İslam anlayışının gerisindedir ve belki İslam öncesinin izlerini taşımaktadır.
Biz çevremizden, tarihe veya günümüze ait böyle kaç olay sayabiliriz? Birkaç örneği olsa da bunlar yaygın değildir. Böyle bir teklif bizim geleneğimizde ayıplanan, yadırganan bir şeydir. Hemen şöyle sorular gelir akla :
“Bu kızın mutlaka bir kusuru vardır. Acaba ne gibi bir menfaat peşinde bu adam?”
Yukarıda Peygamberimizle ilgili örnek olaya dönelim. Bu evlilikte ‘kızımla evlenir misin’ denilen kişi, yaş olarak ellinin üzerindedir. İkincisi, kadın; evlenecek kocanın ilk karısı olmayacaktır; çünkü erkek evlidir, birden fazla karısı vardır.
Düşünmeye devam ediyoruz. Hangi Türk ana-baba, erkek kardeş, abi kabul eder, kızının veya kız kardeşinin yaşı elliyi bulmuş, birden fazla karısı olan bir erkeğin karısı olmasını? Üstelik bu teklifi o kadının en yakını olarak teklif edecek !? Avam ağzı ile söylersek bundan “kan çıkar”. Nitekim kadın cinayetleri ile ilgili haberler bunu gösteriyor. Kadın cinayetlerine ve boşanmış da olsa, kocası tarafından öldürülen kadınların olaylarına bakıldığında bunun Müslümanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmadığını tamamen cahili bir tutum olduğunu söylememiz gerekiyor.
Dine, ashaba kesinlikle itibar edilmiyor, etmiyoruz. Müslümanlar olarak kadın cinayetleri işleyenleri kesinlikle onaylamasak da biz daha Hz. Ömer vakasının kahramanları değiliz; sadece okuyucularıyız, nakledicileriyiz, belki övünücüleriyiz ve fakat kesinlikle o ahlaktan uzağız.
KADINDAN GELEN TEKLİF : BENİMLE EVLENİR MİSİN?
Bir televizyon programında, Alman asıllı, psikolog bir bayana niçin Müslüman olduğu soruldu. O da şöyle cevap verdi. “Almanya’da, beni tanıyan Hristiyan ve diğer dinlerden olan kadınlar da sordular bu soruyu. Neden Müslüman oldun? Onlara şöyle dedim. “Size desem ki günümüzde bir kadın, içimizden biri, beğendiği erkeğe evlilik teklif etse ve evlilikleri böyle gerçekleşse buna ne dersiniz?”
Dinleyenler “bu çok ileri bir anlayış, hayranlık uyandıran bir şey ve fakat Alman toplumunda böyle bir anlayış örneği yok” demiş.
Sohbetin genelinden anlaşılıyordu ki Batı’da da evlilik, erkek tarafından kadına götürülen bir teklif sonucu gerçekleşiyor. Bu durum başka bir erkek üstünlüğünü veya seçiciliğini anlatıyor. Çünkü kadın, seçen değil, seçilendir. Kadının evlilik teklifi götürdüğü evlenme şekli Batı’da da nâdirâttandır. Hemen bütün Batı filmlerinde, romanlarında evlilik teklifi, erkek tarafından yapılır.
Bayan psikolog sözünü şöyle sürdürmüş: “Biliyor musunuz İslam peygamberi Hz. Muhammed, ilk evliliğini kadından gelen teklif üzerine yapmıştır.”
Psikolog kadın sözünü şöyle tamamladı: “Kadının bu kadar değerli olduğu dini inceledim ve Müslüman oldum.”
Herkes şaşırmış tabii.
Biz şaşırmıyoruz çünkü biliyoruz. Fakat sadece biliyoruz, naklediyoruz ve fakat iş uygulamaya geldiğinde kriterler, sözler, tepkiler değişiyor.
Siz; günümüzde zengin, akıllı, iş bilir, güzel bir kadından evlilik teklifi alan Türk erkeğinin tepkisini, tepki sözlerini düşünebiliyor musunuz? Kim bilir neler söylenir o kadın hakkında.
KARIMI BOŞAYIP ARKADAŞIMLA EVLENDİREYİM Mİ?
Evlilikle ilgili tarihte görülmemiş en ilginç olay “Karımı boyayıp arkadaşımla evlendireyim mi?” teklifidir. Bilindiği gibi sadece “Allah bir, Hz. Muhammed O’nun resuludür” diye inandıklarından bazı Mekkeli Müslümanlar müşriklerin eza, cefa ve işkencelerine maruz kalmışlardı. Onlar da mallarını Mekke’de bırakarak Medine’ye hicret etmişlerdi. Kur’an bu kişilere muhacir adını vermişti. Bu Muhacirler arasında bekar ve dul erkekler de vardı.
Medineli Müslümanlar Mekke’den hicret eden Muhacirlere sadece yurtlarını, evlerini değil lokmalarını da ortak ettiler. Fakat bununla yetinmediler. Çünkü fıtri bedensel ihtiyaç olarak cinsellik yani nefsin sukuna ermesi de lâzımdı. Ayrıca Ensarın çoğalması da gerekiyordu. Böylece Medine’de gayet az olan Müslüman nüfus da artmış olacaktı. Toplum ahlakı ancak bu şekilde korunabilirdi.
Malını mülkünü Mekke’de bırakmış ve yeni katıldığı toplumda Müslüman kişiler de az olduğu için Müslüman erkekler fıtratlarının gereği olan bu ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklardı? İşte burada yine bir İslam kardeşliği hassasiyeti görüyoruz. Medineli ve birden fazla karısı olan bazı erkekler (Ensar); Hz. Peygamber aleyhisselama gelerek, sahabilerin evlenebilmeleri için eşlerinden birini boşayıp Muhacirlerle evlenmelerine müsaade edeceklerini söylediler ve bunu teklif ettiler.
İslam bir din olarak inananların ahlakını nasıl da değiştiriliyor? İslam’ ı daha yeni tercih etmişken insanlardaki iman ve teslimiyetin derecesini görebiliyor musunuz? Bu, Rabbimizin kalpleri evirip çevirmesiyle ilgili bir husustur.
Yılmaz Güney’in Arkadaş filmindeki bir sahne ile karşılaştırıldığında sahabe hassasiyetinin ne büyük bir ahlak olduğu ortaya çıkıyor.
Komünist Azem (Y. Güney) eski yol arkadaşını bir ziyarette onları “âlem yaparken” bulur. Evli, bekar bir araya toplanmış eğlenmektedir komünistler. Kafalar çekilir. Bir yere gelince komünist arkadaşı diğer yoldaşa karısını peşkeş çeker ve gülerek “çeşitlilik iyidir” gibi sözlerle eş değiştirmeyi teşvik eder. (Filmde Azem bu olaya karışmıyor.)
Dönelim sahabenin teklifine.
Peygamber aleyhisselam Ensar’ın eşini boşama teklifini teşekkür ve dua ile karşıladı ve fakat buna müsade etmedi. Peygamber aleyhisselamın bu yolu açmaması, şer’i bulmaması üzerinde ayrıca durulmalıdır.
Din kardeşliği, Allah’ın tattırdığı en büyük nimettir ve bu kardeşliği sadece Müslümanlar hayata geçirmiştir. Dünya nimetlerini hayatın gayesi sayanlar bu hassasiyeti anlayamaz.
Bize ait geleneksel kültürün tepkisini tahmin edebiliyorum. ‘Yurdumuzu, havamızı, suyumuzu paylaştığımız yetmiyormuş gibi eşlerimizi mi paylaşacağız’ diye tepki vermekle kalmazdık belki dinimizden bile olurduk. (Suriye’den gelen muhacirlerin başlarına neler geldiğini biliyoruz.)
Açıkça yazalım: İtikadından, ahlakından, Allah’a sadakatinden, dürüstlüğünden şüphesi olmasa da; kim bir arkadaşına ‘gel seni kızımla evlendireyim, kızımla evlenir misin’ diyebilir? Hem de aralarında yaş farkı olmasına rağmen ?
Hangi kadın, Hz. Hatice gibi bir erkeğe evlilik teklifinde bulunabilir?
Kim ve nerede o Müslüman ki ‘gel seni kızımla evlendireyim’ diyecek?
Bunun için Ensar olmak gerek.
Biri ‘sen bize Hz. Peygamber ve sahabi ahlakında birini göster; o ahlaka sahip kişiye bu teklifi yapmak bizim işimiz olsun’ mu dedi? Kim dedi ise doğru ve yerinde bir şey söyledi.
Evet, İslam tarihimizde ‘kızımla evlenir misin, kızımı sana nikah etmemi ister misin’ diyen babalar vardır. Biz, ilk evliliğini kadından gelen teklifle gerçekleştiren bir Peygamberin ümmetiyiz.
ANNE BABASININ EVLENMESİNE İZİN VERMEYEN ÇOCUKLAR
Fakat biz Türk toplumunun evlenme kültürü “Sen ne biçim arkadaşsın, ne biçim Müslümansın sen, şu yaşta arkadaşının kızına göz diktin ha, yaşından başından utan” anlayışının ötesinde değil. Böyle bir kültürün takipçileri bırakın kızlarının evlendirilmesini; dul annesini, babasını evlendirmiyor; evlatlarına rağmen evlenmeye teşebbüs edenlerle bütün ilişkiler kesiliyor. Evet, bir de böyle bir şey var. Türk kültüründe dul anne, dul baba evlenirken evlatlarından izin almak zorundadır ve eğer izin çıkmazsa Allah onlara kaç yıl ömür verdiyse; onlar yıllarını bekar olarak yaşıyorlar. Evlatlarına rağmen evlenmeye teşebbüs edenler de geri kalan ömürlerini evlat ve torunlarından mahrum olarak geçiriyorlar.
Bu izin hakkında tabii ki hukuki bir kuraldan bahsetmiyoruz. Örf, adet ve gelenekten bahsediyoruz.
Bütün bu kıskançlığa, tutuculuğa rağmen son yıllarda aile en zayıf müessesemiz oldu. Aile içi mahremlik kalmadı. İnsanlar en mahrem hallerini yazılı, sözlü ve görsel olarak paylaşmaktan zevk alır hale geldi. Bir yanda benden ayrılamazsın, ayrılırsan seni öldürürüm diyen nişanlılar (gerçekten öldürüyorlar); benden boşanamazsın, hele boşanıp başkasıyla evlenemezsin, böyle bir şey olursa seni öldürürüm diyen kocalar var ve gerçekten öldürüyorlar; diğer yanda aile mahremiyetini video olarak çekip yayınlayanlar çoğalıyor.
Nasıl oluyor ?
Anlayan beri gelsin ve bana da anlatsın n’olur!